16.Bölüm= Kaç Kere Ölür Bir Hayat?

26 5 0
                                    

* Sevdiğin adam için her şeyi yapar, herkesi karşına alırsın. Fakat ölü bir kadınla savaşamazsın...

"Hastahane"

Sevgi neydi? Sevgi emekti... Falan filan işte. Mesele o değil de sahi sevgi ne demekti. Hiç bir sevgi böyle bir sonu hak etmezdi. Ve hiç bir aşık bu kadarına tahammül edemezdi. Gözleri daima yaşlı bakan bu kadının yaşadığı da aşktı. Hani şu siyah saçlı olan. Evet akıl hasta hanesine düşen. Evet o kız... Keşke dedi genç adam. Keşke onunla daha erken tanışabilseydim... Tüm bu yaraları almadan önce. Burada değil de mesela, bir kütüphanede Oğuz Atayın Tutunamayanlarını alırken çarpışsaydı ellerimiz. Yada sinema da olabilirdi. Issız bir sokakta. Yağmurlu bir günde. Ama burada değildi. Bu şekilde değil. Gözünden akan bir damla yaşla baktı hemen on metre ilerisinde oturan zayıf kıza. İri gözlerini gökyüzüne çıkartmış derin düşüncelerle yılların ağırlığına karşı en pes etmiş haliyle öylece oturuyordu işte. Bir kere daha nefret etti o adamdan. Bu kızla bir sinema seansında tanışma ihtimalini elinden alan o adamdan bir kere daha nefret etti...

"Geçmiş"

Son yarım saattir öylece oturuyorduk. Efe biraz daha sakinleşmişti sanırım. Yine de bir şey demeye korkuyordum. Haklıydı. Canı acıyordu. Düne kadar sevdiği kadınla yaptığı şeyleri şimdi bir yabancıyla tekrarlıyordu. O olsun istiyordu, yoktu. Nefes alsın istiyordu, almıyordu. Şimdi ise bu yabancıyı arkadaşlarıyla tanıştıracaktı. Ne sıfatla peki? Kim bu kız demeyecekler miydi? Oda bunları düşünüyor olmalıydı. Sıkıntıyla bir nefes alarak kalktım son yarım saattir oturduğum koltuktan.

"- Nereye?"

dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle. Ama duymuştum. Ben onu hep duyardım...

-" Su alacağım. ister misin?"

Olumsuz anlamda başını sallamakla yetindi. Mutfağa geçerek kendime bir bardak su doldurdum. Kalçamı tezgaha yaslayarak bu gergin havanın biraz olsun dağılmasını diledim. Yada en azından Duruyu anlayabilmek. Defalarca kez sormama rağmen bir cevap alamıyordum. Amacı neydi bu kızın? Neden yakıyordu bu kadar sevdiği adamın canını? Aklım almıyordu. Kafayı yiyecektim artık. Mektupları okumadığım için tam olarak ne istediğini anlayamıyordum. Sadece Efenin söylediği kadarını yapıyordum fakat içimden bir ses o mektuplarda sadece onu yap bunu yap yazmadığını söylüyordu. Neyi nasıl yapacağımızı da o mu belirliyordu yoksa? İlk mektupta çay içmemizi hatta nerede içeceğimizi bile yazmıştı. Aklıma gelen şeyle birlikte su boğazıma düğümlendi. Öksürürken elim boğazıma gitti. Aldığım nefes boğazımı acıtıyordu. Efenin gelip telaşla sırtıma hafifçe vurmasıyla biraz daha rahatladım.

-" İyi misin?"

Onaylar şekilde başımı salladım sadece. Olabilir miydi? Efe sadece o istediği için beni öpmüş olabilir miydi? Yada o böyle bir şey isteyecek kadar aklını kaçırmış?

-" O zaman neden bana öyle bakıyorsun?"

dedi değişik bir surat ifadesiyle.

-" Nasıl?"

Sesimin pürüzlü çıkmasına engel olamamıştım.

-" O boğazına takılan bir yudum suyla boğacak gibi."

-" Eve gitmem gerekiyor."

dedim söylediği şeyi es geçerek.

-" Duş alıp hazırlanmalıyım. Yarın akşam kaç gibi geleyim?"

Oda bana uyarak devam etti.

-" Ben seni ararım."

Bir şey söylemeden ceketimi giyinip çıktım. Aklımda ki soruyu es geçerek otobüse bindim. Böyle bir şey olmuş olamazdı. Boşuna kuruyordum işte. Seven bir kadın buna asla tahammül edemezdi. İçim rahatlamış bir şekilde eve gittim. Mert hala teyzemdeydi. Bu aralar onu fazla ihmal ediyordum. Üzerimdekileri çıkartarak duşa girdim. Soğuk su başımdan aşağıya akarken biraz olsun düşüncelerimden arınabildiğimi hissettim. Üzerime bir havlu sararak telefonumu aldım elime. Teyzemin numarasını tuşlayarak açmasını bekledim.

NARALARIN YANSIMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin