one

475 37 11
                                    

Şehrin her yerini çevreleyen kenar mahallelerin birinde yürüyorum. Hava kararmak üzere, gökyüzü farklı renklere bürünmüş. Yavaşça bir kutuyu andıran evime yaklaşıyorum ve evimin yanındaki kamyonu fark ediyorum.

Kamyon gitmek üzereyken evime adımımı atıyorum. Sokak tamamen sessiz, sadece lastik sesleri duyuluyor. Eve girip kendime banyoya fırlatıyorum. Soğuk su ile doldurduğum küvete yavaşça oturuyorum.

Rahatlamaya çalışırken, soldaki evden çığlık ve kavga sesleri geliyor. Yine bir kadının kalbi kırılıyor. Yine bir çocuk kavgaya maruz kalıyor. Yaklaşık 15 dakika kadar küvette oturduktan sonra küvetten çıkıyorum.

Giyindikten sonra saçımı havluyla kuruturken pencereden soldaki eve bakıyorum. 13 yaşlarında olduğunu düşündüğüm kız çocuğu kendi saçlarını çekiyor. Odasının kapısı açılırken ağzından süzülen sözleri duyabiliyorum. "Bıktım" diyor annesine.

Kız için üzülsem de olayı gayet normal karşılıyorum. Çünkü bu mahallede her gün onlarcası yaşanıyor.

Mutfağa gidip pencereden sağdaki eve bakıyorum. Oraya taşınan kişiyi görmeye çalışıyorum. Göremeyince pes edip kendimi yatağa atıyorum.

Yatakta o kız geliyor aklıma. Bazı anılar canlanıyor. Ama onları aklımdan çıkararak kendimi uyumaya zorluyorum.

Perdelerimin arasından süzülen güneş ışığıyla birlikte uyanıyorum. Rahat bir şeyler giyinip evden dışarıya adımımı atıyorum.

Kalp kırıklarının ana vatanı haline gelmiş bu kenar mahalleden kendimi kurtarıyorum. Şehrin bir diğer ucuna doğru yol alıyorum.

Bacaklarım yorulsa da asla durmuyorum. Hayatımın bir parçası olmuş sabahın körü yürüyüşlerini seviyorum. Sonunda nefes alabiliyorum ve zihnimi boşaltabiliyorum.

Etrafta birbirine sarılmış çiftler görüyorum ve küçük bir tebessüm ile onları izliyorum. Onları izlerken hayal kuruyorum.

Yıllardır kurduğum her hayalin avucumdan kayıp gittiğini, teker teker elimden alındığı geliyor aklıma. Üzülüyorum. Derin bir nefes alarak bu hissiyatı bastırmaya çalışıyorum.

Güneş tam tepedeyken eve dönüş yoluna koyuluyorum. Uzun yolu tercih ediyorum ve yürüyorum.

İğrenç mahalleye tekrar vardığımda sağ evdeki çocuğun elinde siyah çöp poşetiyle evden çıktığını görüyorum. Çöp poşetini posta kutusunun yanına bırakıyor ve duraksıyor. Arkasını döndüğünde gözgöze geliyoruz. Tam olarak 1 saniye süren bir göz temasından sonra beni görmezden gelerek evine gidiyor.

Bu yürüyüşler yüzünden öyle zayıfım ki insanlar anoreksiya hastalığına sahip olduğumu sanıyorlar.

Masama oturup elime bir kağıt alıyorum. Vaktimi öldürecek bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Aklıma hiçbir şey gelmiyor ve ben, çizmeye yöneliyorum.

Çizemiyorum ve sinirleniyorum. Elimdeki kalemi kırıp, diğer kırık kalemlerin olduğu çöp kovasına atıyorum.

Aklımı dolduran bir şeyler var ve ben ne olduğunu anlayamıyorum. Sanki beynimde bir sis tabakası var ve arkasını göremiyorum.

