Herkese merhabalar! Ben geldim. Umarım hepiniz iyisinizdir. Yeni bölüm ile karşınızdayım. Umarım beğenir ve yorumlarınızla beni mutlu edersiniz. Bu bölümü yazarken aklıma şaka gibi bir kurgu geldi. İlk defa bir hikaye yazarken başka bir hikaye düşündüm. Aslında bu kurgu aklıma bölüm sonundaki şarkıdan geldi. O yüzden biraz heyecanlandım. Bir kaç karalama yapacağım bakalım umarım güzel olur. Bu arada diğer hikayem olan Odun Kokusu'nu da okuyup yorumlamayı unutmayın. Öksüz kaldı yavrucak.Buraya kadar okuyan varsa helal. Ben daha fazla bir şey demiyorum. Sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. Kokulu öpücükler xox
Ellerim karnımda korkuyla karşımdaki adama bakıyordum. Ne zaman çıkmıştı hapisten? Ne zaman öğrenmiş burada olduğumuzu? Murat'ın elini daha çok sıktım. Gözlerimiz buluşunca telaşla Hakan'a döndüm.
"Neden buradasın?"
Hakan acıyla gözlerini kıstı ve omzuma dokundu.
"Neden bana söylemedin?" Murat'a baktıktan sonra omzunu dikleştirerek bana döndü. "Ben onun babasıyım."
"Sen hiç kimsesin! Onun babası olsaydın ilk duyduğunda kabullenirdin oğlumu."
"Miray, bilmediğin şeyler var. Tamam bir pislik gibi davranmış olabilirim ama her şey geride kaldı."
Yumruklarımı sıkarak Hakan'a doğru bir adım attım.
"Sen! Bir pislik gibi davranmadın. Sen tam bir pisliksin! Beni, kocamı ve oğlumu rahat bırak! Onun babası sen değilsin!"
Karnıma giren şiddetli sancıyla gözlerim açılmıştı. Murat'ın omzuna yaslanarak destek almaya çalıştım. Hakan hala daha kendini savunmak için bir şeyler geveliyordu.
"Hakan lütfen şimdi git, bak biz hala daha iyi değiliz. Oğlumuz..."
Murat'ın acı dolu sesiyle gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Benim küçük, güzel oğlum.
"Murat Germen! O senin oğlun değil! Miray'la benim oğlum. Benim!"
"Kes sesini artık! Hangi yüzle çıktın karşımızı! Sen oğlumu kabul etmedin. Arkadaşıma haince saldırdın. Sen bir sapıksın!"
Ellerimi sertçe Hakan'ın göğsüne vuruyordum. Birden sıklaşan nefesimle az önce öldürmek istediğim adamın kollarını tuttum. Ben sanırım doğuruyordum. Bacaklarımı birbirine yaklaştırmaya çalışırken acı dolu bir inlemeyi salıverdi kurumuş dudaklarım.
"Miray? Güzelim."
Murat'ın belimi kavramasıyla ellerim Hakan'ın iğrenç bedenini bırakmıştı. Acı ile karnımı tutarken fısıldadım.
"Ben... Doğuruyorum."
O dakikalardan sonra uzun süren acılı bir doğum başlamıştı. Sedye ile götürüldüğüm doğumhanede başımda telaşla koşan Murat'a haykırdım.
"Oğlum! Oğlumu bırakma!"
Murat telaşla oğlumun yanına dönerken dişlerimi sıktım. Yine bir doğum ve yine ben yalnızdım. Gözlerim karnıma giren sancıyla kapandı. Doğumhanenin tanıdık soğukluğu içimi ürpertirken başımda dikilen hekimlere tebessümle baktım.
Bir can, doğmak için rahim duvarlarımı eziyor, rahim ağzıma yol alıyordu. İçimi delip geçen bu his her ne kadar canımı yaksa da huzurlu bir gözyaşı dudaklarımı ıslatıyordu. Sancılar... Birbiri ardına karnımın üstünden bacak arama kayan beni benden alan her biri diğerinden daha acılı daha ağır nasıl olurdu? Ben bu hissi nasıl daha önce bu denli net yaşamamıştım? Miran... Huzur kokulumu istemeyişim miydi ruhumu öldüren? Belki içimdeki aptal aşk acısıydı gözlerimi acılarımı perdeleyen.
