•••
Park Chanyeol sakinleştiğinde kalkıp çıkmıştım direk. Tabi bunun öncesinde Kim Kai'nin ikinci kattaki boşluktan bizi izlediğini fark etmiştim. Fakat bir şey demeden, öylece evden çıktım. Kim Kai'ye karşı sinirli davranmadım, aksine çıkmadan önce güzelce gülümsedim. Şaşkın yüzü anında gevşerken, dirseklerini tırabzanlara dayararak beni izledi.
Bunun onda ayrı bir etkisi olduğunun farkındasın çünkü. Adam senin gülüşüne tapıyor.
Evden çıktım dediysem, biraz zor olmuştu yerde yatan sarhoş insanlar yüzünden. Özellikle kapının ucunda yatan Wu YiFan gözü yarı açık yarı kapalıyken eliyle ayak bileğimi tutmuştu. Bilinci kapalı sayılırdı ama yine de riske atmadan sakin hareketlerle elini ittirdim. Ki zaten bunu bekliyormuş gibi iki kolunu da yana atarak sızdı. Normalde olsa tekmeyi basar, ardından ezerdim. Neyse ki ayağımı zorlukla kurtarıp, dışarı adım attığımda biraz olsun rahatladığımı hissettim.
Şimdi ise ne olacaksa olsun modunda kimseyi takmadan, hepimizin bir arada kaldığı eve gelmiştim. Öylesine sinirliydim ki gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. İçimde sanki uzun zamandır bekliyor gibiydi bu zararlı his. Yalnızca bu günde ortaya çıkması gerekiyordu işte.
Elimi sertçe vurdum demir kapıya. Yumruklarım ardı ardına ve sertçe inmesine rağmen kapıyı açan kimse olmadı. Sinirden kısılan gözlerim zile takıldığında hiç beklemeden, uzun uzun bastım.
"Açın şu kapıyı!"
Birinin hemen bu kapıyı açması gerekiyordu. Aksi takdirde gözlerimle dahi bu evi aleve vermeye hazır haldeydim. İhanetin ağırlığı, üstüme yeni yeni çöküyor; bütün duygularımı, düşüncelerimi kötüye yönlendiriyordu.
Bir kez daha tüm gücümle vurdum yine bahçe kapısına. Vuruşumun etkisiyle tok bir gürültü geldi kapıdan. Elimde olsa söküp atardım.
"Aç şu sikik kapıyı, Baekhyun!"
Etrafta bir kaç ev vardı zaten. Yine de bunu umursamadan boğazlarımın acımasına neden olacak kadar güçlü bağırdım.
"Byun Baekhyun, aç dedim sana!"
Zile uzandım bir kez daha sinirle. Normalde hemen bakılan bu kapıyı şimdi neden kimse açmıyordu? Tanrım! Sinirimden şurada geberip gidecektim. Demir kapıya bir kez daha hızlı bir yumruk atacağım sırada, kapıyı açan Yixing son anda havadaki elimi tuttu.
Gözleri şokla açılırken, "Tanrım, bu çok yakındı." diyip rahat bir nefes verip havada tuttuğu elimi bıraktı.
Gerçekten tutmasaydı, içine bütün öfkemi yüklediğim yumruğum yüzüyle buluşacaktı. Ve muhtemelen bir hafta geçmeyecek bir morluk yüzünde yer edinecekti. Ama bekleyin, bu yumruğu sakladığım erkek güzeli biri vardı.
Yixing'in alınmasını umursamadan, elimin tersiyle hızla bedenini kenara ittirdim. Hareketlerim kadar adımlarım da fazlasıyla hızlıydı. Bahçenin içindeki havuzu dolanarak, kısayoldan evin içine girdim.
Her şey bıraktığım gibiydi. Yerli yerinde ve yokluğuma alışmış gibi. Özlem vardı bolca içimde ama ne yeri ne de zamanıydı. Krem rengi koltuğun önünde duran orta sehpaya bir sürü dosya yayılmıştı. Büyük ihtimalle Yixing, uykusu kaçsın diye burada ses sistemini çalıştırıp dosya okuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naughty Or Nice // kaisoo
FanfictionBu bir oyun. Fazla masum görünen ama bir o kadar acımasız, kuralsız ve can yakıcı... "Bir sayı söyle Kim Jongin. Bu sayede seni öldüren ben değil, akılsızlığın olacak."