Aslında cumartesi bölüm yüklemem gerekirken ben dayanamayıp yazdım :p 11. Bölüm yorumları yine düştü. Aman ne güzel.. Yakınlarda final vermeyi düşünüyorum zaten. Yeni hikayeye başlıycam :) Her neyse. Multimediaya bakın :) Bölüm parçasıda var..
Eğlenin!
Sabah odamın içini dolduran Lana’nın sesiyle birlikte uyandım. Ellerimin tersiyler gözlerimi ovuşturduktan sonra kalkıp banyoya ilerledim. Dün gece ağladığımı fark ettiğimde hızlıca müziği kapatıp uyumuştum. Uyumak iyi gelmişti. Uyumak her şeye iyi geliyordu.
Banyodan çıkıp dolabımın karşısına dikildim. Kot şortlarımın olduğu bölüme elimi daldırıp ilk çıkan siyah zımbalı şortu giydim. Bu defa siyah tişörtlerimin olduğu tarafa elimi daldırıp üzerinde “Kiss or kill” yazan tişörtü üzerime geçirdim. Kırmızı uzun hırkamı da üzerime geçirdikten sonra kırmızı ruju dudağıma yedirdim. Saçlarımı elimle düzeltip aşağıya indim.
Avery bir yandan şarkı mırıldanıyor bir yandan da kahvaltı yapıyordu. Karşısına oturduğumda bana bakmamak için büyük bir çaba harcadığı apaçık belliydi. Bana hala kızgındı. Edebiyat kursu için onu beklememiştim çünkü. Birkaç gündür benimle tek kelime etmiyordu.
“Artık sabahları beni uyandırmak için kapımı tekmelemiyorsun” dediğimde gözlerini kısa bir süre bana çevirip önüne döndü. Gözlerimi devirdim. Ondan özür dilemeyecektim. Bunu o da biliyordu. En iyisi Siktir Etmekti. En fazla iki gün sonra bana gelip gerek olmamasına rağmen özür dileyecekti. Ya da sarılıp öpecekti falan.
Avery’e bir şey söylemeden masadan kalkıp tekrar odama çıktım. Telefonumu, kulaklığımı ve sigara paketimi çantamın içine attım. Lazım olur diye düşünüp bir tanede defter aldım. Okula gidiyoruz sonuçta. Tekrar aşağıya inip vanslarımı giydikten sonra kapıdan çıkarken Avery’e seslendim. “Arabaya binmek için beş dakikan var”
Arabamın yanına ulaşıp çantamı arka koltuğa bırakırken içinden bir sigara almayı unutmamıştım tabii. Arabaya yaslanıp sigaramı yaktım. Son zamanlarda her şey tuhaftı. Salvador bir anda hayatıma girmiş ve bir şekilde benim için değerli biri olmuştu. Rehberlik öğretmenimin babam olduğunu öğrenmiştim ki bu çoğu olaydan daha önemli. Bugün okulda göz göze geldiğimde ne yapacaktım? Ona bildiğimi söylemelimiydim?
“Gidelim” diyip arabaya ilerleyen Avery’e aldırmadan sigaramı bitirmek için büyük bir nefes çektim. Ardından yere atıp ayağımla ezdim. Arabanın kapısını açıp bindikten hemen sonra çalıştırdım.
Okulun önüne geldiğimizde Avery hızla arabadan indi. Homurdanırken bende peşinden indim. Okulun bahçesinden içeri girecekken bileğimi burkunca yeri öpeceğimi anlayıp şimdiden utanmaya başlamışken birisi direseğimi tutup beni kaldırınca istemsizce gülümsedim.
Beni kaldıranın kim olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde şaşkınlıktan gözlerimi kocaman açtım. Bu Salvador’u kıskandırmak için barın dışında öptüğüm sarışın gamzeli çocuktu. İlk önce o da şaşırmıştı fakat kendini toparlayıp gülümsedi. Bende ona en içten gülücüklerimden birini gönderdim. O sırada gözlerim biraz ilerideki üvey kardeşini okula bırakan Salvador’a kaydı. Öfke dolu gözlerle bize bakıyordu. Sertçe yutkunup tekrar önümdeki velete döndüm.
“Burada ne işin var?” diye aynı anda sorduğumuzda ikimizde ufak bir kahkaha attık. Çevrediklerin dikkatini çekmiştik. Salvador’a tekrar kısa bir bakış attığımda gözleri ateş püskürtüyordu. Harika!
“Burada okuyordum geçen sene bu senenin başında biraz ilerideki özel koleje gitmeye başlamıştım. Şimdi tekrar döndüm. Peki senin ne işin var?” diye açıklama yaptığında gülümseyerek bakışlarımı yüzünden hiç silinmeyen gamzelerinden kaldırıp gözlerine diktim.
“Burada okuyorum… Bilirsin” dediğimde gülümsedi. Gamzelerini kıskandığımı söylememe gerek yok değil mi? Gamzeler ayrıca ona o kadar çok yakışıyordu ki. Birde çok derinler insanın parmağını batırası geliyor.
