Herkese merhabalar! Yeni bir bölümle karşınızdayım. Umarım günleriniz güzel geçiyordur. Hepinizin bildiği gibi tarihleri arasında 02-08 Kasım arasında kalan hafta Lösemi haftası. Buradan tüm hasta olan kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Bölüme geçmeden önce size minik bir duyurum var. Geçen haftalarda bu platformda bir başka hikayemi de yayınlamıştım. (Odun Kokusu) Sizden profilime giderek o hikayeme de göz atmanızı rica edeceğim. Görüşlerinizi merakla bekliyorum. Açıklamaları okuyanlar var mı? Varsa el kaldırsın :) Sizleri bölümle baş başa bırakıyorum. Kokulu öpücükler xox
Bir anne daha ne kadar kahrolabilirdi? Bir can daha ne kadar acırdı? Alevlerde yanmak mı daha kötüydü yoksa yavaş yavaş suda boğulmak mı?Hangi ölüm daha çok acıtırdı bilinmez lakin bir anne yaşarken de ölebilirdi. Bizce en acısı buydu. Minik oğlunun acısıyla kavrulan anne, vicdanına soruyordu. Allah'ına yalvarıyor, bir zamanlar evladını istemediğini düşündükçe kahroluyordu.
"Allah'ım, ikinci evladımı karnımda taşıyorum. Bana bu şansı bir daha verdiğin için sana minnettarım. Çok mu lanet ettim Allah'ım? Bilmiyorum. Tek bildiğim Miran'ı canımdan çok sevdiğimdir. Sen bu kulunu bağışla, merhametine yüz sürmeyi nasip et. Evlatlarımı bana bağışla, bir yol göster bana."
Hastanenin koridorlarını her tavaf edişinde dudağında dökülen çaresiz dualar, önce soğuk koridorlara çarpıyor; ardından da kanını taşımayan ama taşısaydı ancak bu kadar sevebilirdi diye düşünülen babanın kulaklarına çalınıyordu.
Bir damla göz yaşı damarlı ele düşüyor, bir feryat sessiz çığlıklarla göğe yükseliyordu. Acılı anne baba zor yolculuğun iki haftasını geride bırakmıştı. Belki sözü Miray'ın kendi karanlık ruhunu size anlatamadığı için belki de kelimeleri sadece dualara yettiği için devralmıştık. Tek bildiğimiz bu iki acılı ruhun elinden bir şey gelmediğiydi. Allah'a yakarmak, minik oğullarının her acı çekişinde daha da acı çekmek dışında birbirlerinde güç arayan ama bulamayan bu karı koca hastanenin Pediatrik Onkoloji bölümünün de dilinde pelesenk olmuştu. Bu acıyı yeni deneyimlemiş, aralarına yeni katılan aileye kimse destek olamıyordu. Kendi yavruları gözleri önünde erirken hastaneye yeni gelmiş minik Miran ilgilerini çok da çekemiyordu.
Hemşireler ve hastabakıcılar buranın daimi elemanlarıydı. Ailelere destek olmaya çalışırken her ne kadar kendilerini tutmaya çalışsalar da gözleri acıyarak bakıyor, bir çare bulamamanın verdiği utançla kafalarını önlerine eğiyorlardı.
"Allah'ım yardım et." diye mırıldanan karısının elini zorlukla sıkan genç adamın gözleri bir kere daha acıyla kısılmıştı. Hastane belki de ilk defa yabancı geliyordu adama. Gözleri inkar etmeye çalışsa da Allah'ın bir emriydi bu. Karşı gelemezdi. Tevekkülle beklemek, ailesinin sağlığına duacı olmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Belki de en acısı minik yavrumuz Miran'ındı. Küçük bedeni bu yabancı yeri yadırgamış, çektiği kemik ağrısıyla inliyordu. Çekmeyen bilmez derler ya bir tek annesi algılıyordu yavrunun acısını bir tek annesi hissediyordu. Anne değil mi? Elbet bilirdi. Cenneti annelerin ayaklarına saran Allah, kalplerini de evlatlarına mühürlemişti.
"Anne..."
Miray daldığı küçük uykudan kabusuna uyanmıştı. İçindeki sıkıntı minik bebeğine de yansımış karnında huzursuzca kıpırtılar baş göstermişti. Ne yaman çelişkiydi bir evladına üzülürken diğer evladının üzülmemesi için güçlü olmak zorundaydı.
"Murat, oğlum acı çekiyor. Ben hiçbir şey yapamıyorum."
"Benim güzel karım, inan ben de bu durumdan muzdaribim. Evladıma yardımım dokunmuyor. Tek yapabileceğimizin sabretmek olduğunu söyledi doktorlar. Sabredeceğiz ve Allah'a dua edeceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEBEĞİM [TAMAMLANDI]
General FictionMiray mutlu bir evliliğini öğrendiği hamilelikle bir nevi bitirmişti. Kocası o hamile olduktan sonra onu terk etmiş ve Miray'ı bebeği ile yalnız bırakmıştı. Miray her ne kadar vazgeçmek istese de bebeğini doğurmuş ve hayatında belki de en doğru şeyi...