"Gitme." diyebildi sadece.
Draco gözlerinin dolduğunu biliyordu. Ağladığını da biliyordu. Savaş bitmişti. Kaybetmişti genç adam. Onun kahverengi gözlerine baktıkça daha hızlı akıyordu gözyaşları. Tutamamıştı artık kendini. Gözyaşları hıçkırıkları ile birleştiğinde ağzını kapattı genç kız.
"Şşş..." dedi sessizce. Draco tekrar dişlerini birbirine kenetledi. Genç kızın koluna girerek arabaya ilerlediler. Hermione'nin eniştesi kullanıyordu arabayı. Mezarlığa vardıklarında arabalarından birer birer iniyordu herkes. İçeriye girip boş çukurlara baktı iki genç. Tabutlar kapatılıp yavaşça indirildi mezarın içine. Hermione Draco'dan destek alarak duruyordu ayakta. Tabutlar gömüldüğünde herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Kadınlardan biri elindeki çiçeği Draco'ya verip uzaklaştı oradan. Herkes gittiğinde iki genç kalmıştı mezarın başında. Hermione annesinin mezarının yanına oturdu yavaşça. Üzerindeki toprağı okşadı. Draco yanına eğilip elindeki çiçeği verdi genç kızın eline. Hermione gülümseyerek burnunu çekti. Draco arkasında dikilmiş ona bakıyordu.
"Biliyor musun, babam hiç sevmiyordu çiçekleri. Ama annem çiçekleri çocukları gibi görürdü. Sürekli şikayet ederdi babam onlardan."
Elindeki çiçeği iki mezarın tam ortasına bıraktı Hermione. Babasının mezarına bakarak konuşmaya başladı.
"Üzgünüm baba, ama bu sefer annemin istediği olacak." dedikten sonra tekrar buruk bir gülümseme oluşmuştu dudaklarında. Kız yerden destek alarak ayağa kalktı. Draco hemen yanına giderek koluna girdi. Son kez mezarlara baktı genç kız.
"Sizi seviyorum." deyip arkasını döndü. Beraber mezarlıktan çıkıp sahile gittiler. Geçen defa oturdukları banka oturmak istemişti Hermione. Sonunda bulup oturduklarında yorulmuştu her ikisi de. Gözlerini ufuk çizgisine sabitlemiş, gökteki güneşi izliyorlardı.
"Desene, koca ev bana kaldı."
"Hiç de bile."
Hermione anlamayarak ona baktı. Gözlerini ufuktan ayırmaan konuştu genç adam.
"Unuttun mu? Ben de senin evinde kalıyorum."
Bu cevaba gülümsedi genç kız. Haklıydı. O da kendisiyle birlikte yaşıyordu. Ama sonra sorusu düştü Hermione'nin aklına. Bu yazdan sonra Draco da olmayacaktı yanında. Tek başına kalacaktı artık.
₩₩₩₩₩₩₩
Hermione ve Draco büyük bir alışveriş merkezine girmiş maaşlarının tadını çıkaracaklardı. Alışveriş arabasını alıp ilerledikleri sırada arabayı durdurdu Hermione. Arabanın demirlerinden tutunarak abaya binip bağdaş kurdu genç kız. Draco buna gülümserken rafların arasında hızla sürmeye başladı arabayı. Hermione kahkahalar atarken etraftaki insanlar da şaşkınlıkla onlara bakıyordu. Atıştırmalık bölümün gelince yavaşladı Draco. O arabayı raflara yaklaştırıyor Hermione de istediklerini alıp kucağına koyuyordu. Sonunda genç kızın kucağı cips, kola, çikolata ve jelibonlarla dolduğunda kasaya ilerlediler. Kasanın biraz gerisindeki raflarda içkiler vardı. Hermione Draco'ya durmasını söylediyse de dinlemedi genç adam. Hermione yanındaki demire tutundu ve arabanın ilerlemesini engelledi.
"Bir şişe, lütfen."
"Bu seferde direk dansı yapmaya kalkışırsan engel olamam Granger."
Hermione gülümseyerek başıyla onay verdi. Genç adam arabayı raflara yaklaştırdı ve bakmaya başladılar.
"Ee hangisi?"
"Imm, şu!"
Draco kızın işaret ettiği şampanyayı eline aldı ve kasaya sürmeye devam etti. Aklına Harry denen çocuğun Hermione için patlattığı şampanya geldi. Onu öpmeye çalışmıştı bir de. Nedensiz bir kıskançlık hissetti içinde. Hermione'ye baktığında kucağındaki yiyecekleri kasaya koyduğunu gördü. Gülümsedi ve elindeki şişeyi genç kıza verdi. Tüm yiyeceklerin parası ödendiğinde poşetlerin hepsini eline aldı Draco. Hermione önde Draco arkada çıktılar marketten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Give Up_Dramione
Fanfic"Güçlü olmalısın." dedi fısıltıyla. İşte o gece. Mehtapta yıldızlar birbirleriyle dans ediyorken. Kahverengi gözler mavilerle buluşurken oldu ne olduysa. Birbirlerini bu kadar mutlu hissettikleri bir günün ertesinde yaşananlar onları hiç de mutlu et...