"Sare..." Üşüyordum. Sırtımda hissettiğim ağrıyla yerimde kıpırdandım. Soğuk duvarla temasım kesildiği anda vücudumu ateş bastı. Silkindim, gözlerimi açmaya çalıştım. Ellerimle etrafı yoklamaya çalışıyordum, nerede olduğumu çözememiştim.
"Kimsiniz?" diye fısıldadım. Çocuk sesiydi ama tanıyamamıştı. Hoş bir tınısı vardı. Ses yankı yapmıştı, çok boş bir oda da olmalıydık. Birkaç kırpıştırmadan sonra gözlerimi hafif aralayabilmiştim. Gözlerimi etrafta dolaştırdım. Kapkaranlıktı, hiçbir şey göremiyordum. Karanlıkta parlayan iki nokta vardı sadece. Yavaşça bana doğru yaklaşıyorlardı. Korkuyla yutkundum. Başımı öne eğdim. Üzerimde beyaz bir hasta önlüğü vardı. Ne olmuştu bana böyle?
"Sare, benim." İki parıltı gözlerime bakıyordu. Biraz dikkatli baktığımda bunların iki göz olduğunu anlamıştım. Ela gözler... Bu oydu.
"Kaza geçirmiştim... Ben-" Hatırlamaya başlamıştım. Olanlar zihnimden akıp gidiyordu. Neler olduğunu artık biliyordum. Ne yapmam gerektiğinden de emindim. Artık o adamın cezasını çekmesi gerekiyordu. Bu güzel, saf ela gözler için...
"Başaracaksın, Sare. Kendine inan, kimseye güvenme. Kendi ailene bile. Kalbinin parçası orada gizli, onu bul." Parıltılar yavaşça uzaklaşmaya başladı. "Hoşça kal, Sare."
Bir anda karanlık olan oda ışığa kavuştu ve gözlerimi açtım.
Odadaki ışık gözlerimi acıtmıştı. Açar açmaz gözlerimi tekrar kapamış ve ara ara açıp gözlerimi ışığa alıştırmaya çalışmıştım. Başımı biraz oynatmamla sağ tarafımda annemi ve babamı görmüştüm. İyi hissetmeleri için onlara küçük bir tebessüm yollamaya çalıştım.
"Kızım, iyi misin?" Annem bir an babama döndü. "Kemal, doktoru çağır."
Babam hemen ayaklandı, birkaç adım sonra duraksadı ve geri döndü. Elini elimin üzerine koydu ve eğilip alnıma bir öpücük kondurdu. Mayışmışlıkla gülümsedim. O da tebessüm etti ve seri adımlarla odadan çıktı. O çıkar çıkmaz annem başıma üşüştü.
"Neler oldu? Hulusi de ortalarda yok!" diye bağırdı. Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Daha yeni uyanmıştım, kaç gündür uyuduğumu bile bilmiyordum. Annemin ilk söylediği şeyse Hulusi'ydi!
"Anne, artık anla. Hulusi diye biri benim hayatımda yok, olamaz da zaten. Cani herifin teki o!" Öfkeden kudurmuştum. "Şimdi bana polisleri çağır. İfade vermek istiyorum."
Annem şaşırmıştı. Neler olduğundan haberi olmadığından bunu normal karşılıyordum ama eğer anlattıklarıma inanmaz ve hala beni suçlamaya devam ederse o zaman sessizliğimi koruyamayacaktım.
"Birazdan doktor gelince onlarda gelir," dedi annem dişlerinin arasından. Onun da sinirlendiği belliydi ama umursayacak halde değildim. Kim bilir şimdi Hulusi'ye katlanan o insanlar ne haldeydi? Belki aralarından birkaçı ölmüştü. Bunun düşüncesi bile gözlerimin dolmasına yetmişti. Hulusi... Bana o çarpmıştı. Adım gibi emindim. Bir an camdan suratını görmüştüm. Hele o gözleri... Gözlerindeki şeytani parıltıyı unutmak imkansızdı. Acaba kaç gün geçmişti?
"Kaç gündür bu haldeyim?" diye sordum anneme düz bir sesle. Ona şu an pekte yakın davranmak istemiyordum. Onun da bana çok samimi davrandığı yoktu zaten.
"Beş gün oldu. Doktor bir hafta demişti." Duraksadı. "Yine çabuk kendine geldin."
Suratından acı bir tebessüm geçmişti. Kalbim sızlamıştı o buruk gülümsemeyle. İç çektim ve kollarımı kaldırdım. Annem ne yapıyorsun der gibi bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuktan Taş
Mystery / ThrillerBazı insanlar sadece delidir. Deliler birkaç çeşide ayrılabilir. Öyleleri vardır ki, bunlar en zeki insanlardır ama delilikleri zeki olmalarının önüne geçer. 80 Darbesi'nden sonra bazı gizli, yasak ve cani deneylerde bulunan doktor Hulusi Erkoç da b...