“Bu harika. Umarım sınıflarıda tuttururuz” dediğinde tekrar gülümsedim. Yüzüne doğru eğilip dudağının biraz ilerisine öpcük bıraktım. Kaşlarını kaldırıp şaşırdığını merak ettiğinde gözlerimi Salvador’a çevirdim. Fark ettirmemeye çalışarak arkasına baktığında sırıtarak bana döndü. Omuzlarımı silktim. Bu defa kahkaha atınca elimi yumruk yapıp yavaşça omzuna geçirdim. Eliyle ovalayıp “acıdı öpte geçsin” diyince kahkaha atan taraf ben oldum.
“Gidiyorum ben.” Dedikten sonra arkamı dönüp yürümeye başladım. O da peşimden içeri girip başka bir yere gitti. Önceden burada okuduğu için arkadaşları vardı. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp binaya girdim. Sınıfa doğru ilerlerken göz makyajımın olmadığının farkına varınca elimi alnıma vurup hızla tuvalete doğru yönümü değiştirdim.
Tuvalete girdikten sonra çantamı karıştırmaya başladım. Tanrı aşkına! Makyaj çantam nerede!?
Sinirle tuvaletten çıkıp sınıfa girdim. Meave her zaman ki gibi benden önce gelmiş telefonuyla oynuyordu. Yanına oturup ona döndüm. Beni umursamayıp telefonuyla ilgilenmeye devam etti. “Yanında eyeliner falan var mı?” diye sordum. Ağır hareketlerle başını bana çevirdi. Başını olumsuz anlamda sallayınca derin bir nefes alıp verdim.
Adını hatırlamadığım fizik öğretmenimiz sınıfa girince gözlerimi devirip ona döndüm. Yanında sarışın veleti görünce ister istemez gülümsedim. O da gözlerini benimkilerle buluşturduğunda gülümseyerek başıyla selam verdi. Aynı şekilde ona karşılık verdim.
İlk ders bittiğinde Meave ile kantine indik. Bizim gamzeli velet sınıfa kendini tanıştırıp bir sıra önümdeki çapraza oturdu. Sonunda ismini öğrenebilmiştim. Scott. Sıradan. Katani, Isabel ve Charlotte gelip yanımıza oturduğunda elimdeki limonlu ice tea bitmişti. Avery benimle konuşmamakta ısrarcı olduğu için yanıma gelmiyordu. Hatta koridorda beni görünce yolunu değiştirmişti. Tabii ki onun peşinden koşmayacaktım. ‘Biricik babam’ı henüz okulda görmedim. Henüz gelmemiştir diye düşünüp aldırmadım da zaten. Gerçi gelse ne olacaktı sanki.
Scott kantinden içeri girip bize doğru gelmeye başladığında kızlara haber verip gelmesine gerek kalmadan ben yanına gittim. Her zamanki gibi küstahca gamzelerini sergiliyordu. “Nasıl gidiyor Lola” dediğinde kaşlarımı çattım. Adımı söylememiştim ki.
“Adını bahçede karşıma çıkan ilk kıza sordum. O da söyledi” dediğinde kahkaha attım. Popüler olmak beni sıkıyordu. Ayrıca nasıl popüler olduğumu dahi bilmiyorum. Bir gün okula girdiğimde tüm gözler üzerimdeydi ve bu bu şekilde devam etti. Belkide saçlarımın siyahtan bir anda kırmızı rengine dönmesiydi o gün dikkat çeken. Daha sonrada birkaç kez bacaklarımı sergilemiştim ve işte sonuç.
“Anladım.”
O sırada zil çalınca bir şeyler zırvalayıp yanımdan ayrıldı. Omuzlarımı silkip az önce oturduğumuz masaya baktığımda kızlar gitmişti. Kantinden bir tane daha ice tea aldıktan sonra sınıfa ağır adımlarla ilerledim. İsmimin hoporlörden anons edilmesi ile yönümü rehberlik servisine çevirdim.
Siktiğimin rehberlik servisi. Siktiğimin ailesi. Siktiğimin okul kuralları. Mırıldana mırıldana o lanet kapının önüne gelip kapıyı her zaman ki gibi üç defa tıklatıp ‘gel’ sesini bekledim. İstediğim cevabı alınca kapının kolunu indirip içeri geçtim. Bu defa onun söylemesini beklemeden çift kişilik koltuğa oturdum. Gözlerinin içi parlıyordu.
“Lol seninle konuşmam gereken bir konu var. Kişisel” dediğinde derin bir nefes alıp itiraf etmesini bekledim.
Şimdi sayfanın başına çıkıp ‘vote’ tuşuna basar mısın? Ardından buraya dön ve tek bir cümle ile yorumunu belirt. Lütfen?
Teşekkür ederim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lol ☯
General FictionLola Morgan ve onun sıkıcılığın sınırlarını zorlayan hayatına merhaba deyin.