* Her ölüm yeni bir başlangıçtır belkide...
"Geçmiş"
Sabah yine erken uyanmış olmanın verdiği mutsuzlukla bir süre aynada kendime baktım. Her sabah uyanıp işe gitmek eve gelince ise dizi izleyip kitap okumak dışında hiç bir şey yapmadığım gerçeğiyle yüzümü buruşdurdum. Gözüm saate kaydı. Harika! Yine geç kalmıştım. Hızla dolabımın karşısına geçip bir kot pantolon birde gömlek giyinip saçlarımı topladım. Makyaj yapmak için zamanım yoktu. Ayakkabılarımı ayağıma takıp koşar adım evden çıktım. Henüz yirmi yaşında birine göre fazla sorumluluk yüklenmişti omuzlarıma. Bundan iki sene önce ailesini trafik kazasında kaybetmiş ve bakması gereken yedi yaşında ki kardeşi ile aynı evde kalan bir kız olarak öyle hissediyordum en azından. Kolumdaki saate bakıp adımlarımı hızlandırdım. Bu işi çok zor bulmuştum ayrıca en son "Bir daha geç kalırsan gelme." diye bağıran bir patronum vardı. Ve yüksek ihtimal o patronum hala var. Oflayarak otobüse bindim. Gözüm saat ve durak arasında gidip gelirken ineceğim durağa gelmiştim bile. Otobüsten iner inmez koşmaya başladım. Kapıda kaşları çatık bir şekilde beni bekleyen patronumu görmeyi elbette ki bekliyordum.
-" Seni bir daha geç kalmaman konusunda uyardığımı hatırlıyorum Esila."
Gözlerimi zar zor karşımda duran adamın bakışlarına sabitledim.
-" Üzgünüm bir daha..."
-" Bir daha olmayacak çünkü kovuldun."
dedi sanki çok komik bir espri yapmış gibi sırıtarak. Gözlerimi devirerek hızla çıktım henüz bir hafta önce işe başladığım kafeden. Rüzgarın saçlarımı savurmasını umursamadan biraz daha yürüdükten sonra çantamı yere fırlatarak derin bir nefes aldım. Ağlamamak için sıktığım gözlerimden yaş gelmeye başlayınca çantamı alarak otobüs durağına gittim. Şimdi ne yapacaktım peki? Mertin okuldan gelmesine daha üç saat vardı. En iyisinin eve gidip yemek yapmak olduğunu düşünerek gelen ilk otobüse bindim. Bu saatte çok kalabalık olmasa bile oturacak yer yoktu. Cam kenarındaki demire tutunarak dışarıyı izlemeye başladım. Yol hızla akıp giderken aklımda tek bir şey vardı. Oda Mert... Onu benden almalarını istemiyordum. Para kazanmam gerekiyordu. Onun içinde çalışmam. Son bir ay içinde değiştirdiğim beşinci işti bu. Bir kız olarak çalışmak öyle zordu ki. Ya ağır işler yaptırıyorlar yada askıntılık ediyorlardı. Eğer o kaza olmasaydı şu an Marmara Üniversitesinde Edebiyat okuyor olacaktım. Sıkıntılarımla boğuşmanın yükü altında eziliyordum. Ta ki o sesi duyana kadar.
-" Ne akbili lan o ne?"
Ön tarafa doğru çevirdim bakışlarımı.
-" Hastamısın kardeşim? Akbilin yoksa söyle birine bassın."
Çocuk sinirle saçlarını karıştırarak gözlerini otobüste gezdirdi. Sert çıkan sesiyle.
-"Akbilmi ne sikimse kimde var?"
diye bağırdı. Gülümsememi engelleyemedim. Otobüsteki teyzeler dilini şaklatıyor amcalardan "Terbiyesiz" gibi nidalar yükseliyordu. Şoför sabırla nefesini verdi. Herkesin sinirle baktığı bu çocuğa gülümseyerek bakmanın şaçma olduğunu düşünerek boğazımı temizledim. Tam ağzını açacağı sırada hızla konuştum.
-" Bende var."
Gözleri beni bulunca rahatsızca kıpırdanıp akbilimi uzattım. Uzaylıymış gibi bakınca hayretle kaşlarımı kaldırıp akbili makinaya tuttum. Çıkan sese yan gözle baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARALARIN YANSIMASI
Chick-LitUsulca baktı etrafına. İri gözlerinden damlayan yaşlara aldırmadı. Aynaya sabitlendi bakışları. Uzun siyah saçları, gece kadar karanlık gözleri, solgun tenine inat parlıyordu yine. Elini aynada gezdirdi bir süre. "- Hikayenin sonunu merak ediyorum."...