Hermione başındaki berbat sancıyla uyanmıştı sabah. Şakaklarını ovdu bir süre yatakta. Daha sonra kalkıp banyoya gitti ve elini yüznü yıkadı. Başı çok kötü ağrıyordu. O acısını dindirmek için alına baskı uygularken neden böyle olduğunu düşündü. Sahi, neden başı böylesine çatlayacakmış gibi ağrıyordu? Hızla merdivenlerden inip Draco'nun karşısındaki koltuğa oturdu.
"Sonunda kalkmışsın. İstersen şimdiden gidip ver istifanı. Böyle bir potansiyele sahipken kafede ziyan etmen yazık olur."
"Ne? Ne istifası, ne potansiyeli? Ne saçmalıyorsun sen?"
Hermione anlamayarak ona bakarken gülümsedi Draco. Klasik sarhoş halleriydi. Ertesi sabah şiddetli baş ağrısıyla birlikte hiçbir şey hatırlanmazdı.
Derin bir nefes aldı Draco. Kendi elleriyle sonunu hazırlamıştı. Sabah sabah Hermione'nin bağırışlarını duymak isteyeceği en son şeydi belki de.
"Her şeyi en baştan anlatayım o zaman. Akşam birlikte yemeğe gittik. Ordan çıkınca Katie ve yanındaki çocuk gittiler. Biz de seninle sahilde biraz yürüdük. Sonra çok şiddetli yağmur yağmaya başladı. Sen gidelim demeyince ben de teklif etmedim. Sonra sırılsıksam olduk ikimiz de. Eve gideceğimiz zaman bara gidelim diye tutturdun. Ben eve gidelim dedim ama beni dinlemedin. Sonra orada yaklaşık 1.5 şişe viski içtin."
Hermione'nin gözleri şok içerisinde açılırken Draco endişenlemeye başlamıştı. Şu an bu tepkileri veriyorsa kim bilir birazdan neler olacaktı?
"Haliyle sarhoş oldun ve dans edenlerin arasına daldın. Direk dansı yapan kızı ittirdin ve" gülmemek için kendini sıktı Draco. Dün geceki anlar gelmişti gözünün önüne. "ve onun yerine geçip direk dansı yapmaya başladın."
"NE?! NASIL?!"
Hermione ayağa kalkmış ellerini saçına götürerek karıştırıyordu. Böyle bir şeyi nasıl yapardı? Birkaç dakika dolandıktan sonra koltuğa geri oturdu. Başını yere eğip ellerinin arasına aldı ve sessizce devam et dedi.
"Engel olmaya çalıştım ama beni dinlemedin. En sonunda zorla çıkartıp taksiye bindirdim seni ve eve geldik. "
Draco kıyafet meselesini açmamaya karar verdi. Boşu boşuna laf işitmek istemezdi. Ama Hermione sandığından daha zekiydi. Kendisi fark etmişti durumu.
"Peki ya kıyafetlerim? Üzerimde bunlar yoktu. Değiştirdiğimi de hatırlamıyorum. Yoksa..."
Hermione'nin gözleri dehşet içerisinde açılırken Draco'nun üzerine yürümeye başlamıştı. Draco yerinden kalkıp ter yönde ilerlerken durumu açıklamaya çalışıyordu.
"Bak Granger, tamam ben değiştirdim üzerini ama beni dinle önce. Kıyafetlerin ıslaktı eğer öyle yatsaydın hasta olurdun. O yüzden değiştirdim. Ve sana gemin ederim ki sana bakmadım Granger. Gözüm kapalı hallettim, yemin ederim."
"Neden sana inanayım ki?! Bana bakmadığından hatta başka şeyler bile yapmadığından nasıl emin olayım ha?! Söylesene!"
"Çünkü-çünkü sen, sen..." Draco bunu söylemek istemiyordu. Hermione'nin de bunu duymak istemediğine emindi ama başka bir mazereti yoktu. Hiçbir türlü kendisine inanmayacaktı. "sen bulanıksın! Yani biliyorsun işte, seninle ilgilenmiyorum."
Bu sözlerin üzerine duraksamıştı Hermione. Böyle bir cevap beklemiyordu. Draco da söylediklerinin pişmanlığı ile sertçe yutkundu. Boğazında bir yanma hissediyordu. Bir daha hiç konuşamayacakmış hissi veriyordu insana. Aynı şeyi Hermione de yaşıyordu yutkunup bir adım geriledi. Buruk bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına.
"Ah şey, evet. Teşekkürler. Pardon çıkıştım sana da." deyip arkasını dönerek öyle devam etti sözlerine. "Neden bana dokunmak isteyesin ki yani, sonuçta sen bir safkansın değil mi? Bense sadece..." sesinin titremesine engel olamadan devam etti genç kız. "sadece bir, bulanık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Give Up_Dramione
Fanfic"Güçlü olmalısın." dedi fısıltıyla. İşte o gece. Mehtapta yıldızlar birbirleriyle dans ediyorken. Kahverengi gözler mavilerle buluşurken oldu ne olduysa. Birbirlerini bu kadar mutlu hissettikleri bir günün ertesinde yaşananlar onları hiç de mutlu et...