•••
"Kim Kai beni öylece bıraktı."
Ayak ucumda oturan Yixing bir parmağını hafifçe boynuma bastırdı. Gözlerim acıyla ona dönerken gözlerini kısarak Kim Kai'nin bıraktığı hasarı bir kez daha kontrol etti.
"Bana hiç de öylece bırakmış gibi gelmedi Kyungsoo." Bakışlarındaki ifade tam olarak neydi bilmiyordum ama daha önce hiç rastlamamıştım. "Jongdae, şu morarıklığa bir bakıver."
Normalde benim için elindeki hiçbir şeyi bırakıp gelmeyecek olan Jongdae, bacaklarını attığı masadan indirip hızla yanıma geldi. Ayak ucumdan Yixing, başımın üstünden Jongdae beni izlerken pek de rahat olduğum söylenemezdi.
"Ne kadar süre baskı uygulayabildiğini söyleyebilir misin?"diye sordu Jongdae. Alayla bakışlarım ona dönerken gözlerimi devirdim.
"Beş ya da on saniye..." diyerek bir öneride bulundum. O an ölüm kıyısındayken Kim Kai'nin boğazımı ne kadar sıktığını sayacak değildim herhalde.
"En az bir dakikaya yakın olmalı." Bunu benden çok kendi kendine söylermiş gibi mırıldandı. Parmaklarıyla ağrımın fazlaca olduğu bölgeye hafif bir baskı yapınca, acıyla koluna tutundum. "Yixing buz torbası ve çekmecemdeki kremi getirebilir misin?" Yixing kısa bir onaylama verip, ardından odadan çıktı.
Jongdae dengesiz herifin tekiydi. Birçok olayı dalgaya vurmayı kendine amaç edinmiş işsiz adamın biriydi işte. Gelene geçene laf eder, genelde Sehun'a sataşır, görme bozukluğumla dalga geçer, bunaldığı zamanlarda kurşun kalemi kemirirdi. Lakin konu işi olduğunda akan sular duruyordu. Biz bu haline alışmasına alışmıştık ama onu ilk defa gören biri ciddi anlamda şaşırabilirdi. Çocuk doktoru olmak onun ruhunda vardı yine de. Öylesine neşe doluydu ki, bizimle böyle çirkin bir oyunda ortak olduğuna inanmak zordu. İstediğinde öyle bir ciddi oluyordu ki, inanması zordu.
Jongdae'nin kolundaki elimi çektim. Kendi sandalyesinde çocuk gibi bir o yana bir bu yana dönen ağabeyime şaşkın bir bakış attım. Ağzındaki şeker, dönen sandalyede salladığı uzun bacakları ve yeni boyattığı saçları... Tanrım! Onu gören biri intikam dolu genç bir ceo olduğunu düşünmezdi.
Hepimiz farklı kimliklere bürünmüştük. Bizi dışarıdan tanıyan herhangi biri bizim görünüşümüzden başka hiçbir şeyi düşünemezdi zaten.
"Al bakalım." Kapıyı çalmadan odaya giren Yixing kapıyı kapattıktan sonra hızla elindekileri Jongdae'ye uzattı. Ona dönmeden avucunu uzatıp buzu aldı ve acının olduğu yere dayadı. Soğuklukla sıçrarken, "Biraz yavaş!" diye uyardım. Oldum olası soğuğa karşı bir antipatim vardı.
Beni takmadan buzu elime bıraktı. "On beş, olmadı yirmi dakika öylece tut. Sonra kremi süreriz."
Başımı sallayarak onu onayladım. Aslında acım falan önemli değildi. Baskı yapılmadıkça hissetmiyor da sayılırdım ama boy aynasından kendimi izlerken gördüğüm görüntü hiç de hoş değildi. İt herif resmen boynuma mor bir boyadan kendi haritasını yapmıştı. Bembeyaz vücudumun ortasında leke gibi gözüken morluk hiç de hoş değildi açıkçası.
"Baekhyun nerede?" Kimsenin konuşmayacağını anladığımda ortamdaki kasveti bozmak adına onu sordum. Gerçi bu sorum biraz gereksiz sayılırdı çünkü Baekhyun asla masada oturmazdı. En azından bizim yanımızda... Bilgisayarıyla aşk yaşıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naughty Or Nice // kaisoo
FanfictionBu bir oyun. Fazla masum görünen ama bir o kadar acımasız, kuralsız ve can yakıcı... "Bir sayı söyle Kim Jongin. Bu sayede seni öldüren ben değil, akılsızlığın olacak."