"Bu kim?" diyor Troye. Utanmış bir şekilde boynumu eğiyorum.
"Ben kendimi tanıtabilirim" diyor Orlando. Onu yumruklamak istiyorum. "Ben Orlando, belki Blaire bahsetmiştir"
"Ne yani? Mezarlıkta bahsettiğin çocuk bu muydu?"
"Mezarlık mı? Tuhaf fantezileriniz var" diyor Orlando ve sırıtıyor.
"Kapa çeneni yoksa seni yumruklarım!" diye aynı anda bağırıyoruz Troye ile. Etraftaki insanlar bize bakıyor.
"Sakin olun. Asıl bombayı duymadınız. Troye'un eski sevgilisi Deborah, benim sevgilim! Ne tesadüf?"
"Ne yani, o kız senin eski sevgilin mi?" diyorum. Troye ve Deborah'ın eski sevgili olmasına inanamıyorum.
"Evet, eski sevgilisiyim. Beğenemedin mi?" diyor Deborah. Ardından Penelope onu tekrar ediyor.
"Beğenemedim. Ne olacak?"
"Yeni sevgilin bu" diyor ve beni süzüyor "kız mı? Kaba, terbiyesiz, çelimsiz ve hastalıklı"
"Biz sevgili değiliz!" diyoruz aynı anda. Sonra Troye devam ediyor "Blaire terbiyesiz değil, terbiyesiz biri varsa o sensin. Hastalıklı biri varsa o da sensin"
"Sevgili değilsiniz öyle mi, çok üzüldüm." diyor ve dudaklarını büzüyor Orlando. Bunu yapmasıyla, kelimenin tam anlamıyla gözlerim kanıyor. "Oysa siz ikiniz çok yakışırdınız."
"Kapa çeneni" diyorum dişlerimin arasından.
"Troye, Blaire seni de bana yaptığı gibi takip etti mi? Senin konuşmalarını dinleyip, seni sıkıştırdı mı? Beni az sıkıştırmamıştı da"
"Bundan rahatsız olmuyordun, Orlando. Hoşuna gidiyordu"
"Rahatsız olmaması bunu yapmanı gerektirmez değil mi hastalıklı şey?" diyor Deborah saçlarıyla oynarken.
"Evet, hastalıklı şey" diye tekrar ediyor Penelope. Gerçekten böyle aptallar hâlâ yaşıyor mu?
"Tam üstüne bastın, hastalıklı. Blaire, sen hastalıklısın. Zavallı ailenin bunu kabullenememesi çok üzücü" diyor Orlando. Bunu demesiyle suratına yumruğu yiyor. Dengesini kaybedip düşüyor ve burnu kanamaya başlıyor. Kafedeki insanlar etrafımıza toplanıyor.
Troye'u, Orlando'nun üstüne oturmuş onu yumruklarken zorla durduruyorum. "Bir daha ona hastalıklı demeyeceksin!" diye bağırıyor.
"Sakin ol adamım. Demem. Bu yine de onun hastalıklı olduğu gerçeğini değiştirmez, biliyorsun değil mi?"
"Ben senin adamın değilim. Blaire da hastalıklı değil. Konuşmaya devam edersen yüzünü dağıtırım"
Orlando 'pes ediyorum' anlamında ellerini kaldırıyor. "Bakacak bir şey yok, dağılın" diye bağırıyor sonra da.
"Hadi gidelim sevgilim" diyor Deborah son kelimesine baskı yaparak.
"Tamam gidelim, sevgilim" diyor Orlando. O da son kelimesine baskı yapıyor. Yanımdan geçerken kulağıma fısıldıyor: " Her şey daha yeni başlıyor"
Donup kalıyorum. Orlando, Deborah ve Penelope'un gidişini izliyorum. Sonra Troye "iyi misin?" diye soruyor.
Kendime geliyorum "Ben iyiyim. Peki ya sen? Sen iyi misin?"
"İyiyim. Onu yumruklayınca daha iyi oldum. Kimse sana hastalıklı diyemez. Ya da herhangi birine." diyor ve iç geçiriyor. "İşin içine aileni karıştırdığı için yumruğu hak etmişti."
"Evet. Keşke ben de yumruklasaydım" diyorum yumruğumu sıkarak. Troye gülüyor.
"Deborah'ın o güzel (!) saçlarını yolmanı izlemek harika olurdu. Orlando denen herif gelmeseydi buna şahit olacaktım"
"Tamam, artık bir önemi kalmadı"
"Benim tanıdığım Deborah, peşimizi bırakmayacaktır. O tam bir deli."
"Ya da takıntılı bir sapık!" diyorum. Troye elini ensesine koyuyor ve başını eğiyor. "Benim tanıdığım Orlando ise -ki çok iyi tanırım, biliyorsun- peşimizi bırakmayacaktır. İnanabiliyor musun kulağıma 'Her şey daha yeni başlıyor' diye fısıldadı! O hasta. Benden dahw fazla hasta. Onun için üzülüyorum."
"Ne yani? O ruh hastası kulağına bunları mı fısıldadı? Niye söylemedin? Onu yumruklamak benim için hiç sorun değildi."
"Giderken fısıldadı"
"Bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar güzel bir şeyin içine ettiler anlamıyorum"
"En son senin uzamış sakallarını ve kendi uygarlığını kurmanı konuşuyorduk değil mi?"
"Evet. Uzun sakal çok havalı Buz Kralı gibi sakallarımla uçabildiğimi düşünsene! Bana yakışır mıydı bilemiyorum. Sence?"
"Şuan yaptığımız konuşma dünyanın en saçma konuşması olabilir. Bu yüzden kapa çeneni ve bana Deborah'ı anlat" diyorum. Troye derin bir iç geçirip gözlerini deviriyor.
"Lisedeydik. Arkadaşlarımla şişe çevirmece oynuyorduk. Bana okulun en ezik kızıyla sevgili olmamı söylediler. O zamanlar onu ezik diye nitelendirmeleri hoşuma gitmiyordu ama şuan hastalıklı lakabını hak edi-"
Lafını kesiyorum. "Ya da takıntılı sapık?" diyorum ve küçümsercesine bir kahkaha atıyorum.
İfadesizce bana bakıyor. "Kaç kere daha aynı şeyi söyleyeceksin? Sen, seni takip eden, gözetleyen ve rahatsız eden birine ne derdin? Koruyucu meleğim mi?"
"Evet" Tekrar gözlerini deviriyor. "Gözlerini o kadar fazla deviriyorsun ki devirecek gözlerin kalmamasından korkuyorum."
Tekrar gözlerini devirecekken duruyor. "Her neyse. Deborah iyi kızdı. Asosyal ve zekiydi. Ben ona çıkma teklifi ettim. Şaka olduğunu anlıyor gibi oldu ama ona çok iyi davrandığımda ondan gerçekten hoşlandığıma inandı.
Ben bir süre sonra bu oyundan sıkıldım ve yaz tatiline az bir süre ondan ayrıldım. Ertesi yıl değişime uğramış bir şekilde geldi. Herkese eziyet ediyordu. Bir ay sonra taşındılar. Hepsi benim suçum."
"Hayır değil. Senin dışında herkesi bunun için suçlayabilirim ama sen suçlu değilsin." diyorum ve elini tutuyorum. Sıcak bir gülümseme ile ona bakıyorum.
"Blaire, sen iyi bir arkadaşsın"
![](https://img.wattpad.com/cover/78150475-288-k938074.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suburbia → Troye Sivan
Fanfiction"Onu kendimden çok severken hayal kırıklığına uğratacak olan da bendim" 17.09.2016