21.

4.2K 468 132
                                    

Yorumları okurken nasıl heyecanlanıyorum bilemezsiniz. Hepinizin geçmiş bölümlere olan yorumlarına bakıyor ve elimden geldiğince cevap veriyorum.

•••

Küçüklüğümden beri çabaladım. Bir şeyleri başarıp ailemi gururlandırmak için... Sehun'un 'aferin ufaklık' deyip içten bir gülümseme ile saçlarımı karıştırması için. İyi bir insan olmaya, doğru konuşmaya, kendimi ezdirmemeye, yaptığım işi lakıyla yerine getirmeye çalıştım her bir yaşımda. Denedim. Babam gibi düzenli, annem gibi iyi bir insan olmaya özen gösterdim.

Lakin olamadım.

Asla kendimi acındırmak istediğimden değil, çocukluğumun alevler arasında kalmış bir kağıt gibi saniyeler içinde kül olması beni değiştirmişti. Elbette öyle olsun istememiştim ama o alevler sadece çocukluğumu, ailemi değil, kalbime de etki ederek ise boğmuştu.

Bazen hayallerim rüyalarımı süsler. Öyle ki, bazı zamanlar gerçek ile düşlediğim şeyleri karıştırırım. Gözlerimin önünde benden çok daha farklı bir yanım beliriyor bazen. Kendimi tanımam zorlaşıyor. Çünkü yansımam benden çok ayrı oluyor. Ben kötü, o ise iyi.

"Kyungsoo, çıkabiliriz!"

Xiumin kasayı kapattıktan sonra, koşarak yanıma geldi. Hırkamı alıp üstüme geçirirken, bir adım atarak dışarı çıktım. Yüzümü yalayan soğuk havayla beraber gözlerimin kapanmasına engel olamadım.

"Havalar soğuyor gibi." diye mırıldandım gökyüzüne başımı kaldırıp. "Sanırım soğuk havayı özledim."

Xiumin keyiften çok uzak bir gülüş bıraktı ve kilitlediği kapının anahtarını cebine atarak hızla yanıma geldi. Birkaç saniye tıpkı benim gibi ucu bucağı gözükmeyip, bulutlarla kaplı olan havaya baktı ve boşvermişlikle derin bir nefes verdi. Elini, kolumun arasından geçirdikten sonra  yürümeye başladık.

"Ben özlemedim." dedi. "O zamanlar hem iş hem okul, bir de üzerine Kore'nin dondurucu soğuğu eklenince gerçekten çekilmez oluyor."

Başımı sallamakla yetindim. Sanırım bir şekilde yine pot kırmıştım. Sadece kendimi düşünerek fikrimi dile getirmem yanlıştı elbette. Çünkü Xiumin'in hayatı benim aksime oldukça gerçekçiydi. En azından yalanlarla ya da yanlış acılarla bezenmiş değildi. Konuyu değiştirmeye çalıştım.

"Annen nasıl?" Xiumin'e bakmamaya özen göstererek sormaya dikkat ettim. Çünkü az da olsa bencillik yaptığım için utanmıştım. "Yani durumu iyiye gidiyor mu?"

"Gidiyor gibi. Aslında bilmiyorum Kyungsoo."

Sesindeki çaresizlik içimi yakacak cinstendi. Annesi günden güne gözlerinin önünde sönüyordu. Bu acı vericiydi. Elinden bir şey gelmemesi, acılı inlemeleri... Ve bunu en iyi ben biliyordum.

"Bir gün iyi oluyor, sanki hiç hasta değilmiş gibi. Bir gün ise sanki sabaha uyanamayacakmış gibi bitkin ve yorgun. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı şaşırdım Kyungsoo. Tek yapabildiğim uyuyana kadar dua etmek."

O an Xiumin'e sarılmak istedim. Üstündeki yükü az da olsa alabilmek ve nefes alabilmesini sağlamak istedim ama yapamadım. Ne diyebilirdim ki?

Benim annem de öldü Xiumin ama kanserden değil, cani bir adamın doyumsuzluğu yüzünden ateşte yanarak can verdi.

Babasızlık kötüydü. Annesizlik ise berbat. İkisi birlikte ise çekilmez oluyordu. Vefat eden kişiden bir zaman sonra unutulacağını söylerler lakin ben günden güne daha da özlüyorum onları. Her gün, önceki günden biraz daha fazla.

Naughty Or Nice // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin