Not: Yakın zaman da şehir dışına çıkacağım ve bölüm yazamayacağım. Gidene kadar yazabildiğim kadar bölüm yazacağım ve taslak olarak kaydedeceğim. Şehir dışındayken 3-4 gün arayla, taslak bölümler bitene kadar yayımlamaya çalışacağım. Anlayışınız için teşekkür ederim, keyifli okumalar.
Sare
"Bulaşıklar da bitti, anne. Yapılacak başka bir şey var mı?" Eve gelir gelmez annem ona yardım etmediğimden yakınmaya başlamıştı. Bunun üzerine toz almış, mutfağı temizlemiş ve bulaşık yıkamıştım. Sanırım tekrardan aileyle yaşamaya başlamak böyle bir şeydi. Son aylar da bunu fark etmemiş olmamsa gerçekten ilginçti.
"Yok herhalde. Çay demleyebilirsin gerçi," dedi umursamaz bir tavırla. Babamla birlikte salon da TRT'deki programı izliyorlardı. Her gün aynı şeyleri izlemekten bir türlü bıkmamış olmaları beni gerçekten güldürüyordu. Bir şey diyecek olsam hemen söylenmeye başlarlardı.
"Su koyayım," dedim ve geri mutfağa dönüp demliğin altına su koydum. Ocağı yakıp, demliği üzerine koydum ve masaya oturup kaynamasını beklemeye başladım. Bu süre zarfında da düşünme ritüelime devam ettim.
Yusuf'tan haber gelmesini umuyordum. Böylece Mehmet dediği adamı görmeye gidebilirdim. Haber gelmezse ne yapacağımı kestiremiyordum çünkü elimde başka bir şey yoktu. Boşluğa düşmekten nefret ediyordum. Ayrıca tek bir şeye bağlı kalmaktan da nefret ederdim. Yusuf, şu an benim pamuk ipliğimdi. O bağ çözüldüğün de her şey başa saracaktı.
Bir de Sultan vardı. Ne için yardım edebileceğini düşündüğünü anlayamamıştım. Daha konunun ne olduğunu bile bilmiyordu. Kendini tehlikeye atacağını biliyor muydu acaba? Resmen çapraz ateş hattıydı olduğum yer. Belki de yardımı dokunurdu. Bir şeyler biliyor olma ihtimali de vardı. Sonuçta birçok dedikodu dönüyordu, duyduğu birçok bilgi varsa yardımı dokunurdu.
Tekrar betonu kırdırmayı deneyebilirdim ama bu Hulusi'yi daha fazla üzerime çekmekten başka bir şeye yaramazdı. Ayrıca zaten beni takip ettiğini bugün öğrenmiştim. Bana bir şey yapmamasının sebebini hâlâ anlayamasam da, beni takip ettiği kesindi. Zeynep'in yaşayıp yaşamadığını bile bilmezken burada oturuyor olmak beni öldürüyordu. Ve diğerleri... Alperen, Feride, Deniz, Fatih... Ve o yaşlı amca. Adını hiçbir zaman öğrenememiştim. Belki de hiç öğrenemeyecektim.
"Kaynamış ya bu su!" Annemin bağırtısıyla yerimden sıçramıştım. Suçlayıcı bakışlarıyla beni süzdü ve kendisi çayı demledi. Umursamamaya çalışarak gülümsedim ve ayaklandım. Odama gitmeyi düşünmeye başlamışken aniden telefon çalmaya başlamıştı. Yusuf olabileceği ihtimaliyle kendimi koridora atıp telefona sarıldım. Annem bu fevri hareketimi şaşırmıştı ki, başını mutfaktan uzatıp beni dikizlemişti.
"Efendim?" diye heyecanla ahizeye doğru konuştum. Bir süre ses gelmemesi beni korkutmuştu.
"Sare Metin?" Erkek sesiydi, Yusuf'un sesi miydi çıkaramamıştım.
"Evet, benim."
"Ben Yusuf." Bir an Hulusi olduğundan şüphelenmiştim ve bu korku bana bir ömür yetebilirdi. Allah'a şükür, değildi.
"Ah, aradığınıza çok sevindim." Duraksadım. "Karar verdiniz mi?"
"Evet, yani yardım edeceğim."
"O zaman Mehmet Sarı ile görüşebiliriz." Onu tartmak istemiştim. Aslında görüşmeyi ben istemiyordum. Hulusi beni takip ettiğine göre gitmem hata olurdu.
"Tabi, yarın için öğleden sonra iki gibi hastaneye gelirseniz gidebiliriz." Gidemezdim. Yalnız gitmeliydi, bunu ona nasıl söyleyeceğimi bilememiştim ama söylemek zorundaydım.
![](https://img.wattpad.com/cover/75502838-288-k57335.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuktan Taş
Mystery / ThrillerBazı insanlar sadece delidir. Deliler birkaç çeşide ayrılabilir. Öyleleri vardır ki, bunlar en zeki insanlardır ama delilikleri zeki olmalarının önüne geçer. 80 Darbesi'nden sonra bazı gizli, yasak ve cani deneylerde bulunan doktor Hulusi Erkoç da b...