Sizin o yorumlarınızı mıncırırım! Ciddiyim. Eğer dünki gibi yorum gelirse yb atacağım. Artık rüşvetle çalışıyorum.
•••
Sabahleyin erkenden kalkmaktan daha kötü bir şey varsa o da baş ağrısıyla uyanmaktı. Gece gözüme bir gıdım uyku girmemişti. Daldığım anlarda da sıçrayarak uyanmıştım zaten.
Gece boyunca Sehun'u, Chanyeol ile karşılaştırmıştım. Nedenini bilmemezliğe vurmaya çalışıyordum lakin zihnim sadece bununla doluydu. Sürekli Sehun ile Chanyeol'ü birbiriyle kıyaslıyor ardından hayatlarımızın benzerliğini düşünüyordum. Chanyeol'ün bana benzeyen ve Kim Kai'nin eski sevgilisi olan çocuk ölmüştü. Ve bunun suçlusu Kim Kai'ydi. Yine de anlayamıyordum.
Park Chanyeol hala neden Kim Kai'nin yanındaydı? Neden ona kızmıyor, itaat ediyordu? Bir şeyler ters geliyordu ama düşünmeyi bırakmıştım. Çünkü Park Chanyeol'ün bana sarılmasından bu yana kadar düşünüyordum. Düşünmem ise baş ağrısından başka bir şey etmiyordu. Yorucuydu.
İki saattir elimde tuttuğum çatalı büyük bir gürültü ile yere düşürdüğümde ancak kendime geldim. Hizmetli anında yeni bir çatal getirdiğinde onu izliyordum lakin kafam orada değildi. Bir kabusun içinden aniden çıkarılmış gibi oturduğum yerde sıçradım. Yanımdaki hizmetlilerin meraklı gözlerle beni izlediklerinin farkındaydım. Yüz ifadem değiştikçe öksürüp tıksıyorlar, bazen de birbirlerini kolları ile dürtüyorlardı.
Aslında onlar da haklıydı. Güm diye ansızın bu evin içine düşmüş ve sanki yıllardır burada yaşıyormuşum gibi rahatlıkla dolaşıyordum. Kim Kai'nin ne sebeple beni bu eve getirdiğini düşündüklerinden emindim. Çünkü her ne kadar açıklamış olsa da bende bu sorunun yanıtını bulamamıştım. Sonuçta yalnız adam, mafya Kim Kai'ydi. Tanrı aşkına! Şu görüntümle benimle ne işi olabilirdi? Bunu ben bile düşünüyordum. Aslında biraz adam olmuş sayılırdım. Güzel bir duş almış ardından yeni aldığım rahat beyaz bir tişört ile açık renk kot pantolonu sanki hayatımın kurtarıcıları gibi hemen üstüme geçirmiştim.
Daha fazla bir şey yiyemeyeceğimi anladığımda yerden aldığım çatalı masaya bıraktım. Evle yarışabilecek bir görkeme sahip olan sandalyeyi hafifçe geriye ittirerek, "Teşekkür ederim." dedim. Kadının ağzı sanki bir şey söyleyecekmiş gibi aralandı ve aynı hızla geri kapandı. Havamda olmadığımı anlamayan kimse kalmamıştı.
Ağır adımlarla kendimi koltuklardan birine atarak başımı geriye yasladım. Şuan nasıl göründüğüm umrumda değildi. Düşünmekten başım ağrıyordu. Evdekilere karşı saygısızlık etmem dahi önemli değildi. Madem Kim Kai bu evde yaşamam gerektiğini söyleyip beni buraya kilitlemişti, o halde istediğim her şeyi yapabilirdim.
Ritmik hareketlerle başımı sağa sola salladım koltuğun üstünde. Ağrımın az da olsa geçmesini umuyordum. Tanrı aşkına! Utanmasam ağlayacaktım neredeyse. Kafam parçalara ayrılıyormuş gibi hissediyordum. Derim çekiştiriliyormuş gibi daha çok.
"İşlemler tamam Bay Do." Anlamsız gözlerle yetimhane görevlisinin elindeki dosyayı karşımdaki adama uzatmasını izledim. Neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Kyungsoo'yu alıp evinize götürebilirsiniz. Yalnız sizi son kez onun hakkında uyarıyorum."
Yanında yokmuşum gibi rahatlıkla anlattı. Hiçkimse olacakları düşünmedi, yanlarında olan benim zihniyetime ne olacağını düşünmediler. Küçük bir çocuk olup üstüme atılan hakaretlerin bende ne etki bırakacağını düşünmediler.
"O biraz özürlü bir çocuk. Kendi kendine konuşuyor, bir de kağıda anlamsız resimler çizip duruyor. Hırçınlaşıyor ve etrafındakilere zarar vermeye çalışı-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naughty Or Nice // kaisoo
Fiksi PenggemarBu bir oyun. Fazla masum görünen ama bir o kadar acımasız, kuralsız ve can yakıcı... "Bir sayı söyle Kim Jongin. Bu sayede seni öldüren ben değil, akılsızlığın olacak."