•••
Gece gece, bomboş sokakta oturan biri varsa o da bendim.
Tanıdığım birçok insan vardı. Lakin yalnızdım işte. Dram havası oluşturmak istediğimden değil, gerçekten yalnızdım. Zengindim ama mal varlığım bir intikam yüzünden elimden alınmıştı, bu yüzden kendimi koruyabileceğim düzgün bir evim dahi yoktu. Mutsuz muydum?
Dibine kadar mutsuzum.
Öylesine boğuyordu ki bazı şeyler beni artık, tamamen dibe çökmek bile çok mantıklı geliyordu. Ölümü arzulamak değil, daha çok huzura erişmek gibi bir şey işte.
Ayaklarım beni markete yönlendirmişti. Açıkçası yürürken nereye gittiğim hakkında bir fikrim yoktu. Sehun beni yıkmıştı. Öyle bir yıkmıştı ki, düzelmiştim. İronikti, farkındaydım lakin yaşadığım her şey gözüme öyle gözüktüğü için garip gelmiyordu.
Yerden biraz yüksekte olan beton duvara zıplayarak çıktım. Biraz zor olmuştu ama dizimi fena halde çarpmam dışında pek de bir sorun yoktu. Beceriksizdim değil mi? Beceriksiz değil, yalnızca alışık değildim. Yere oturacağımız zaman altımıza atılan pahalı minderlerle, önümüze sunulan sayısız oyuncaklarla büyümüştük Sehun'la birlikte. Sokak hayatı bize oldukça uzaktı.
Aslına bakarsak; dış dünya da bize çok uzaktı.
Sokağın sessizliğini bozan köpek havlamaları ve içimi titreten soğuk dışında gerçekten iyi sayılırdım. Biraz ürküyordum ama o derme çatma eve gitmekten çok daha iyiydi. Kendimi biraz olsun düşünmeye zorlamam gerekiyordu, bunun için de tedirginliğimden kurtulmam... Bu yüzden tıpkı küçük bir çocuk gibi ayağımı betondan sallandırarak salladım.
Kim Kai beni yoruyordu. Sözleri, bakışları, duruşu, vücudu, kokusu, hal ve hareketleri... Adam başlı başına kafamı karıştıran unsurlardan biriydi. Bundan birkaç gün öncesine kadar, Japonya'ya kaçabilirdim lakin o hakkım da yoktu artık.
Ya ölecektim, ya yaşayacak.
Her şey şuan tam anlamıyla başlamıştı. Ve beni korkutan da buydu.
Tek yapmam gereken Kim Kai'ye, masum aşık rolü oynamaktı. Sorun da buydu. Ona masum aşık rolü yapmak sanki beni de zorlayacak gibi hissediyordum. Aslında alakası yoktu. Tanrı aşkına onu kandırırken kendim nasıl bir zarara maruz kalabilirdim ki?
"K-kyungsoo!"
Sokağın diğer ucundan gelen ince ses, bir süre yankılandı boş alanda. Oturduğum yerde sıçramama engel olamazken, gözlerimi kısarak kim olduğunu anlamaya çalıştım. Kahverengi saçlar, sokak ışıklandırmasının altında parlarken hayretle konuştum.
"Xiumin?" Betondan kayarak inerken, üstümü silkeledim. Koşmaktan beter olmuş haliyle öylece yere çöktü. "Senin hastanede olman gerekmiyor muydu?"
Nasıl koşarak gelmiş ise beter haldeydi. Aslında tahmin etmek zor değildi. Bildiğim kadarıyla en yakın hastane araba ile on beş dakika sürüyordu buraya. Koşarak geldiğini düşünürsek çok uzun süredir dışarıda olmalıydı.
Dizlerimi kırıp, önünde çöktüm. Nefesini düzenlemesini bekliyordum lakin aradan iki dakika gibi bir süre zarfı geçmesine rağmen hala başını kaldırmamıştı. Sıcak olan sağ elimi hafifçe yanağına koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naughty Or Nice // kaisoo
FanfictionBu bir oyun. Fazla masum görünen ama bir o kadar acımasız, kuralsız ve can yakıcı... "Bir sayı söyle Kim Jongin. Bu sayede seni öldüren ben değil, akılsızlığın olacak."