Bir serum damlası cıvanın yoğunluğunda kanıma karışırken istemsizce bacaklarım daha da aralandı. Korkuyla hemşire ile göz göze geldim. Acıdan tıkanan nefesime onun acıyan bakışları eklendi. Dilim dişlerimin arasında can çekişirken ağzımdan boğazıma akan kan nefesimi tıkadı. Kasıklarım... Hissetmiyordum. Acı öyle yoğun öyle ulviydi ki hayatımda ilk defa istedim. İlk defa bu acıyı çekmeyi istedim. Sonunda bir melek daha beni kendisine büyüleyecekse bu acı çekilmez miydi?
"Hi-hissetmiyorum."
Uyuşan dudaklarım korkuyla titrerken tırnaklarımı avuç içime bastırdım. Yoktu. Bacaklarım, karnım yoktu. Hissetmiyordum. "Hasta..." dediler önce sonra "Şok." Birden etraf sarsılmaya başladı. Ruhum bedenimden sancıyla ayrılmaya çalışıyordu. Saçlarım yüzüme çarparken doktorun silik görüntüsü dahi sallanıyordu. Ben... Titriyordum. Vücudum sanki boşalmıştı. Yüksek perdeden duyulan sesler belki benim sessiz çığlığımı bastıramıyordu lakin makinelerin seslerini bastırdığına emindim.
Bir aslan kükredi birden sonra bir volkan patladı. Yağmur çiseledi kalbime, dağlar çatırdayıp toz oldu. O an hissettim, yüce Allah'a yakın olduğumu, içime işlediğini, yavrumun canına can olduğunu ve bir çığlık sesi doldurdu odayı. Titremeler gitti, uyuşan dudaklarım can buldu. Gözlerim o buluşmayı sabırsızca beklerken hemşirenin gülerek söylediği sözler uğuldadı kulağıma.
Minik pembe bir ağız girdi kadrajıma önce, sonra yumuk eller, kanlı bir baş ve buruşuk bir ten. Nasıl da pamuktandı. Nasıl da güçlüydü parmağımı tutuşları. Titredim, iliklerime kadar titredim. Burnuma dolan kokuyla döndü başım. Nasıl bilebilirdi oğlum? Nasıl anladı kardeşinin papatya koktuğunu? Hıçkırarak kızımı boynuma bastırdım. Doktorumun büyük elleri ellerimi kapattı ve bana anlamsızca şeyler mırıldandıktan sonra papatyam ellerimden alındı.
"Almayın... Kızımı istiyorum."
***
"Papatya gibisin, beyaz ve ince
Eziliyor ruhum seni görünce
İsmin dudaklarımı yakıyor neden?
Nedir çektiğim senin elinden?"
Murat'ın kalın ve tok sesiyle gözlerimi araladım. Dünyam iki saniyeliğine gördüğüm görüntüyle donmuş, kan kalbime acı verircesine pompalanmaya başlamıştı. Minik papatyamız babasının kollarındaydı. Murat'ın söylediği şarkı ile ufak ufak tebessüm ediyordu.
Buymuş demek... Anne baba olmak, bir olmak. Ben ilk defa birdim. Bütündüm. Hoşgeldin Papatya, hoşgeldin meleğim.
- Bölüm Sonu
- Tüm hakları tarafımca saklıdır. Hiçbir şekilde başka amaçlar için kullanılamaz, çoğaltılamaz ya da ticari amaç güdülerek iznim dışında basılamaz ve başka ortamlarda paylaşılamaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEBEĞİM [TAMAMLANDI]
General FictionMiray mutlu bir evliliğini öğrendiği hamilelikle bir nevi bitirmişti. Kocası o hamile olduktan sonra onu terk etmiş ve Miray'ı bebeği ile yalnız bırakmıştı. Miray her ne kadar vazgeçmek istese de bebeğini doğurmuş ve hayatında belki de en doğru şeyi...