Gördüklerim karşısında donup kalıyorum. Daha iyi görebilmek için yaklaşırken bir şeye çarpıyorum ve sessizlikte çok fazla ses çıkıyor. Troye, Deborah'ı ittirip bu tarafa bakıyor.
Görüşüm bulanıklaşsa da onun kapıya yaklaştığını anlayabiliyorum. Gözyaşları yanağımdan akıp giderken onun bana bağırmasını umursamıyorum. Kapıyı çarparak eve giriyorum.
Bulduğum her şeyi fırlatırken Troye'un içeri girdiğini görüyorum. Sakin olmamı söylüyor ama olamıyorum. "Nasıl sakin olmamı söylersin? Nasıl o kızı öpersin?!" diye bağırıyorum ve merdivenleri ikişer ikişier çıkarak odama giriyorum.
Odama girmemesi için kapıyı kilitliyorum ve kapıya yaslanıyorum. Yavaş yavaş aşağı kayarken Troye kapıyı yumrukluyor. "Açıklamama izin ver, lütfen"
"Neyi açıklayacaksın? Gözlerimle gördüm, anlıyor musun? Bana sana güvenmemi söyledin, bana değer verdiğini söyledin, bana yalan söylemediğini söyledin. Sarıldın bana. Orlando haklı çıktı, sen bana yalan söyledin." İlk başlarda bağırsam da sonlara doğru sesim alçalıyor.
"Ben sana yalan söylemedim." diye fısıldıyor.
"Zaten, boş hayallere kapılmam saçmaydı. Değil mi? Sen, kusursuzsun. Benim gibi çirkin birinden mi hoşlanırsın? Deborah, benden kat kat güzel ve seksi." diyorum hıçkırıklarım arasından.
"Hayır, hayır! Sen, benim için dünyanın en güzel kızısın. Sen çok güzelsin, kalbin güzel. Önemli olan da bu. Ben seni seviyorum, Deborah'ı değil."
Bir şey söylemiyorum. Ama o devam ediyor. "Ben onu öpmedim. Bak, bir süre önce evime geldi. Bana seni değil, onu hak ettiğimi söyledi. Senin zaten beni sevmediğini, sadece hastalığından dolayı bana takıntılı olduğunu söyledi. Ona itiraz ettim, bağırdım ve evden kovdum. Gitmedi ve bir anda dudaklarıma yapıştırdı. İttirmek istedim yapamadım. Seni görünce kalbim parçalandı. Sana ihanet etmedim. Ama bana güvenmezsen ve inanmazsan anlarım." diyor ve susuyor. Ağladığını duyabiliyorum.
Uzun bir süre sessizlik oluyor. Gittiğini düşünüyorum ama ayak sesleri duymadığım için kapının arkasında oturduğunu anlıyorum. "Troye" diye fısıldıyorum.
"Blaire" diye geri fısıldıyor. Ellerimi sanki onun ellerini tutuyormuşum gibi kapıya koyuyorum.
"Ben, bilmiyorum" diye fısıldıyorum tekrar. "Sana güvenmek istiyorum. Ben tam bir aptalım, ikimiz arasında bir köprüye sıkıştım"
"Bana güvenmek istiyorsan, güven. Çünkü sana yalan söylemiyorum. Babamın, annem öldüğü halde başka kadınlarla olmasına dayanamazken bunun aynısını ben de yapamam." diyor.
Anahtarı kapının deliğinden çekip kapının altından ona atıyorum. Ayağa kalkıyorum. Anahtarı deliğe yerleştirdiğini duyabiliyorum. Kapıyı açıyor.
Gözleri ve burnu kıpkırmızı olmuş. Gözleri şişmiş ve kirpikleri birbirine yapışmış. Tişörtünün bir kısmı ıslanmış ve saçları da dağılmış. Ondan farklı göründüğümü düşünmüyorum.
İkimiz de sadece ayakta dikilip birbirimize bakıyoruz. Ben ona bir adım yaklaşıyorum ve bir anda kollarını bana sarıyor.
Sarılırken bir yandan saçlarımı okşuyor. Kokusunu içime çekiyorum. Uzun bir süre sarıldıktan sonra geri çekiliyorum ve ellerimle yanaklarını kavrıyorum. Yanaklarını okşadıktan sonra ona tekrar sarılıyorum.
"Gerçek ortaya yanaktan aşağı düşen bir yaş gibi çıkar" diye fısıldıyor.
"Gerçek ortaya denize yağan yağmur gibi çıkar" diye fısıldıyorum.
Bir anda babası içeriye giriyor. Troye'u sertçe kolundan çekiyor ve peşinden sürüklemeye başlıyor. Önlerine atlıyorum.
"Üzgünüm ancak oğlunuza böyle davranamazsınız." diyorum.
"Sen oğlumla benim arama giremezsin." diyor.
"O reşit birisi. İstediğini yapar. Polisi arayabilirim isterseniz." diyorum Troye'u bırakması için.
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" diye bağırıyor Troye'un babası.
"Ben sizi tehdit etmiyorum bayım. Çocuğunuza böyle davranamayacağınızı söylüyorum. Davranırsanız da polisi ararım. Dövülen, işkence gören bir çocuğu kurtarmak için polisi aramak insanlık görevi değil midir?" diyorum.
Bay Shaun, Troye'un kolunu bırakıyor. "Benimle geliyorsun." diyor.
"İstemezse gelmez." diyorum.
"Ama istiyor." diye bağırıyor. Troye yere bakarak gidiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suburbia → Troye Sivan
Fanfiction"Onu kendimden çok severken hayal kırıklığına uğratacak olan da bendim" 17.09.2016