Devam edip etmemem konusunda kararsızım. Ve... Güzel yorumlarınız ve hızla büyümemiz beni mutlu ediyor.
•••
"Bay Kim, Bay Lu sizinle görüşmek istiyor."
Tanrı sessiz çığlıklarımı işitmiş olmalıydı. Çünkü içten içe onun bana dokunmasındansa olduğum yerden düşmeyi yeğlemiştim. İğrenç parmaklarının vücudumda dolaşması hayatımda olan bir çok şeyden daha iğrençti. Elleri her ne kadar güzel görünse de tehlikeliydi. Ateşle oynayabilecek ve yönetecek kadar.
Şöyle bir durum vardı: Kim Kai'nin kurbanlarından sadece iki kişi kendini kurtarabilmişti. Bir mucize sayılırdı ama olmuştu işte. İkisinden de duyduğumuz ortak cümle şuydu.
"Kai ateşin tanrısı. O hükmeder ve ateş hedefini yakar. Ve o seni yakmak isterse, yanmaktan başka çaren yoktur."
İçimin ürpermesine ve kollarımın diken diken olmasına sebebiyet veren durum, bu iki kurbanın da birbirinden haberdar olmamalarına rağmen aynı şeyi söylemeleriydi. Kan dondurucuydu. Gözlerindeki duygu neydi bilmiyordum ama korkmaktan çok daha tehlikelisiydi. Boyun eğme? En kötüsü onun kölesi olma?
Omzumun üstüne, söküp atma isteğimi körükleyen dudaklarıyla kondurduğu öpücüğünü kesti. Nefesi benden ayrılmadan hemen önce öfkeyle omzumun açık kısmına çarptı.
İçim öfke doluydu lakin enerjim çekilmiş gibiydi. Kaslarım ona yumruk atmak için kasılıyordu ama yumruğumu kaldırıp yüzüne geçiremiyordum. İlk defa gözlerimin dolduğunu hissettim.
"Beklesin."
Bana bakarak söylediği kelimesi başımı eğmeme neden oldu. Atlayıp ondan kurtulamıyordum. Bu yüzden gözlerimi kapatıp başımı eğdim. Bunun bir kabus olduğunu, aslında beni öpmediğini ve ellerinin bacaklarımda olmadığını düşündüm.
Lakin vücudunun bütün sıcaklığı bedenime vururken kendi yalanıma nasıl inanabilirdim ki?
"Önemli bir konu olduğunu, acilen gelmeniz gerektiğini iletmemi istediler efendim."
"Kütüphaneye geçmesini söyle."
Hizmetlinin tereddütlü ayak seslerinin uzaklaştığını duyduğumda zorlukla elimi kaldırarak bana yaslanan vücudu ittirdim. Parmaklarım kıvrılmak için dahi acı çekiyordu. Şok anından saatler sonra dahi insanlar etkisinden kurtulamıyorlardı. Ve ben şoktaydım. En kötüsü nasıl çıkacaktım bu durumdan?
Elleri sanki bana inat eder gibi bacaklarımdan süzülerek indiğinde ateş saçtığını düşündüğüm gözlerimi ona çevirdim. Bakışlarımı tınlamadı. Diz kapaklarımı avucu arasına alıp, trabzanın üstünden inmemi sağladı. Ayaklarım yerle buluştuğunda, bir astronotun yer çekimini hissettiğindeki sevinciyle aynı duyguyu hissettim.
Bir adım geriye çekilerek, gitmeme olanak tanıdı. Bunun için ona teşekkür etmeyecektim.
"Odana git, geleceğim."
Ayaklarımın birbirine dolanmasını önlemek için içimden binlerce defa çaba gösterdim. Tırabzanlardan atlayarak ona bir kez dahi bakmadan birkaç adım atarak uzaklaştım. Doğru olan buydu. Bu kadar yakınımda olup, benim isteklerimi ihlal etmesi yanlıştı. Bu yüzden yeteri kadar uzaklaşınca dudaklarımı araladım. Sesim kararlıydı çünkü tepkiliydim. Ve bu tepkim asla azalmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naughty Or Nice // kaisoo
FanficBu bir oyun. Fazla masum görünen ama bir o kadar acımasız, kuralsız ve can yakıcı... "Bir sayı söyle Kim Jongin. Bu sayede seni öldüren ben değil, akılsızlığın olacak."