Çete kavgasından sonra kendisini sonunda evinde bulduğunda evin içinde ağlamaklı gözlerle karşılayan annesini bir eliyle kenara ittirip sarhoş gibi bir şekilde odasına yönelmişti. Arkasına bakmadan odasının kapısını çarparak kapatmış, kapının ardından kendisine çıkması için yalvaran annesini duymamazlıktan gelmişti. Annesi sonunda pes edip uyumaya gittiğinde, Platonik bunun farkına bile varmamıştı.
Şu anda vücudunda hissettiği hiçbir acı ya da süzülen hiçbir damla kan umurunda değildi. Asıl acıyan yeri kalbiydi ve kalbinin işi pansumanla geçecek bir şey değildi. Sinirden titriyor ve ellerini sımsıkı sıkarak gözlerini yavaşça kapatıp açıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra ayağa katlı ve resimlerle süslediği duvara baktı. Taehyung'un gizli çektiği bir fotoğrafını titreyen ellerle yavaşça okşadı.
"Neden bana bunu yaptın? Neden beni sevemiyorsun? Neden beni göremiyorsun? Neden beni sevemiyorsun?"
Hep Taehyung'un mutsuz olduğunu düşünmüştü. Hoseok'u kurtardıktan sonraki yüz ifadesi ve birlikteki uyum içindeki hareketlerini görünce kendini umutsuzluk denizinde boğuluyor gibi hissetmişti.
Hala aynı düşünce kafasından gitmemişti. Belki Hoseok ortadan kalkarsa onun bir şansı olabilirdi. Ama Hoseok'un ölümünün Taehyung'a zarar verebileceğini görmüştü. Fiziksel olarak uzaklaştıramıyorsa, zihinsel olarak birbirlerinden uzaklaşmalarını sağlamalıydı.
Kıyafetlerinin kirliğine ve bedeninde kuruyan kanlara aldırmadan yatağına uzanıp bacak bacak üstüne attı ve elindeki dart oklarını üzerinde Hoseok'un resmi bulunan darta fırlatmaya başladı. Attığı hiçbir ok yerini bulmayınca, okkalı bir küfür savurdu ve hiçbir şekilde ona karşı gelememesinin acısını çıkarttı.
Yere düşen oklardan birini aldı ve Hoseok'un resminin tam alnına sapladı."İşte tam burası karışacak Hoseok-ah! Ve sen gideceksin."
Fazla tepki verdiği annesinden özür dilemeyi düşünerek uyuyan kadının yılların getirdikleriyle erken kırışan alnına bir öpücük kondurdu. Sonra yeniden ona rahatsızlık vermemeyi düşünerek kendi yaralarını temizleyip pansuman yaptı.
Üzerini değiştirip kafasını yastığa koyduğu zaman uykuya dalmadan önce aklından geçen son düşünceler sıradaki planının ne olacağıydı.
-----------------------------------------------------------"Yoongi-ah.. Gitmek zorunda mıyız?"
Yoongi iç çekerek çattığı kaşlarıyla kafasını çevirip iki saattir söylenerek hazırlanmakta olan esmer sevgilisine baktı. Jimin dolgun dudaklarını büzmüş, neredeyse ağlamaklı bir ifadeyle sarışın çocuğun ciddi suratında herhangi bir umut belirtisi arıyordu."Kutlamak için evlerine çağırdılar, biz de kabul ettik. Yanımda durup kabul ederken düşünecektin. Şimdi ise gidiyoruz. Konu kapanmıştır."
Jimin tişörtünü eline almışken duyduğu ani sözlerle doğruldu.
"Ben kabul etmedim. Sen evet dedin ve ben de sustum."
Yoongi omzunu silkip oturduğu yatakta geriye yaslanıp bacak bacak üstüne atarak uzandı.
"Susmak da bir nevi kabullenmektir. Hadi giyin üstünü."
Jimin elindeki tişörtü yere fırlattı ve yavaşça Yoongi'ye doğru yaklaştı. Yoongi ayaklarının altından emekleyerek üstüne çıktı.
Erkekliklerini birbirine bastırırken tek düşündüğü, bu sözlerin acısını çıkartmaktı. Sözlerle alt edemiyorsa, başka şekilde de alt edebilirdi.
Yoongi başının altında kavuşturduğu ellerini çektikten Jimin'i ittirip üstünden atmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Holding on To You (VHope Fanfiction)
FanfictionTaehyung günlüğünün dışı simsiyah, içi bembeyazdı... Taehyung'un günlüğünün dışı sert, içi yumuşacıktı... Ona ilk görüşte kalbini yerle bir eden kişiyi hatırlatıyordu. Ona ilk görüşte aklının her köşesini kaplayan kişiyi hatırlatıyordu. Derin bir ne...