1. Bölüm

184 47 51
                                    

Yağmur damlalarının cama vurarak çıkardığı sesin huzurundan uzaklaştım. Huzur artık benim hayatımda yok denecek kadar azdı. Tek huzurum bu kendime ait oda da birkaç saat yalnız vakit geçirebilmekti. Onu da bana zehir eden birkaç etmen vardı.

"Ne diye boşandın ha? Böyle evde oturup saçma salak kitapları okuyup ağlayıp sonra da eline bir defter alıp yazmak için mi?!" Annemin bu lafları her gün duyduğumdan aşina olduğum bir rutindi. "Bari tekrar çalışmaya başla, elin ekmek tutsun."

İlk günlerde laf yetiştirmeye uğraşmıştım ama boşuna olduğunu gördükten sonra çenemi kapalı tutmayı tercih etmiştim. Dediği gibi odamdan çıkmıyor ve günlerimi aynı şekilde geçiriyordum. İş aradığım herkesin malumuydu ama kimse tecrübesi olmayan birine iş vermeye yanaşmadığından şansım azdı. Bunu aileme anlatmak o kadar zordu ki, zaten boşanıp başlarına bela olmuştum. Hayırsız evlat(!) diye beni insanlara kötülemekten başka bir şey yaptıklarını da görmemiştim. Sanki keyfimden buradaydım? O çok methettikleri 'doktor' damatları psikopatın tekiydi. Gün boyu bir yerlere gider, saatlerce dönmezdi. Hastanede olmadığını bildiğim zamanlarda nerede olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştim. Zaten sıkıyönetim uygulamalarından ortalık karışıkken bir de onunla polemiğe girmek istemediğimden susmuştum. Ev onun maaşıyla geçinebildiğinden çalışmama da izin vermemişti. Eve tıkılıp kalmıştım. Annemse, "Ne güzel işte, rahat rahat yaşıyorsun. Paran var, evinde aş pişiyor. Daha ne istiyorsun?" der dururdu. Bende onlara mutsuz olduğumu söyleyemezdim. Mutsuzdum. Derdimin devasını Allah'ı anmakta buldum. Gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulurdu. Bir de kitaplarımda. Okumak ve yazmak benim için her zaman apayrı bir uğraşı olmuştu. Uğraşı doğru kelime mi bilemiyorum.

Bir gün artık dayanamadım. Hulusi'nin bana yanaşmaya çalışmasını, ona hizmet etmeyi, bakmayı ya da onunla bir yerlere geziye gitmeyi, iki çift laf etmeyi bile istemiyordum. Zaten ailemin isteğiyle evlenmiştim. Annemin ısrarı yüzünden. Babam ben istemiyorum desem zaten zorlamazdı ama annemi kıramamıştım. Sevdiğim kimsede yoktu ve annemin de herkese bahsettiği gibi damadı bir 'doktor'du. Ama yine de bir gün cesaret ettim ve Hulusi'ye boşanmak istediğimi söyledim.

"Neden? Seni üzecek bir şey mi yaptım?" Karşılıklı oturduğumuz masadan kalktı ve yanıma yaklaştı. Elimi dur dercesine kaldırdım. Oturduğum asil ama rahatsız sandalyeden kalktım.

"Yapmadın. Aslında sadece biz birbirimize uygun insanlar değiliz, Hulusi. En başından beri bu böyleydi. Yaşın önemi yok derler ama aramızda on yaş var ve ben...benim için hala çocuk. Sense orta yaşlı halini yirmi yıl önce yaşamaya başlayan bir adamsın. Zaten yürümeyecek, devam etmesinin bir anlamı yok." Söylediklerimi dikkatle dinliyordu. Tansiyonu düşüyor gibiydi. Bir elini sedir ağacından masaya dayadı. Susmamı ister gibi sol elini de bana uzattı. Susmadım. "Ne olur, beni zorlama. Ben seninle yapamam artık, daha sekiz ay oldu biliyorum ama yapamam."

"Ben...düşüneceğim, yani seni bırakmak... Ama sen de düşün olur mu? Belki fikrin değişir." Yalvarırcasına bal rengi gözlerini bana dikmişti. O gözler... Hulusi'nin en çok gözlerini sevmiştim. Ne kahverengiydi ne de ela. 'Bal' rengi demiş ailesi. Bal gibi de değildi aslında ama güzeldi. Kestane rengi düz, kulaklarına kadar gelen saçları vardı. O saçlar yastığa dağılınca hiç güzel durmazlardı. Burnu biraz büyüktü, dudaklarıysa incecik. Sanki...sanki şeytani duruyordu. O bal rengi gözlerine başkaları hayran olurken ben nefret ediyordum artık. Çünkü o ince dudaklar ve o kedi gözlerine benzeyen gözleriyle etrafa attığı bakışlar beni korkutuyordu.

"Düşünemem, Hulusi. Dediğim gibi ben yarın bir avukatla görüşeceğim. Sende ailenle konuş, ben benimkilerle güzel bir dille konuşacağım. Beni yanlış anlama. Ben hiçbir zaman evlenmek istemedim, belki de bu evlilik ikimiz içinde yanlış bir karardı ve ben özür dilerim. Her şey benim yüzümden." Bunları söylemiş ve hemen mutfaktan ayrılmıştım. Sağ tarafta kalan portmantodan çantamı ve kabanımı almış, kendimi dışarıya atmıştım. Baba evime gelip olanlardan bahsettiğimde annemin bana bakışları Hulusi'nin şeytani bakışlarından daha beterdi. Bana rüya gördüğümü Hulusi'nin melek gibi bir adam olduğunu, onu elimde tutamadığımı ve salak olduğumu söylemişti. Babamsa sessiz kalmış, ne yapmak istersem yapabileceğimi özgür olduğumu söylemişti. Babamı her zaman çok sevmiştim. Sert çehresinin altında aslında öyle güzel bir kalp vardı ki, herkese nasip olmazdı.

Pamuktan TaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin