16. Bölüm - Akşam Yemeği

28.2K 1K 125
                                    

Herkese merhabalar, umarım iyisinizdir. Ben çok iyiyim. Geçen cuma (24.06.2016) doğum günümdü. Dolayısıyla perşembe gününe yetiştirmeyi planladığım bölüm yetişmedi. Ben de oturdum ve bir azimle yazıp bitirdim. Umarım bölümü seversiniz. Bu arada bölümleri paylaşmadan önce alıntılar paylaşıyorum. Bölüm fotoğraflarımızdaki "iletişim için" kısmına bakmayı unutmayın. Alıntıları tumblr üzerinden paylaşıyorum. Aynı zamanda da profilimde de linklerini paylaşıyorum. Eğer anında haberdar olmak isterseniz, profilimi takip etmeyi unutmayın. Dilerseniz konuşma kısmına bölümler ile ilgili sorularınızı ya da aktarmak istediklerinizi yazabilirsiniz. Size her mecradan cevap verebilirim. Geçen bölüme yazdığınız yorumlar için de çok teşekkür ederim. Yorumlarınıza değer veriyorum ve benimle olduğunuzu bilmek beni çok mutlu ediyor. Umarım güzel günler bizi bekler. Sizi daha fazla tutmadan bölümle baş başa bırakayım. İyi okumalar, kokulu öpücükler. xox

Multimedia 1: Miray ve Murat - İletişim Bilgileri

Multimedia 2: Hikayemizdeki ninninin tamamı. (Dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.)

"Hush, little baby, don't say word,

Mama's gonna buy you a mockingbird.

And if that mockingbird don't sing,

Mama's gonna buy you a diamond ring..."

Miran'ı beşiğinde sallarken bir yandan da ona ninni mırıldanıyordum. Bu ninniyi internette gezinirken bulmuştum ve çok hoşuma gitmişti. Hem anne, hem de baba için farklı versiyonları vardı. Ayıcıklı pijamasıyla elini ağzına sokmuş oğlum yarı aralık gözlerle şarkıyı dinliyordu. Tebessüm ederek devam ettim. Ben söyledikçe gözleri daha çok kapanıyor, uykuya direnmekte zorlanıyordu. Bir süre daha beşiğinde salladıktan sonra gözleri kapanmış kendini uykuya teslim etmişti. Ben de ninninin son sözlerini söyleyerek uyuyan oğlumun saçlarının arasına bir öpücük kondurmuştum.

"And if that dog named Rover won't bark,

Mama's gonna buy you a horse and a cart.

And if that horse and cart fall down,

you'll still be the sweetest little baby in town." *

Ses çıkarmamaya özen göstererek oğlumun yanından kalktım ve üstünü örttüm. Parmak uçlarımda yürüyerek komidinin üstündeki telsizimi aldım ve odamdan çıktım. Annem ve babam hobi odalarındaydı. Mutfağa gidip demlenen çayı üç çay bardağına döktüm. Yanına da biraz kurabiye koyarak kalpli tepsiye yerleştirdim. Dikkatle tepsiyi elime aldım ve en alt kata, hobi odasına doğru yürüdüm. Odadan çekicin demire vurduğunda çıkardığı tok sesler ritmik olarak kulağıma geliyordu. Babam tahta oymayı çok severdi. Hatta annemi de bu yönüyle tavlamış, düğün gecelerinde onun portresinin tahtaya aktarıldığı panoyu ona hediye etmişti. Kapıyı tıklattıktan sonra kulpa kolumu bastırdım. Kapı hafif aralanınca sırtımla ittirdim ve yan dönerek kapıdan içeri girdim.

"Size çay ve kurabiye getirdim."

Annem boyalı ellerini önündeki beze sildikten sonra tepsiyi eline aldı ve kenardaki sehpaya bıraktı. Babam da üzerine dökülen talaşları silkeledikten sonra ayağa kalktı. Saçlarıma öpücük kondurduktan sonra berjerlerden birine oturdu.

"Ellerine sağlık güzel kızım."

"Afiyet olsun babacığım."

"Miran kuzum nerde Miray?"

BEBEĞİM [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin