Uzun zaman oldu yazmayalı. Açıkcası o kadar uzun zamandır kendime kalmadığım oldu ki. Dolayısı ile de yazmaya da zaman bulamadım hiç. Şimdi birkaç şey kaleme alıp dökmeye başlayacağım. Umarım güzel bir bölüm olur.
-Geçen bölümden hatırlatma-
Ben düşünürken bir eli kafasında düşünceli bir şekilde mutfak kapısından içeriye giriverdi. Düşünceli ve nasıl desem sıkıntılı bir surat ifadesi vardı yüzünde.
"Ilgın. Ertelediğimiz şeyleri konuşalım mı artık?"
-Devam-
Ya tabiki konuşmayı istiyorum ama zamansız oldu sanki böylesi. Yani evet ben bunları düşünürken Ferhat'ın bir anda gelip de konuşalım demesini beklemiyordum. Artık kendi kendime düşünmeye bir süre ara vermeli ve Ferhat'a bir cevap vermeliyim. Zaten o da ısrarlı bir şekilde bakıyordu gözlerime.
"Imm. Şey. Tamam. Olur. Şimdi mi peki. Yani burda mı?" Sayısız şekilde saçmalamaya başladım bile. Az sonra konuşuken ne şekilde saçmalayabileceğim hakkında en ufak bir fikre bile sahip değilim. Çünkü saçmalama potansiyeli çok yüksek olan biriyim. Özellikle de heyecanlandığım zamanlarda.
Elinin tersini uzatıp alnıma koydu.
"Ilgın. Canım iyi misin? Bak ateşin de yok. Sorularının cevabına gelirsek. Evet şimdi ve burada."
"Şey tamam. Ben şey yapim o zaman. Şey..." konuşmamın devamının gelmesine izin vermeden kolumdan tuttu ve kendisiyle birlikte beni de peşinde oturma odasına kadar sürükledi. Beni ikili olan koltuğa oturttuktan sonra kendisi de bir ayağını altına alarak ve yan bir şekilde bana döndük oturdu.
"Bak sakin ol. Ben bir başkası değilim sonuç olarak ve karşımda rahat olmanı istiyorum. Şimdi konuşacağımız konular bizim için önemli. Yani paniğe yer yok. Anlatabiliyor muyum?" Sen anlatabiliyorsun da beynime bir sor bakalım kalbimin sesinden senin söylediklerini idrak edebilecek kadar çalışabiliyor mu?
Ferhat'a cevap vermek yerine susmayı ve sadece kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Ona da yetmiş olacak ki konuşmaya ciddi anlamda giriş yaptı.
"İlk zamanlarımızdan başlamak istiyorum. İlk karşılaştığımız anı hatırlıyor musun? İlk kez orda atışıp didişmeye başladık. Sonra fark ettim ki seninle uğraşıp sinir etmek çok zevkli. Yani senin sinirlenip argo argo konuşmaların hoşuma gidiyordu. Garip bir şekilde o halin bana çok tatlı geliyordu. Sonrasında zaten muhabbetimiz falan arttı seninle. Daha bir konuşabilir olmuştuk. Yani seninle atışmak kadar konuşmanın, gezmenin ve bir çok şeyin zevkli olduğunu fark ettim. Otobüs yolculuğumuz falan, senin uyuyan halin, o kadına karşı beni savunup asileşmen, arada olan uysallığın... Ne bileyim işte Ilgın. Güzel bunlar çok güzel. Yani ben seninle vakit geçirdikçe biz yakınlaştıkça aramızda bir güç oluştu sanki. Bizi birbirimize bağlayan, sevdiren. Yani mesela güldüğün zamanlar var ya hani? Hah işte o zamanlar futbol antrenmanı yapmışım gibi oluyor kalbimin atışı. Sonra seni hep gülerken görmek istiyorum."
Bir süre sustu. O sustu. Ben sustum. Bu kadar çok şey söyleyeceğini bilmiyordum ve tabi bu kadar güzel konuşacağını da. O konuşurken ara sıra gözlerim ellerine takıldı. Birbirine ovuşturuyor, parmaklarıyla oynayıp duruyordu. O da en az benim kadar heyecanlıydı. Bunu fark etmemek için kesinlikle kör olmak gerekirdi.
Şu an ise gözlerime bakıyordu. Tam gözlerimin içine. Beklenti doluydu. Bir şeyler söylememi istiyordu ben de istiyordum ama saçmalarım diye konuşmak istemiyordum.
....
Bölümü iki parça halinde atacağım buraya kadar yazabildim. Umarım beğenmişsinizdir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALLERİN ÖTESİNDE...
Fiksi RemajaHayaller ne kadar gerçek olabilirdi ki? Ya da ne kadar umut ediyordum gerçekleşeceğini? Olmuştu işte. 6 yıldır gerçekleşsin diye dua ettiğim insanların 'olmaz' dediği hayalime ilk adımı atmıştım. Atmıştık...