Hermione yavaşça gözlerini araladı. Gözlerine hücûm eden güneş ışığıyla kırpıştırdı. Kollarından destek alarak yatağında doğrulup sırtını karyolaya yasladı. Telefon konuşması geldi aklına ve gözleri dolmaya başladı yavaş yavaş. Draco da o sırada içeri girmişti. Yatağın kenarına oturup ellerini tutup sıktı Hermione'nin. Hermione hıçkırıklara boğularak ağlarken ensesinden tutup başını omzuna koydu Draco. Zor zamanlar geçiriyordu genç kız. Yanındaysa bir tek o vardı.
Hermione'nin anne ve babası New York'ta bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi. Polisler dün arayıp hastaneye gelmesini ve cesetleri tespit etmesini istemişti Hermione'den. Genç kız duyduklarına dayanamamış, olduğu yere bayılmıştı. Draco da düşen telefonu alıp durumu öğrenerek yarın geleceklerini, Hermione'nin şu an iyi olmadığını söylemişti polise.
₩₩₩₩₩₩₩
Draco Hermione'nin koluna girerek destek oluyordu. Beraber ilerledikleri hastane koridorlarında ilaç kokusu sarmıştı dört bir yanı. Morg kapısının önüne geldiklerinde duvara tutunmuştu genç kız. Başı dönüyor, ayakları artık onu taşıyamıyordu. Yanlarına gelen hastane görevlisi hazır olup olmadığını sorduktan sonra içeriye aldı genç kızı. Israrlar sonucu Draco da girebilmişti içeriye. Kadının arkasından ilerlerken iki sedyenin önünde durdular. Kadın yavaşça beyaz çarşafı sıyırdı cesetlerin üzerinden. Yüzlerinin gorünmesiyle tiz bir çığlık yankılandı odada. Hermione elini ağzına kapatarak bağırmamaya çslışıyordu ama gözlerinden sicim gibi akan yaşlara engel olamıyordu. Görevli emin olmak zorundaydı.
"Bunlar mı, emin misiniz?" diye sordu. Hermione onu duymuyordu bile. Yavaşça babasının cansız bedenine yaklaşıp saçlarınanda gezdirdi ellerini. Bırakmak istemiyordu onları. İkisini de omuzlarından dürtmeye başladı.
"Anne, baba uyanın. Anne neden uyanmıyorsun? Baba annem uaynmıyor. Baba sen uyan bari."
Tekrar hıçkırıklara boğuldu genç kız. Görevli tüm soğukkanlılığıyla ayakta dikilirken Draco aynı sakinlikte kalamıyordu. O mahvoldukça içinde bir şeylerin parçalandığını hissetti. Elinden tutup yanına çekti genç kız onu.
"Malfoy, annemi uyandıralım hadi. Bak babam da uyuyor. Hadi uyandır onları."
"Yapamam." dedi fısıltıyla kulağına. Sesi çatallanmıştı. Hermione Draco'yu kollarından tutup sarsıyordu gözyaşları ile.
"Kaldırsana Draco! Uyandırsana onları! Draco Malfoy'sun sen, yapabilirsin. Ya da babana söyle. Olmaz mı? Cevap ver bana Draco, uyandır onları."
Hermione hızla kendine çekip bastırdı kızı. Hermione başını omzuna koymuş ellerini beline dolamış ağlıyordu. Draco bir elini başına diğer elini de sırtına koymuştu. Gözleri dolmaya başladı yavaş yavaş. Ağlamamak için birbirine kenetledi dişlerini. Kendini sıkıyor gözyaşlarıyla çetin bir savaş veriyordu. Ağlamaması gerekiyordu. Eğer o da ağlarsa kimse destek olamazdı Hermione'ye. Onun için veriliyordu bu savaş. Onun için ağlamayacaktı. Genç kız ellerini yavaşça belinden çekip anne ve babasının yanına gitti. Yanaklarına birer öpücük kondurdukta sonra tekrar Draco'nun yanıns geldi. Draco kolunu Hermione'nin omzuna sardı ve morgdan çıkardı. Hermione ağlamaktan ve yorgunluktan bitap düşmüştü. Draco'dan da destek almasa kesinlikle olduğu yere yığılırdı. Beraber dışarı çıktıklarında Draco derin bir nefes alarak gözyaşlarını içine akıttı. Caddeye çıkıp bir taksiye bindiler ve eve gitmeye başladılar. Hermione başını cama yaslamış dışarıyı izliyordu. Hıçkırıkları ara ara duyuluyordu arabada. Draco sarılmak istedi on. Sarılmak, öpmek istedi sanki bir daha hiç ayrılmayacakmış gibi. Yapamadı. Ümit veremezdi ona. Duygularıyla oynayamazdı. Onunla birlikte olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Give Up_Dramione
Fanfiction"Güçlü olmalısın." dedi fısıltıyla. İşte o gece. Mehtapta yıldızlar birbirleriyle dans ediyorken. Kahverengi gözler mavilerle buluşurken oldu ne olduysa. Birbirlerini bu kadar mutlu hissettikleri bir günün ertesinde yaşananlar onları hiç de mutlu et...