Oturduğum sandalyeden kalkıyorum ve mutafağa gidiyorum. Yeni komşuma bakmak istiyorum. Neye benziyor, merak ediyorum. Onu yine göremiyorum ve yine pes ediyorum.

Tam o sırada onun evden çıktığını görüyorum. İçeriye ilerleyip kapının yanındaki pencereden onu izliyorum. Evimin önünden geçiyor. O sırada yine göz göze geliyoruz.

Gittiği yönü inceliyorum. Uzaklaşınca ben de evden çıkıyorum. Orta hızlı adımlarla, peşinden gidiyorum.

Nedenini bilmiyorum, sadece ayaklarımın beni sürüklediğini biliyorum. Bir sapık gibi gözüksem de devam ediyorum.

Yeni komşumun eski bir dükkana girdiğini görüyorum. Dükkana giriyor ve kapı açıldığında çan sesi duyuluyor. Daha sonra dükkana yaklaşıyorum ve içeriyi inceliyorum.

Sağ taraftaki duvarda büyük bir "Çığlık" tablosu ile karşılaşıyorum. Dükkan reyonlar ile 5'e bölünmüş ve her rafta eski bir albüm duruyor. Bazı yerlerde plaklar dikkatimi çekiyor, birkaçı da çivi ile duvara sabitlenmiş.

Reyonların arasında dolaşıyor ve içlerinden birini seçiyor. Albüm seçmiyor, bir plak seçiyor. Dikkatlice gramofonun iğnesini kaldırıyor ve plağı yerleştiriyor. Yaklaşık 40 dakika sonra dükkandan çıkıyor.

Eve gideceğini düşünüyorum ama o, başka bir yoldan gidiyor. Bir süre sonra duraksıyor ve yabancı bakışlarla etrafına bakıyor. Ellerini başının arasına alıyor ve dudağını ısırıp sesli bir şekilde nefes veriyor.

Ona daha fazla yaklaşıyorum. Bir şeyler mırıldanıyorum ama duyamıyorum.

Önce sol tarafa doğru gidiyor, sonra vazgeçip sağ tarafa ilerliyor. Duraksayıp eski yerine geliyor.

Kaldırıma oturuyor ve ellerini dizlerinin üzerine koyuyor. Neler olduğunu anlıyorum ve ona doğru yaklaşıyorum.

Önüne geçip ona doğru eğiliyorum. Olabildiğince doğal bir şekilde soruyorum "Kayıp mı oldun?"

Kafasını kaldırıp boş gözlerle bana bakıyor. Sonra kaşlarını kaldırıp ayağa kalkıyor.

"Sen" diyor ve duraksıyor. "O kızsın" diyor. Yüzümü inceleyio "Değil misin?" diye soruyor.

Sorusunu yanıtsız bırakıp tekrar ediyorum "Kayıp mı oldun?" Yüzüme bakıyor ve devam ediyorum "Yolu biliyorum" cevap vermeyince "Yardımcı olabilirim" diyorum.

Cevap vermemeye devam ediyor. O sırada elimi uzatıyorum. Elimi tutuyor. O an, çok farklı hissediyorum. Tarif edemediğim bir duygu yaşıyorum.

Sıcak elleri soğuk ellerim içinde yerini buluyor ve elini tutarak onu evine götürüyorum.

Bana teşekkür ediyor ve ben sadece gülümseyip evime giriyorum. Mutfağa ilerleyip camdan ona bakıyorum. O da bana bakıyor.

Yanaklarımda bir sıcaklık hissedip perdeyi çekiyorum. Uzun bir günün ardından kendimi yatağa atıyorum ve uykunun kolları arasına bırakıyorum.

Selam! Aslında yazar notlarını pek sevmem ama ilk bölüm için yazmak istedim.

Bu kurgu uzun zamandır aklımda ve sonunda paylaşma şansı bulabildim. Umarım kurgumu beğenir ve sonuna kadar bana destek olursunuz

Sizleri seviyorum kendinize iyi bakın.

Not : Bazen slow update olabilir

Suburbia → Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin