Bölüm çok gecikti farkındayım. Ama bir türlü yazasım gelmedi. Bende oyalandım. Her Neyse multimedia var bölüm parçasına aşığım resmen mutlaka dinleyerek okuyun derim ben. Bu arada final yaklaşıyor :')
Yağmuru severdim. Ne zaman yeryüzüne damlalar düşmeye başlasa altında yürüme fikri aklımı çelmeyi başarırdı. Küçükken yağmurun yağdığını görünce onun sesini dinleyip kendimi kaptırırdım. Sonrada kendimi sokak aralarında yürüyor olarak bulurdum. Annem hep kızardı bu yüzden. Çünkü sürekli hasta olurdum. O zamanlar bana dokunmaya bile kıyamazdı annem. Babam bağırdığında onu azarlar, beni şımartırdı. Buna alışmıştım. Şımartılmaya. Bu sonsuza kadar bu şekilde sürecek sanıyordum.
Şimdi bir aileye sahip değilim. İki haftadır tutulduğum hastanede kimse ziyaretime gelmiyor. Son iki gündür hemşireler bile doğru düzgün uğramıyor. Sadece yağmurun sesini dinleyip beni buradan çıkarmalarını bekliyordum. Canım yanıyordu. Ama vücudumdaki kırıklar yüzünden değildi. Annemin bana vurma fikri bile canımı acıtmaya yetiyordu. Ki o bana vurmuştu. Bunu beynim kabullenmiyordu. Babamdan defalarca dayak yemiştim. Annem her zaman beni koruyan taraftı. Sığındığım taraf. Şimdi onun bana vurması. Tuhaftı.
"Bugün çıkabilirsiniz." Yatırıldığım günden bu yana benimle ilgilenen hemşire başımın ucundaki dosyayı kurcaladı. Onu şuan kendime annemden daha yakın hissediyordum. Bu saçmalıktı ama öyleydi. Başımı onaylarcasına salladım. Serumum bitmek üzereydi. Beklemek istemiyordum. Yağmur yağıyordu içimi kemiren bütün sorunlarımı götürürdü. Ben buna inanıyordum. Yağmur beni özgürleştiriyordu.
Bembeyaz odanın kapısı açıldı. Salvador beyaz odadaki karanlıktı. Ben kendimi karanlığın içinde sanıyordum ama Salvador karanlığın ta kendisiydi. Gözlerimi ondan kaçırıp tekrar yağmura diktim. 2 haftadır her gün buraya gelip benimle konuşmaya çalışıyordu. Onun yüzünden hastanenin psikoloğu ile görüştürülmüştüm. Ben sadece onunla konuşmak istemiyordum. Bu ona özeldi.
Hemşire odadan çıktığında Salvador elindeki benim olduğuna emin olduğum çantayı kenara bırakıp yatağın kenarına oturdu. "Bugün çıkıyorsun." Boğazını temizledikten sonra konuşmak için dudaklarını araladı. "Sana kıyafet getirdim." dedikten sonra eliyle koltuğun kenarına bıraktığı çantayı gösterdi. "Kızlar hastanede olduğunu bilmiyor. Söylemedim. Senin 2 haftadır benimle kaldığını sanıyorlar." dedikten sonra gözlerini cama dikti.
Dövmeleriyle kaplı olan kolunu bana doğru uzatıp ellerini saçlarımın arasında gezdirdi. Şuan ne kadar güzel göründüğünden bahsetmek istemiyorum. Bu sayfalarca sürebilir çünkü. Uzanıp anlımı öptüğünde kalp atışlarım tekledi. Bundan nefret ediyordum. Bana ne zaman yaklaşsa nefes almakta zorlanıyordum.
"Sonra görüşürüz." dedikten sonra ayağa kalkıp kapıya ilerledi. Kapının kolunu aşağıya indirdi ve çıktı. Filmlerde böyle olmazdı ki. Sikik çocuk. Sağ kolum kırıktı. Bunu kızlara nasıl açıklayacağımı düşünmüşmüydü acaba? Merdivenlerden yuvarlandım diyebilirdim. Bu en kolayıydı.
***
Serumum bittikten sonra hemşire kadın odama gelip kolumdaki iğneleri çıkardı. Üzerimdekileri değiştirdikten sonra (multimedia) hastaneden çıktım. Yağmur hala devam ediyordu. Uzun bir süre duracak gibide durmuyordu. Salvador'un kıyafetlerimi getirdiği çantayı omzuma astıkdan sonra ağır ağır yürümeye başladım.
İnsanlar yağmurdan saklanabilecekleri yerler ararken onların arasında deli gibi görünüyordum. Ama asıl deli olan onlardı. Onlar özgürlükten kaçıyorlardı. Aslında özgürlük bile kısıtlıydı insanlar için. Benim için değildi. Eğer birini öldürmek isteseydim çekinmeden bunu yapardım. Rahattım. Her zaman böyleydim. Hiç kimseden korkmaz, özür dilemezdim. Çünkü şımartılmıştım. Daha birinci sınıftayken arkadaşlarımın durduk yere saçlarını çeker okula getirdikleri yemeklerini ellerinden alıp yerdim.
Bu kabadayılıktı. Ama özgürlüktüde. İstediğimi yapardım. Kimsenin bana karışmasına izin vermezdim. Öğretmenlerimin azarlamalarına karşılık onlarla dalga geçer bazende yüzlerine tükürürdüm. Ben böyleydim. Değişmekte istemiyordum. Dünyanın bir yerlerinde yağmur yağdığı sürece böyle kalacaktım. Yağmur benim özgürlüğümdü.
Evin önüne geldiğimde omzumdaki çantayı kapının önüne fırlatıp verandaya oturdum. Sırtımı duvara yaslayıp bacaklarımı kendime çektim. Kollarımı bacaklarıma sardıktan sonra başımı da dizlerime yasladım. Saçlarımdan yüzüme düşen damlalara aldırmıyordum. Yağmur damlalarını yüzümde, kollarımda, vücudumun herhangi bir yerinde hissetmeyi seviyordum.
Evin kapısı açıldığında Charlotte öfke ile bana bakıyordu. O gerçekten benim annem gibiydi. Ona o kadar çok benziyordu ki. Beni herşeyden korumak için uğraşıyordu. Bu yüzden diğerlerinden farklıydı.
"Ne halt ettiğini sanıyorsun!? İki haftadır ortada yoksun. O aptal çocuk bugün gelip 2 haftadır onda kaldığını söylüyor ve sen şuan yağmurun altında kolun kırık bir halde oturuyorsun. Bunu nasıl açıklayacaksın merak ediyorum" Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda yüzündeki öfke silinip merhamete dönmüştü. Ağlıyordum. Anlıyordu. Gülüyordum. Sahteyse fark ediyordu. O benim annem gibiydi. Benden sadece 1 yaş büyüktü ama öyleydi işte.
"Sadece oturup susamaz mısın?" dediğimde anlayışla başını sallayıp benim gibi karşıma oturdu. Gözlerini bana dikmek yerine yağmuru izliyordu. Onun yerinde kızlardan herhangi biri olsaydı gözlerini bana dikip birşeyler söylememi beklerdi ama o yapmıyordu. O sahip olabileceğiniz en iyi arkadaştı. O benim ailemdi.
"Ne oldu bilmiyorum ama hiçbirşey için kendini üzme. Ben ne olursa olsun yanında olacağım." dedikten sonra bana en içten gülümsemelerinden birini gönderdi. Bende öyle yaptım.
***
Sabah olduğunda başımda müthiş bir ağrı vardı. Ne ara yatağa yattığımı bile hatırlamıyordum. Üzerimde dünki kıyafetlerim vardı. Saat sekizi geçmişti. Okula gecikmiştim ve üzerimi değiştirecek vaktim yoktu. Hala yağmur yağıyordu. Bu şaşılacak birşey değildi çünkü yağmur dün gece çok hızlı yağıyordu. Zımbalı siyah sırt çantamı aldıktan sonra hızla evden çıktım. Okul uzaktı ama yürüyecektim. İlk dersi zaten kaçırmıştım. İkinci ders başlayana kadar yetişirdim.
Yol üstündeki starbucks'tan kahve aldıktan sonra yavaş yavaş yürümeye başladım. Yağmur hafifçe yağıyordu. Dünün aksine kimse etrafa kaçışmıyordu. Kuaförden yeni çıktığı belli olanlar insanların dışında tabii. Kuaföre sadece saçımın boyası için gidiyordum. Onun dışında saçımı taramak için bile uğraşmıyordum.
Okulun önüne geldiğimde elimdeki kahve kutusunu girişteki çöp kutusunun içine attım. Herkes teneffüsteydi. Her zamanki gibi bahçedeki gözler beni takip ediyordu. Geçenlerde dövdüğüm kız ve grubu diğerlerinin hayran bakışlarının aksine nefretle doluydu. Yine her zaman olduğu gibi gözlerimi devirip okulun binasına ilerledim. Sınıfa girip çantamı bıraktıktan sonra tekrar bahçeye indim.
Isabel yolumu kesince sorarcasına tek kaşımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Sertçe yutkunduktan sonra gülümsedi. "Neden öyle bakıyorsun? Birlikte kahve içelim mi diyecektim." dediğinde onu terslememden korktuğu çok belliydi. Çünkü okuldaki çoğu kişinin gözleri üzerimizde bizi izliyordu. Sinirli olduğumu bilseydi yanıma gelmezdi. Isabel'i hiç bir zaman sevmemiştim. Zamanında tanınabilmek için peşimden ayarılmıyordu. Okuldaki herkes onu tanıdığında ise kendine yeni bir grup kurmuştu daha sonra tekrar aramıza dönmüştü zaten.
"İçmeyelim. Hatta bir daha konuşmayalım. Hatta sen bir daha benim yanımdan bile geçme. Ha? Ne dersin?" dedikten sonra omzuna çarpıp her zaman oturduğum çardaklara yöneldim. Etraftakile fısıldaşmaya hatta kahkaha atmaya başlamıştılar bile. Isabel büyük ihtimalle şuan kendini kızlar tuvaletine atmış ağlıyordu. Bunu Charlotte hariç herkese yapabilrdim. Hiç çekinmeden.
Okuldaki herkese Charlotte'e ne kadar değer verdiğimi bilirdi. Charlotte ile bu okulda üç yıl önce bir kız grubu onu bütün okulun önünde rezil ederken tanışmıştık. Yani onu o aptal kızların elinden kurtarmıştım. Ondan sonra hep beraber takılmıştık. Onu her zaman koruyup kollamıştım. O zamandan bu yana kimse onunla uğraşmaya cesaret edememişti. Çünkü onu rezil etmeye çalışan kızların hayatlarını boka çevirmiştim.
Ben buydum. O an istediğim şeyi o an yapardım. Özügürdüm. Hiç bir insanın olmadığı kadar özgür.
Bitti :D yorumlarınızı bekliyorum neyse baybay ASDFGHJKL
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lol ☯
General FictionLola Morgan ve onun sıkıcılığın sınırlarını zorlayan hayatına merhaba deyin.