17. Bölüm

34 4 0
                                    

Fatih

"Çabuk olun biraz!" diye bağırdı Hulusi. Elimize temizlik malzemelerini tutuşturmuş, hücremizi temizlememizi istemişti. Neredeyse bitirmiştik. Beş adet orta boy kova getirmişti. Bunun ne için olduğu belliydi. Artık ortalığı kirletmemizi, kokutmamızı istememişti.

"Bitti işte," diye sızlandı Zeynep. İlk günden yorulmaya başlamıştı. İleri de ne kadar zayıf düşmeye başlayacağını anlayabiliyor muydu acaba? Ne hale geleceğinin farkında mıydı? Feride'yi örnek göstermek bile bana tiksinç gelse de, birkaç hafta sonraki hali onun gibi olacaktı.

"Tamam, tamam. Sızlanma." Hulusi kovaları içeriye attı ve kapıyı çekip, kilitledi. Parmaklıkların arasından beş dakika boyunca bize bakmayı sürdürdü. Zeynep bir süre gözlerini ondan ayırmasa da son dakikaya doğru pes etmişti. Feride ve Alperen zaten umursamıyordu. Kendi hallerinde yere bakıyorlar, her zaman yaptıkları gibi düşünüyorlardı. Hikmet Amca rutin pozisyonundaydı. Hulusi'den gözlerini ayırmayan sadece bendim ve bununla övünemiyordum. Övünülecek bir şey olmaması dışında, bir bakış bana ne kazandırırdı ki? Sonunda uzaklaştığında derin bir nefes çektim içime ve Zeynep'in yanına gittim.

"Zeynep, bana neler olduğunu daha ayrıntılı anlatabilir misin?" Bir dakika boyunca suskun kaldı. Başını kaldırıp, çenesini havaya diktiğinde ne yapmaya çalıştığını çözememiştim.

"Ne bilmek istiyorsun?" diye sordu şüpheyle. Benden mi şüphe duyuyordu yani?

"Sare'nin ne yaptığı falan işte." Geçiştirmeye çalışmıştım çünkü içten içe bilmek istediğim Sare'nin hayatıydı.

"Benim yarım bıraktığım işi tamamlamaya çalışıyordur, ne yapacak?" Umursamazca ve sinirle söylenmiş sözleri beni şaşırtmıştı. Şimdiye kadar onun Sare'yi çok sevdiğini düşünmüştüm. Belki de buraya düştüğün de ondan biraz olsun nefret etmeye başlamıştı.

"Neden böyle davranıyorsun?" Sorum karşısında şaşırmıştı, belli ki beklemiyordu.

"Çünkü buradayım!" diye bağırdı öfkeyle. "Kardeşim gibi olan kıza yardım edeyim dedim ve düştüğüm hale bak! Beni uyarmıştı, ben dinlemedim. Belki benim hatam ama onunda beni bu işe bulaştırmaması gerekmez miydi? Beni birazcık olsun düşünmesi?"

"Sen neden kabul ettin? Bir de buradan bak." Alperen ne zaman konuşmaya dahil olmuştu fark etmemiştim. Gizliden bizi dinliyordu demek ki.

"Sana ne oluyor?!" Zeynep'in bu kadar öfkeli biri olduğunu hiç düşünmemiştim. Sare gibi sakin olmadığı kesindi.

"Biraz daha Sare'den bahsedebilir misin rica etsem?" Olabildiğince sevimli gözükmeye çalışıyordum. Buradaki günlerimi Sare'ye bağladığım umutla daha kolay geçirmeye başlamıştım ve onunla alakalı yeni bilgiler öğrenmek kesinlikle hakkımdı.

"Edebiyat mezunu ama tarihte okudu sayılır. Tam detayını ben de bilmiyorum. Psikolojiyi de çok sever hanımefendi!" Duraksadı. "Ben de tarih okudum, arşivler de çalışıyordum. Ama ne oldu, işte buradayım!"

"Durumu ne zaman kabulleneceksin de şu öfken geçecek acaba?" Bu sorumu cevapsız bırakmış, sinirle kollarını bacaklarına dolamış ve başını eğmişti. Ağlıyor olması büyük ihtimaldi ama benim tesellimi isteyeceğinden şüpheliydim.

Sare'nin ince ruhundan edebiyata meraklı olduğunu tahmin etmiştim ama bu kadarını tahmin etmezdim. Bu kadar çok referansı olup da şimdiye kadar hiç çalışmamış olması gerçekten saçmalıktı. Hep bu Hulusi yüzündendi, belliydi.

Neredeyse yedi aydır boşanmış durumdaydılar ama Sare yine de çalışmaya başlamamıştı. Hiç iş aramamış mıydı yoksa başvurduklarına kabul mü edilmemişti merak etmiştim. Neden onu ve hayatını bu kadar çok merak ettiğimi hissediyor ve bunu inkâr etmek istiyordum. Edemediğim de bir gerçekti ya, neyse. Ona ilgim vardı. Hoşlanmıştım. İlk başta inanmamıştım ama şimdi hayatım da büyük bir yer kaplamaya başlamıştı.

Pamuktan TaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin