(40. BÖLÜM)

289 20 24
                                    

Hiç bir anın tekrarı yok. Hayatın en önemli kuralı buydu belki de. Hiç bir günün, hiç bir anın, hiç bir kederin, hiç bir mutluluğun tekrarı yoktu. Evden nasıl çıktığını bilmiyordu Devika...

Karanlık ve kalabalık sokaklarda yürürken nehir gibi akan gözyaşları görmesini bulanıklaştırıyordu. Bu da yetmezmiş gibi bardaktan boşalırcasına yağan yağmur yürümesine mani oluyor ve her seferinde tokat gibi çarpıyordu yüzüne...

Nereye gideceğini ne yapacağını bilmiyordu. Bir an olduğu yere çöküp birkaç saat önce olanları düşündü. Paketin içinden çıkan o şık elbiseyi ve sonra Arnavın hakaretlerini. Elbiseyle karsısına çıkmaya o kadar utanmıştı ki ona rağmen işittiği kelimeler zihninde derin düşünceler kalbinde ise kapanması zor yaralar açmıştı.

Hain demişti. Ve sonra da ona bir aşüfte olduğunu söylemişti.Sonrasında ise elinde tuttuğu nerden ve nasıl çekildiğine dair hiçbir fikri olmadığı fotoğrafları yüzüne çarpmıştı. Fotoğrafta bir adamın yanında hatta bir yabancının evindeydi. Ama bunlara anlam verememişti. Kendini ifade bile edemeden o şık kırmızı modern elbise ile kapı dışarı edilmişti.

Yoldan geçenler Devika'ya tuhaf gözlerle bakıyor. Gören yanındakine işaret ediyor ve tüm dikkatleriyle Devika'yı seyrediyorlar hatta laf atıyorlardı. Devika tüm bunlara karşılık üzerindeki elbisenin yakasını eliyle tutturup açık olan yakayı kapatmaya çalışıyordu. Ona bakanları ve atılan çirkin laflara kulağını kapatmıştı. Şu an tek düşündüğü ailesiydi. Ailesini özlemişti. Onların sevgisine ve desteğine ihtiyacı vardı. Oturduğu yerden kalkıp, hızla tren istasyonuna doğru yol aldı. Jaipur'a tek gidiş biletiyle buradan tamamen uzaklaşabilirdi. Ama sonra bir kuruş parası bile olmadığını fark etmişti. O canavar onu kapı dışarıya bir kedi gibi atmış, ne çantasını ne de telefonunu vermişti. Evde Esha olsaydı belki sesleri duyabilir ve onun peşinden gelebilirlerdi ama maalesef evde yoktu. Son çare büyükannenin azarlarını işitecek olsada Esha'ya gitme kararı aldı.

Buraya ilk geldiği zaman tuttukları o küçük şirin evine gelmişti. Ne kadar uzun zaman olmuştu. buraya gelmeyeli. Bu küçük evde büyük mutluluklar yaşamıştı. İlk kez kendi ayakları üzerinde durmuş, kazandığı parayla evin ihtiyaçlarını karşılamıştı. O canavarla karşılasana çıkana dek her şey öyle güzeldi ki... Bunları düşünmeyi bırakıp kapıyı çaldı. Kapıyı çalmaya devam ediyor fakat açan olmuyordu. "Eshaa...Ben geldim. Hadi uyan aç kapıyı..." Esha'nın uykusu ağırdı bu yüzden daha sert çaldı kapıyı. Ama sonunda pes edip merdivenlere çöktü. Ağlıyordu. Yağmur hala dinmemişti üstelik hava karanlıktı. "Eshaa..." diye seslenmeye devam ederken kapı açıldı. Kapıyı açan büyükanneydi. Devika'yı inceden süzüp sert bir ifadeyle konuştu.. "Esha yok! O himesh ile iş için Singapur!a gitti. Gelmesi 3 günü bulur."

Devika o sıra ayaklamış eve doğru yürüyordu. Büyükanne eve giremezsin der gibi elini dur işareti yapıp, devika'ya engel oldu.

Devika yalandan da olsa takındığı güleç yüzü bir an soldu. Anlam veremiyordu. Kendi evine girme izni yok muydu yani? "Buraya giremezsin kocana git evli bir kadının burada işi ne?" diye sordu.

Oysa bu saate çıkıp buraya gelme sebebini merak edip sorma gereği bile duymamıştı nasıl kadındı bu böyle?

"Büyükanne gidecek bir yerim yok. Artık o eve dönemem. Arnav beni evden kovdu." Mahcuptu, hatta bunları söylerken sesi bile titriyordu.

Ama büyükannede en ufak bir üzülme belirtisi yoktu. " Sana burada kalamazsın dedim. Kocana git bir kadının yanı kocasının yanıdır. Geçim derdin yok para desen çok git ve kocanın gönlünü kazan. Sana olan kızgınlığı geçer. En ufak bir şeyde çıkıp buraya gelirsen, söylesene nasıl yuvanız olacak sizin? Hadi kızım tutma beni." Bunları söyler söylemez kapı devika'nın yüzüne kapanmıştı.

Dil SeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin