Geçen bölümde yorum azlığı için hepinize teşekkür ederim. Bu bölümde aynı olursa uzun süre bölüm paylaşmayı düşünmüyorum. Herneyse. Bölüm parçası ve multimedia var.
Keyifli okumlar…
Alarmın sesiyle yüzümü buruşturdum. Alarmı kapattıktan sonra yatakta doğrulup odama göz gezdirdim. Dün gece uyanıp tekrar sevinç dansları yapmış ve ortalığı dağıtmıştım. Yataktan çıkıp gece kadar kara kıyafet dolabıma ilerledim. Dışı gibi içide siyahtı. Kıyafetlerimde sıyahtı. Arada birkaç tane renkli bir şeyler vardı tabii.
Havanın soğukluğuna aldırmadan siyah kot şortumu ve üstünede yarım kollu beyaz gömleğimi giydim. Bileğime beş altı tane bileklik geçirip çantama telefonumu, sigaramı ve bir tanede defter atıp aşağıya indim. Avery uyanmış mutfakta kahvaltı ediyordu. İlk defa bu saatte evde yalnızdık. Genelde kızların biri mutlaka gelip beni rahatsız ederdi.
Avery beni süzme işlemini bitirince kocaman bir gülümsemeyle “Günaydın Lol! İyi uyuyabildin mi? Hayır. Ben gece son ses açtığın o ‘girlfriend’ şarkısı yüzünden pek uyuyamadım ama sen mutlu görünüyorsun” diye iğneleyici birazda alaycı bir tonda konuşunca gözlerimi devirip masaya oturdum. Önüme doğru uzattığı meyve suyundan bir yudum aldıktan sonra çatalımı elime alıp zeytine uzandım.
“İkimizi edebiyat kursuna yazdırdım” diyince kısa bir süreliğine gözlerimi ona çevirdim. Aslında bana sormadan böyle bir şey yaptığı için ona kızmam gerekiyordu ama edebiyatı seviyordum. Yazmayı seviyordum. Bu yüzden sesimi çıkarmadım. Zafer kazanmış gibi gülümsedi. Elindeki çatalı atarcasına masaya bırakıp “gecikiyoruz” dedi.
Masadan kalkıp kapının yanındaki ayakkabı dolabına ilerledim. İçinden siyah vanslarımı çıkarıp giydikten sonra kapıyı açtım. Arabanın anahtarını almayı unuttuğumu fark edince odama çıkıp anahtarı aldım. Ne yazık ki Avery’e yakalanmıştım bile. “Lol! Ayakkabılarınla evin içinde gezmesene ya!” diye bağırdı. Yine ona cevap vermeden dışarı çıktım. Arabamın yanına ilerleyip içine oturdum.
“Acele et gecikiyoruz” derken Avery emniyet kemerini bağlıyordu. Çantamdan sigaramı çıkarıp yaktıktan sonra camı açıp içeri temiz hava girmesini sağladım. Arabayı çalıştırıp okula doğru sürdüm.
Okulu n önüne gelince durdum. Avery neşeyle bana döndü. “Kurs okul çıkışı beni kantinin önünde bekle beraber gidelim” diyince kafamı onay verircesine salladım. Avery benim kadar iyi yazamıyordu ama bunun üstüne özel bir ilgisi vardı. Birşeylerle uğraşmayı seviyordu.
Okulun bahçesine girince kantinin önünde arkadaşlarıyla konuşan Salvador’un üvey kardeşini görünce bir an aklıma ailesinin öldürüldüğü geldi. Ailesi öldürüldüyse nasıl üvey kardeşi oluyordu? Evlat mı edinilmişti? Yoksa onlar ölmeden önce annesi veya babası başka biriyle mi evlenmişti? Bu sorularıda aklımın bir kenarına kaydettim. Ona soracaktım.
Koridorda yürürken yine çoğu gözün üzerimde olmasına aldırmadan biyoloji sınıfına ilerledim. Sınıftan içeri adımı attığım anda büyük bir sessizlik oldu. Tek kaşımı kaldırıp sınıftaki herkesi süzünce hepsi işine geri döndü. Her zamanki gibi en arkadaki sıraya oturdum. Yanıma Meave otururdu. Ona her defasında yalnız oturmak istediğimi söylesemde beni duymazlıktan gelip yanıma otururdu. İnatçı.
Her zamankinin aksine Meave suratı asık sınıfa girip bana ‘günaydın’ bile demeden yanıma oturunca ne olduğunu merak etmiştim. Meave küçük sorunlara suratını asmazdı. Büyük bir sorun olmalıydı. Söylemesini beklediğim belli etmek için yüzüne bakmaya başladım.
“Annem ve babam boşanıyorlarmış” dediğinde gözlerimi kocaman açıp ona baktım. Meave’nin ailesi kıskandığım özelliklere sahipti. Annesi kibar, sevecen ve fazla iyi kalpli bir kadındı. Her zaman güler yüzlüydü. Kocasına aşıktı. Kocasınında bir farkı yoktu tabii. O da aşıktı. Akşamları eve eli boş gitmezdi. Hiçbir zaman. Çiçek değil. Çikolata götürürdü hep. Bana her doğum günümde bir CD’e rock müzik doldururdu. Yanına da iki tane kitap koyardı. Meave benim istediğim aileye sahipti. Boşanacak olmaları beni hem şaşırtmış hemde üzmüştü.
“Neden? İyi anlaştıklarını sanıyordum” dediğimde sağ gözünden sıraya bir damla göz yaşı düşünce kollarımı ona doladım. Sarılmayı sevmiyordum. Evet. Ama Meave benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Böyle bir günde bazı şeyleri es geçmem gerekiyordu.
“Utanıyorum… babam onu… Tanrım” diyince hıçkırarak ağlamaya başladı. Neler olduğunu tahmin etmeye başlamıştım ve buna bende en az onun kadar üzülmüştüm. “aldattı” diyince mırıldanınca yüzümü buruşturdum. Bay Taylor aldatacak birine benzemiyordu. Bir kere bayan taylor’u sevdiğine adım kadar emindim. Ona baktığında gözlerinin içindeki parıltıyı görebiliyordum.
Biyoloji öğretmenimiz içeri girince kollarımı ondan ayırmak zorunda kaldım. Biyoloji öğretmeni Meave’e neler olduğunu sormuştu fakat Meave cevap vermek yerine daha fazla ağlamaya başlayınca onu dışarı göndermişti. Bu doğru değildi. Ağlarken onu yalnız bırakmak mantıklı gelmiyordu. Onunla gitmek istediğimi söylemiştim ama izin vermemişti. Öküz.
Teneffüste her yerde Meave’i arayıp kızlara olanları anlatmıştım. Onlarda benim gibi çok şaşırmışlardı. Onu bulamayınca eve gitmiştir diye düşünüp kantinde oturdum. Elimdeki Ice Tea’yi bitirmeye çalışıyordum. Karşımdaki sandalye çekildi ve Nick oturdu. Sağ gözü morarmıştı. Onu görünce Salvador ‘seni seviyorum’ diyen sesi bir kez daha kulaklarımda yankılandı. Gülümsemek istesemde Nick fazla sert ve ciddi göründüğü için dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Beni orada öylece bırakıp siktir olup gittiğine inanamıyorum” dediğinde gerçekten kahkaha atmak istedim. Bunun bencilce olduğuna karar verdiğim zamanda vazgeçip tekrar dudaklarımı birbirne bastırdım.
“Küfür etmeyi kesecek misin yoksa diğer gözünüde benmi morartayım istiyorsun?” dediğimde arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.
“Seni tanıyamıyorum artık. Benim aşık olduğum kız bu değil” dedikten sonra sinirle ayağa kalkıp kantinden hızlı adımlarla çıktı. Ne demek bu şimdi? Ben değişmedim. Bir yıl önce neysem şimdi de oyum.
Sanırım.
Sınıfa çıkıp telefonumu çantamdan çıkardım. Dört tane mesaj vardı. Sabahtan bu yana kim bu kadar mesaj atar diye düşünürken kilidi açıp mesajlara girdim. Okuldan numaramı bulan ergenler buluşmak için mesajlar atıyordu genelde.
“merhaba! Iım aynı okuldayız. Uygunsan seninle buluşmak istiyorum.”
“Meave evine gitmiş. Sorun yok :) –Charlotte”
“Özür dilerim… tokat attığım için –Melissa”
“Naber ufaklık? –Salvador”
Adını bile vermeyen aptal, ergen bir okul çocuğu. İçimi yine rahatlatan Charlotte. Benden özür dileyen bir sürtük, ablam. Veee beni gülümsetmeyi yine başaran bay manson.
Mesajın ‘ufaklık’ kısmına aldırmadan cevapla kısmına girdim.
“İyidir. Senden?” yazdıktan sonra telefonumu sessizden çıkarıp mesaj gelmesini bekledim. O sırada Melissa’nın attığı mesaj aklıma gelince mesajı açıp cevapla yazısına bastım.
“önemi yok.” Yazdıktan sonra bunu yazdığıma inanamasamda gönderdim. Vicdan azabı çekmesine gerek yoktu. Ailemin benimle görüşmek istediğini söylemişti bende onunla dalga geçmiştim. Mesaj sesini duyunca kilidi açıp mesajın kimden olduğuna baktım.
“Bugün görüşelim. –Salvador”
“nasıl istersen.”
Okul çıkışında hızlı adımlarla arabama ilerledim. Arabayı çalıştırıp Salvador’un bana buluşmamız için gönderdiği adrese bir kez daha baktım. Bu kafeyi biliyordum ama emin olmak istercesine adresi defalarcasına okuyordum.
Kafenin önüne geldiğimde arabadan inip kapıları kilitledim. Kafenin bahçesinden içeri girince en dipteki masada oturup sigara için Salvador’u gördüm ve tabii karşı masada onu izleyen iki tane çakma sarışını. Kızlara gözlerimi devirip Salvador’un yanına ilerledim. Beni ilk önce iyice süzdü ardından sırıtmaya başladı. Ona da gözlerimi devirdikten sonra yanına oturdum.
“Güzel görünüyorsun”
Yorum istiyorum. Yorum istiyorum. Yorum istiyorum. Yoksa bir sonraki bölüm geç gelir ona göre.
Teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lol ☯
General FictionLola Morgan ve onun sıkıcılığın sınırlarını zorlayan hayatına merhaba deyin.