Sare odaya girdiği andan itibaren kendini güvende hissetmemişti. Zaten bu evde kendini ne zaman güvende hissetmişti ki? Önündeki naylon perdeleri çekiştirdi ve çürümüş et kokusunun kaynağını buldu. Karşısındaki manzara öğürmesine sebep olmuştu. Portatif bir ameliyathanedeydi. Sedyedeyse en fazla 12 yaşında bir kız yatıyordu. Bembeyaz suratındaki ufacık gülümseme, feri gitmiş iri güzlerine canlılık katmıştı. Nasıl da güzel bir tebessümü vardı. Bu soğuk ameliyathanede, buz gibi sedyenin üzerinde yatarken nasıl öyle gülebilmeyi becerebilmişti acaba? Çırılçıplak vücudunu saracak bir battaniye yok muydu? Her yeri morluklar, kesikler içerisindeydi. Biraz daha yaklaştı, gözlerine inanamadı. Bir öğürme krizini daha midesine geri yolladı. Bacağıydı onu öyle korkutan. Kesilmişti, kemiği çıkarılmaya uğraşılmış ve ikiye yarılmıştı. Ağlamaya başladı, Sare. Nereye düşmüştü böyle? Hangi cani, bunu böyle küçücük bir sabiye yapabilirdi? Hangi insana bu yapılırdı? Acaba bu yapılırken hala yaşıyor muydu? Zangır zangır titriyordu. Etrafa bakındı. Kıza artık bakamıyordu, bakmak istemiyordu. Acaba ailesi neredeydi? Ona ne oldu zannediyorlardı? İşkence görmüş müydü? Ağlamamış mıydı bu kız? En önemlisi ölürken ne düşünmüştü de böyle güzel dudakları yukarıya kıvrılmıştı? Belki de nedeni artık ölmesiydi. Ölüm, ona kurtuluştu. Çoğumuza, hatta hepimize olduğu gibi.
Zorlukla gözlerini ondan ayırdı Sare ve tökezleyerek ileriye doğru adım attı. İnsan vücuduna ait olduğunu düşündüğü parçalar her yerdeydiler. Bayılmak üzere olduğunu hissedebiliyordu ama yapamazdı. O kanı bozuk onu burada bulursa, sedyede yatan o kızdan daha beter hale getirirdi. Biraz ileride normal duran bir kapı vardı. Bu kadar şeyden sonra ne normal olabilirse artık. Minik adımlarla pis duvara eliyle tutuna tutuna kapıya ilerledi. Aralıydı, işaret parmağıyla ittirdi kapıyı. İlk hissettiği şey küf ve lağım kokusuydu. Burada lağım olduğunu sanmıyordu. Ne olduğunu az çok aklı kesiyordu. Zorlukla yutkundu ve içeriye doğru birkaç adım attı. İçeriye girmesiyle üç dört kişilik bir insan topluluğu hemen başını kaldırdı, ona sanki güneşi görmüşçesine baktılar. Onu belki de Azrail sandılar. Hani bazı insanlara huri gibi gelirmiş ya... Kimse sesini çıkarmadı. Öylece bakıyorlardı ona. Korkuyla yutkundu.
"Adım Sare. Size yardım etmek istiyorum," dedi neyin içine girdiğini bilmeden. Gözlerini etrafta dolaştırdı. Kafes, parmaklıklar... Yalnızca kare bir odaydı. Hiçbir eşya yoktu. Her yer küf ve isti. İnsanların hepsi simsiyah olmuştu. Kokuyorlardı. Bazı köşeler insan pisliği doluydu. Hiçbiri Sare'ye cevap vermedi. Yüzüne öylece bakmaya devam ettiler. Otuzunu aşmış bir kadın, öfkeyle ona bakıyordu. Kıskandığı belliydi. Öyle bakmasını normal karşılıyordu Sare, durum belliydi. Orta yaşlı, saçı sakalı birbirine karışmış adamsa duvara sinmişti. Korkuyla bakıyordu. Onu korkuttuğu için kendinden utandı. En gençleri en fazla on sekiz yaşındaydı. Deli dolu olduğu gözlerindeki öfkeden ve gözlerinin intikam hırsıyla parlamasından belliydi ama onu da sindirmişti o bal gözlü cani. Yirmili yaşlarda masum bakışlı bir kadın vardı bir de. Her tarafı kir içindeydi. Ağlamaktan helak olmuştu. Yalvarırcasına bakıyordu. Sare'nin kalbi parçalanmış, içi ezilmişti.
Ve bir de en karanlık köşede ışık girmeyen bu oda da bile parlayan yemyeşil gözleriyle ona ateş saçarcasına bakan adam vardı. Göz göze geldiklerinde bakışları biraz yumuşadı ama hala öfkeliydi. Adam neden yumuşadığını hiç anlayamadı. Belki de acılarını o kadının gözlerinde görmüştü. Kadın o kadar saf, temizdi ki acıları acısı olmuştu ve gönlünü dağlıyordu. Biliyordu, bu kadın her şeyi değiştirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuktan Taş
Mystery / ThrillerBazı insanlar sadece delidir. Deliler birkaç çeşide ayrılabilir. Öyleleri vardır ki, bunlar en zeki insanlardır ama delilikleri zeki olmalarının önüne geçer. 80 Darbesi'nden sonra bazı gizli, yasak ve cani deneylerde bulunan doktor Hulusi Erkoç da b...