Hayatta bazı anlar vardır, geriye sarıp ömrümüzün sonuna kadar tekrar tekrar yaşamak istediğimiz. Ama çoğu insan buna sahip olma zevkini yaşayamamıştır; hep zorluk çekmiştir hayatı boyunca; kırgınlıklar, kavgalar, üzüntüler, yalnızlıklar...
Biz küçük bir sorunumuzu kafaya takıp onun üzerine sürekli söylenirken, hep kendimizden kötü durumda olan insanları düşünerek daha kötüsüne sahip olmadığımız için şükretmeyiz, onlara karşı üzüntü ya da acıma gibi insanlığımızı gösterecek hiçbir duygu beslemeyiz; daha iyi durumda olan insanları düşünerek kendimizi yer bitirir, hayat enerjimizi tüketiriz.
Hoseok bu konusu geçen şeyleri daha küçük yaşlarda öğrenmek zorunda kalmıştı. Zor bir aile ortamında yetişmiş, kendisiyle ilgilenen olmadığı için kendi kendini büyütmek zorunda kalmıştı. Küçüklüğünde örnek alabileceği ya da güvenip konuştuğu biri olmadığı için, bu yaşı ilerledikçe kalıcı bir yer edinmişti aklında.
Küçükken hep güçlü olmayı isterdi, babasının annesine her sarhoş olduğunda çarpan ellerini durdurmak için. Ağzından çıkan her kötü lafı yedirmek isterdi ona. Tekme atan o bacaklarını, yürüyemeyecek hale getirmek isterdi. Kendi kendine derdi ki çocukluk aklıyla; "Sen beni büyüyünce gör pislik adam."
Daha kendisi bir şey yapamadan, yine sarhoş olduğu bir gün karıştığı bir kavgada döverek öldürmüşlerdi babasını.
Hiç acımıyordu ona Hoseok, aksine mutlu olmuştu; ağlayan annesini görünce neden böyle yaptığına anlam verememişti. Kucağına tırmanıp başını okşadıktan sonra küçük elleriyle annesinin yanağındaki yaşları silerek gülümsemesini söylemişti ona. Bunu duyan genç kadın sıcacık bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne, küçük oğlunun tatlı yüzünü görünce sevgi dolmuştu bir anda içine.
İşe girmişti annesi, artık geçindirmeye çalıştığı bir ev vardı; en çok istediği de oğlunu okutmaktı. Arta kalan bütün paralarını biriktirmek yerine, Hoseok'un istediği her kitabı alırlardı. Yıllar bu şekilde geçerken Hoseok artık genç bir oğlan olmuştu, diğer sene liseye başlayacaktı. Yaşadıkları sokaktaki herkes onları tanırdı, böylesine güzel bir oğlan yetiştirdiği için saygı duyarlardı dul kadına.
Hoseok annesinin zaman geçtikçe toparlanmasına sevinmişti, annesi hiç görmediği kadar da güzelleşmişti. Bir gün yanında kendi yaşlarında eli yüzü düzgün bir adamla çıkagelmişti annesi. Hoseok adamı ilk gördüğü andan itibaren sevmişti, yine de kendisi etrafta araştımıştı ne olur ne olmaz diye. Güzel kalpli bu kadının, artık daha fazla acı çekmesini istemiyordu.
Kadın için oğlunun düşünceleri her şeyden önemliydi, oğlundan onayı alan kadın bir zaman sonra adamla evlenmişti, adam Hoseok'un düşündüğü kadar iyi biriydi ki herkese onu oğlu olarak tanıtmıştı. Daha sonra adamın çocuğunun olamadığını öğrenmişti Hoseok, kendi çocuğunu sevebileceğinden daha fazla onu seven adama o an daha fazla minnet duymuştu.
Sonuçta annesi mutlu olduğu sürece, ortada hiçbir sorun yok demekti.
Yaşadıkları yer taşra kesimiydi, adam da oranın yerli zenginlerinden biriydi ama burada kimse için bir şey değişmezdi; herkes aynı şeyleri yer, aynı şeyleri içer, aynı okula giderlerdi.
Hoseok da bu yüzden dışarıdan bir okula gitmesini isteyen annesi ile üvey babasını dinlememişti, o da herkesle eşit olduğunu, kimseden bir farkı olmadığı belirtip bu okula gelmişti.
Hatta bu dusuncesine saygi duyarak okulun cok yakinlarda bir yerde ev tutulmuslardi onun icin.
Ama zaten Hoseok icin hicbir engel sorun degildi.
Ne olursa olsun başa çıkabilirdi, o güçlüydü.
Lisenin ilk senesinde zengin çocuğu olduğunu ogrenip kendisini köşede kıstırıp parasını çalmaya çalışan üç tane çocuğu hastanelik edecek derece dövmüştü; ondan sonra kimse ona yaklaşmaya cesaret bile edememiş, hatta saygı bile duymuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Holding on To You (VHope Fanfiction)
أدب الهواةTaehyung günlüğünün dışı simsiyah, içi bembeyazdı... Taehyung'un günlüğünün dışı sert, içi yumuşacıktı... Ona ilk görüşte kalbini yerle bir eden kişiyi hatırlatıyordu. Ona ilk görüşte aklının her köşesini kaplayan kişiyi hatırlatıyordu. Derin bir ne...