~16. BÖLÜM~

102 8 2
                                    

Ağaca yaslanabildiğim kadar yaslanmıştım. Benden ne istiyordu?! Bana doğru yürümeye başlıyınca caddeye doğru koşmaya ve bağırmaya başladım. "Doruuuk! Doruk! Dor--" kolumdan tutup kendine çekmiş eliyle de ağzımı kapatmıştı. Boğuk çıkan sesim eskiden olan hatıralarıma, acılarıma haykırmaya çalışıyordu sanki.. Barış bana acımasızca bakıyordu ve ben geçmişime duyduğum nefreti yansıtacak gözlerle tam gözlerinin içine bakıyordum. Cebinden bir bez çıkardı. Neler olacağını anlayınca debelenmeye başladım ama yedi katır gücündeydi mübarek! Bez ile ağzımı ve burnumu kapattı. Uyuşturucunun acı kokusu ile midem bulanarak derin bir uykuya daldım.

Uyandığımda kıpırdayamıyacak kadar halsizdim. Ayrıca buna yetkim yoktu zaten. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama uyumadan bir kaç dakika önce yaslandığım ağaca, şimdi zorla bağlıydım. İplerin kalınlığı bileklerimi acıtmaya başlayınca bileklerime bakmak için kafamı arkaya çevirdim. O sırada telefonum arka cebimden düşmüş ve uzanabileceğim bir mesafeden bana bakıyordu. Ona doğru kolumu uzatmaya çalıştığım sırada ağacın arkasından Barış'ın sesini duydum. Telefonumu fark edip almasın diye sanki debeleniyormuş gibi yaptım. ''Sakin ol prenses!''. Ağzımdaki banttan dolayı konuşamıyordum ama açsa o bandı söyleyecek çok şeyim vardı. Yinede şansımı denedim. ''hom hom hom hrromm mom mm'' pek başarılı olmuş olmuş sayılmam ama Barış konuşmak istediğimi anlayıp banta doğru uzandı. ''Sakın bağrayım deme prenses! Yoksa işin daha kötü olur..'' başımı onaylar şekilde sallayıp bandı çıkarması için ağız kısmımı ona doğru uzattım. Bandı bir hızla çekerken dudaklarımın yandığını fark ettim. O kadar hızlı çekilir miydi öküz! ''Ahhhh! Ne yaptığını sanıyosun be! hayvan mısın?!'' ''Dediklerine dikkat et! '' hala acıyan dudaklarımı birbirine bastırarak ''Doruk gelince seni fena yapıcak!'' alayla gülümseyerek ''Senin burda olduğunu bilmiyor yanlız çakma preses!'' cevap vermek yerine boşta olan ayaklarımla bacağına tekme attım. Otur pozisyonda olduğum için ayaklarım sadece oraya yetisiyordu. Yoksa başka yerlerine de gelirdi o tekme yani.. adfdasjs.
Dengesini kaybederek yere düştü. Yerdeyken bi küfür savurup sonra ayağa kalktı. " Uğraşılmaya değmezsin. Sen burada biraz daha yalniz kal. Birazdan acıkırsın zaten. Belki açlıktan biraz kafan çalışmaya başlar. Ben yine gelince başka yerlere gideceğiz zaten..." hiç cevap vermiyip gözlerimi devirmekle yetindim. Onun gitmesi işime yariyordu. Çünkü telefonuma uzanabilecektim. Arkasını dönüp gittiğinde onu göremiyeceğim mesafeye gelince telefonuma uzanmaya çalıştım. Fakat ellerim o kadar uzanmıyordu. Bende yana doğru kaykılıp bacaklarımla almaya çalıştım. Ayakkabimin ucu değince hemen bir hareketle telefonu kendime doğru fırlattım. Önde birbirine baglanmış ellerimi kullanarak kapanmis telefonu açtım. Rehbere girip Doruk'u aradım. "Nerdesin Papatya.. iyi misin?!" Sesi o kadar yorgun ve hiç durmadan ağlamış gibi geliyordu. "Doruk! Ormandayım.. eger gelmezsen beni bi yere götürücek!" "Tamam hemen gel-" Barış telefonu almış yola fırlatmıştı. Onu bana Doruk almıştı. Versin şimdi parasını! Skdkx
Sertçe kafasını olumsuz anlamda sallıyarak " Cok yanlış yaptın Papatya!" diye söyleniyordu. Bana doğru yürümeye başlayınca oturduğum yerde tepinmeye başladım. Belimden ağaca bağlandığım ipi çözdü. Dirseklerimden yardım alarak ayağa kalktım. Koşmaya başladığımda 4-5 metre önümde Doruk'u gördüm. Adını bağarmaya başladım. Tam beni gördüğü anda Barış kollarımdan tuttuğu gibi beni yere attı. Tam dirseklerimin üzerine düştüğüm için dirseklerimden parmak uçlarıma kadar bir acı hissettim. Hafif bir inilti çıkarken ağzımdan Barış gelip boynumu elleri arasına aldı. Cebinden bıçak çıkarıp onu boynuma bastırırken hafif bir miktar kanın boynumdan aşağı akmaya başladı. Doruk tam karşımızda dehşet saçan gözlerle bakıyordu. Barış küçük bir küfür savurarak " Gelme istersen!" dedi tehtidkar bir ifadeyle. Doruk bir şeyler saçmalamaya başlayınca vakit geçirmeye çalıştığını ve bir planı olduğunu anlayarak gülümsedim. Bunu gören Barış bıçağı daha çok bastırdı. O sırada polisin ani bir çığlık gibi gelen siren sesi doldurdu kulaklarımızı. Barış dehşet dolu gözlerle bize bakarken verebileceği en ağır darbeyi verdi bana. Bıçağı biraz daha bastırarak "Umarım sende abin gibi acı çekerek ölürsün!" O anda beynime sıçrayan kanla bıçağı elinden alıp ona doğrulttum. Arkadan Doruk'un bağrışları geliyordu. "Papatya yapma!" diye. Ama gözüm kararmıştı bir kere.. iki tane polis Barış' ı tutuklayarak arabaya götürken diğer ikiside bıçağı almaya çalışıyordu. En sonunda boynumdan akan kandan dolayı gözlerim kararmıştı. Son bir hareketle gözlerimi açınca Doruk'un siyah gözlerinin içinde kaybolarak huzurlu bir uykunun içine daldım.

****

Doruk hızlıca onu arabanın arka koltuğuna hızlıca fakat bir papatyanın koparılışı kadar nazik bir şekilde yatırdı. Kendini ön koltuğa attı. Hızlıca sürmeye başladı arabayı. Kafasında her zaman dönen penguenlerini şimdi kafasının içinin bile kutup gibi olmasından çok daha iyi anlıyordu. Penguenler soğuğa rağmen yine de rahatsızdı. Rahat ettirmek amacıyla biraz daha ağırlık verdi gaza.. bi ara durup arkaya baktı. Kanamasının hala devam ettiğini görünce bez çıkardı torpidodan. Bastırdı yarasına.. Uyansın diye de yanaklarına yine torpidodan çıkardığı kolanyayı sürdü.. yola devam ederken arada bir bakip kontrol ediyordu.. dakikalara rağmen uyanmayınca iyice gaza bastı.. zaten gelmek üzerelerdi..
Hemen hastaneninönüne gelince durdu. Papatya'yı kucağına aldı ve hastanenin içine girdi. Görevlinin uzattiğı sedyeyi kullandı. Doktorlarda geldi. Hemen bir odaya geçtiler ve serumla kan takviyesi yapmaya başladılar. Doruk odanın dış kapısındaki duvara yaslanmış, sabırla çıkmalarını bekliyordu. Tam o sırada bir hemşire çıkıp alelacele "kan grubunuz nedir?" Diye sordu. Doruk'ta "0 rh+" deyince hemşirenin yüzünde bir gülümseme belirdi. "Hemen odaya gelir misiniz? Sizden kan almamız gerekiyor. Yoksa hastayı kaybedeceğiz!" Doruk cevap bile vermeden içeri geçti. Papatya'nın yüzü bembeyaz olmuştu. Yanındaki sandalyeye oturdu ve kan alımı için beklemeye başladı. Hemşire Doruk'tan aldığı kanı Papatya'ya verirken Papatya'nın yüzüne bir renk geliyordu sanki yada Doruk öyle zannediyordu. Hemşire yeterli kanı sağladıklarını ve artık Doruk'un dışarı çıkması gerektiğini söyledi. Doruk son bir kez Papatya'ya bakarak dışarı çıktı.

****

Yavaş yavaş tonlarca ağır göz kapaklarımı araladığımda iğrenç beyaz bir odada yalnızdım. Artık hastane odası görmekten bıkmıştım. Bir tek serum bağlıydı, başka bir şey yoktu kollarımda. Ellerimden destek alarak doğruldum. Hemen yanımdaki sürahiye uzandım. Ağzım kurumuştu.. Tam sürahiyi elime aldığımda parmaklarımın tutmadığını fark ettim. Ben fark edene kadar sürahi yerde parçalara ayrılmıştı. Çok yüksek bir ses çıkmıştı yada şu an beynim o kadar sesi kaldırmıyordu..
Birden hızla kapı açıldı. "Papatya iyi misin?!" Gözleri kıpkırmızıydı. Yorgun ve bitik görünüyordu. "Iyiyim Doruk.. merak etme. Bana su getirebilir misin?" "Tabii bekle hemen geliyorum.." bir iki dakika sonra bir bardak su ile yanıma geldi. Suyu bana uzatıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Suyu içtiğimde resmen yeniden hayata geri döndüğümü filan zannettim. Bardağı masaya koymaya çalıştığımda hemen bardağı elimden alıp masaya koydu. Sonra simsiyah gözleriyle gözlerimin içine baktı. O kadar yorgun görünüyordu ki.. Hastane yatağının en kenarına kayıp yatmasını söyledim. Ilk basta ikimizin de eski anilar aklimiza gelmis olsada çok yorgun olduğu için hemen yattı. "Doruk ben bayıldıktan sonra ne oldu?" Sırtı bana dönüktü ama bu sorumdan sonra yüzünü bana döndü.. "Evvel zaman içinde çok yaramaz bir kız varmış.." dediğinde güldüm. Bu ben oluyordum. Böyle başlayarak masal gibi devam ettirdi yaşananları. Cümlesini bittirip ,ve son, dediğinde "Peki neden ben denize girmek istemediğimde bu kadar kızdın?" Birden çenesindeki kaslar kasıldı ama yine de büyük bir sabırla ağzını açtı. "Selin.. sevgilim." Dediğinde damarlarımdaki kanın yine beynime hücum ettiğini anladim. "O.. öldü." Dediği zaman ise kendime kızdım. Ne kadar da aptalım.. "Seni ona benzetmiştim Papatya.. ve o yüzmeyi çok severdi. Sen istemiyince de birden sinirlendim işte.." "Ben çok özür dilerim Doruk. Ama ben sudan korkarım.." "Problem değil. Ben fazla tepki gösterdim.." Biraz sustuk ikimizde.. yavaşça gözlerini kapadı o.. bunu söylemeyi istemesemde ona ihtiyacım vardı. "Doruk?" hiç gözlerini bile açmadan "Hmm?" dedi. "Sen bu yaramaz aptal kızı hiç bırakmazsın dimi?" gözlerini açıp bana iyice sokuldu. Yumuşak bir şekilde "Yüzmeyi öğrenirsen bırakmam.." deyip gülümsedi. Bende acı bir şekilde gülümsemeye çalıştım. Çünkü beni ben olduğum için değil, Selin'e benzediğim için seviyordu.. Bu da canımı acıtıyordu..

Bölümümüz bittiiii :) biliyorum geç geldi ama uzun yazmaya çalısarak telafi ettirmeye çalıştım kendimii.. lütfen vote ve yorum yapin sizi coook seviyorum.. ve son olarak lütfen samimi olalımmmm :)

HAYAT DEVAM EDİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin