10. Bölüm

61 11 17
                                    

Sare

İnsanlar nasıl deliriyordu? Etrafındakiler mi bir insanı o hale getirirdi, yoksa kendisi mi? Belki de ikisi birden ya da hiçbiri. İnsan doğuştan böyle olabilir miydi? Delilerin hepsi kötü müdür? Hayır, o halde doğuştan böyle olamazlardı, değil mi? Her doğan masum, günahsızdır. Öyle derler hep. Küçücük, hiçbir şeye gücü yetmeyen el kadar bebekler ne kadar kötülük yapabilirdi ki?

Hastane de yattığım süre boyunca düşünmeye çok vaktim olmuştu ama Hulusi hakkında bir kanıya varamamıştım. Onu tanımıyordum. Evli kaldığım adamı tanıyamamıştım ve bir sürü insanın da kanına girmiştim. Belki anlayabilirdim ve o insanlar iyi olurdu. Bazen çığlıklar duyuyordum. Diğer hastaların çığlıkları mı yoksa zihnim de hayal ettiğim o esirlerin çığlıkları mı emin olamıyordum. Korkmaya başlamıştım. Gerçekten delirdiğimi düşünmek beni geriyordu.

Bugün yeniden sorgulanacaktım, kafam da ne söyleyeceğime dair birkaç şey belirlemiştim. Bunlara sadık kalacak ve saçma sapan şeyler söylemeyecektim. Böylece buradan kurtulacaktım ve Zeynep'e yüklediğim sorumluluğu alacaktım. Benim için nelere katlanıyordu, kim bilir ne haldeydi. Sonuçta birçok şey öğrenmişti.

"Sare Metin?" Hemşireye ne oldu dercesine baktım. "Zeynep Toprak diye bir bayan sizi ziyarete geldi, içeri alayım mı?"

"Tabi," dedim duraksamadan. Kendimi malikaneler de yaşayan hanımefendiler gibi hissetmiştim. Hemşire de hizmetçimmiş gibiydi. Konuşma şekli bana öyle hissettirmişti yoksa ben öyle düşünecek bir insan değildim.

"Sare!" Zeynep heyecanla içeriye girdi. Bugün saçlarını başının tepesinden toplamıştı ve lacivert, üzerine oturan sade, dizinin üzerinde biten bir elbise giymişti. Kulağındaki beyaz, küçük inci küpeler ona güzel bir hava katmıştı.

"Ne oldu?" diye sordum heyecanına karşılık vererek. Bir şeyler öğrenmiş olmasa böyle olacağını düşünmüyordum.

"Neler olmadı ki?!" Sandalyeyi yatağımın kenarına çekti ve hemen oturdu. "Parti işini hallettim, dün betonu kırmaya başladık. Yarısına kadar geldik, müzik sesi kesilince durmak zorunda kaldık ama görünüşe göre bu akşam aşağıya inebileceğiz."

"Bu çok iyi!" Duraksadım. "Heyecanının tek nedeni bu olamaz..."

"Tabi ki değil! Kazanın olduğu yere gittim ve birkaç küçük çocukla konuştum. O gün oralarda dolanmışlar ve biri seni gördüğüne emin." İçim de yükselen heyecanla biraz bağırdım ve doktor koşarak içeriye girdi.

"Sorun yok, sadece biraz heyecanlandım," dedim ağzımda geveleyerek.

"Peki, bir şey olursa çağırın lütfen." Doktor sanki Zeynep bana bir şey yapacakmış gibi onu süzdü ve hızla odadan çıktı.

"Burada sana iyi bakıyorlar, ha?" dedi Zeynep gülerek. Bende güldüm ve devam etmesini işaret ettim. "Evet, sana arabanın çarptığını görmüş ama dediğine göre sürücüyü görememiş."

"Allah kah-"

"Kazadan sonra oraya gelen ve etrafı inceleyen uzun boylu, gözlüklü, kıvırcık saçlı bir adam gördüğünü söyledi." Zeynep otuz iki diş sırıtıyordu.

"Bu bilginin bize yeteceğini sanmıyorum," dedim ağzımı büzerek. O da biraz düşününce bana katılmış olacak ki, yüzü asıldı. Bu kadar uğraştıktan sonra üzülmesini görmek istemediğimden onu neşelendirmeye çalıştım ama işe yaramamıştı. En sonunda yarın belki buradan çıkabileceğimi söyledim ve gülümsemeye başlamasını sağladım.

"Ne söyleyeceksin polislere?"

"Onlar ne düşünüyorsa onu söyleyeceğim, tabi ki." Başıyla onayladı. "Bugün betonu tamamen kırın, lütfen."

Pamuktan TaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin