seven

75 12 1
                                    

~"Ona bir şey olursa ben ne yaparım?" deyip Troye'a sarılıyorum"

Kapım çalıyor. Gidip açıyorum. Karşımda Bay Thomas ve Lisa'yı görünce şaşırıyorum.

"Merhaba Bay Thomas." diyorum ve hafifçe eğilip Lisa'nın yanağını okşuyorum. "Sana da merhaba Lisa"

"Rahatsız ediyoruz ama eşimle bir cenazeye gitmemiz gerek. Lisa'ya sen bakabilir misin?"

"Tabii ki bakarım. Onunla çok eğleniriz. Değil mi Lisa?" diyorum. Lisa kafasını sallıyor.

"Harika! Akşam döneriz" diyor Bay Thomas ve gidiyor. Lisa içeri giriyor.

"Aç mısın?" diye soruyorum. Aç olduğunu söyleyince onun için bir tost hazırlıyorum.

"Ne yapmak istersin Lisa? Umarım yine oturup aynı filmi izlemeyiz."

Ağzı doluyken "Hayır" diyor. Lokmasını yutunca devam ediyor "Lunaparka gidelim mi? Nolur, nolur, nolur!"

"Tamam" diyorum. "Bekle giyineyim" Giyinip geliyorum. Lisa tostunu bitirmiş beni bekliyor. Askıdan anahtarlarımı alıyorum ve çıkıyoruz.

Arabaya biniyor. Kemerlerini bağlamış mı diye kontrol ederken gözüm kolundaki saate takılıyor. Öğlen olmuş. Troye'un çöp atmaya çıkması gerekiyor. Biraz daha bekliyorum.

Dışarı çıkınca hemen yanına gidiyorum. "İtiraz istemiyorum geliyorsun"

"Ne oluyor ya? Kızım sen kafayı mı yedin?" Elindeki poşeti her zaman olduğu gibi posta kutusunun yanına bırakıyor. "Nereye?"

"Lunaparka"

"Çocuk gibi lunaparka mı gideceğiz? Almayayım"

"Gören de 90 yaşında zanneder. Lunapark yaşımıza gayet uygun. Hem, ben zaten Lisa'yı götürüyorum. Gelecek misin?"

Cevap vermiyor ve evine gidiyor. Biraz bekleyip arabaya biniyorum. Kemerimi bağlarken Troye geliyor. Ön koltuğa oturuyor.

"Naber Lisa?" diyor ve Lisa ile konuşmaya başlıyorlar. Yaklaşık 7 dakika sonra lunaparka varıyoruz.

"Beş tane jeton alacağım. Binmek istediklerini iyi seç tamam mı?" diyorum. Kafasını aşağı yukarı sallıyor. Troye onun yanındayken ben jeton almaya gidiyorum.

Geri döndüğümde "Atlıkarınca'ya binmek istiyorum" diyor. Atlıkarınca'ya ilerliyoruz. Lisa, Atlıkarınca'ya biniyor.

"Kabul etmene şaşırdım" diyorum.

"Evde daraldım. Duvarlar üstüme geliyordu." diyor.

Atlıkarıncaya yakın bir yerde bir stand görüyorum. Standa doğru ilerliyorum ve iki tane pamuk şeker alıyorum.

"Biri Lisa, biri de benim için." diyorum ve bir tanesini yemeye başlıyorum. Bir parça koparıp Troye'a veriyorum. "Bir zamanlar okul çıkışı arkadaşlarımla buraya gelirdik. Paramız olmadığı için gezerdik" diyorum ve gülüyorum.

"Babam da beni her cumartesi lunaparka götürürdü. Annem öldükten sonra ilk defa geliyorum." diyor Troye ve elimdeki pamuk şekerden koparıp ağzına atıyor. "Babam şuan büyük bir şirkette yüksek bir mevkide çalışıyor. Her şey annemin ölümünden sonra gelişti"

"Babam okul müdürüydü, annem de onun okulunda bir öğretmendi"

"Böyle mi tanışmışlar?"

"Hayır, Troye. Daha önce de tanışıyorlarmış" diyorum ve atlıkarıncanın durduğunu fark ediyorum.

Oraya gittiğimde Lisa'yı etrafta göremiyorum. "Lisa! Lisa nerdesin?" atlıkarıncanın etrafını tekrar dolaşıyorum.

"Lisa, bizi duyuyor musun?" diyor Troye. O da başka oyuncakların etrafına bakıyor.

10 dakika sonra tekrar buluşuyoruz. "Lisa yok. O bana emanetti, eğer ona bir şey olursa ne yaparım?" deyip Troye'a sarılıyorum.

"Bak, orada" diyor ve dönmedolabı gösteriyor. Troye'dan ayrılıp hızla Lisa'nın yanına gidiyorum. Eğilip ona sarılıyorum.

"Senin için çok endişelendim Lisa!"

"Sizi göremeyince aramaya başladım. En sonunda buraya geldim."

"Sana pamuk şeker almaya gitmiştim." diyorum ve elimdeki pamuk şekeri ona veriyorum.

Troye elinde iki tane jetonla geliyor. "Hadi dönmedolaba binelim" diyor. Lisa heyecanla kafasını sallıyor ve girişe doğru koşuyor.

Üçümüz birden biniyoruz. Dönmedolap yükselmeye başlayınca Lisa bana sokuluyor. "Korkma Lisa, manzaranın keyfini çıkar"

En tepeye vardığımızda gözlerimi manzaradan alamıyorum. Her ne kadar yükseklik korkum olsa bile şehrin neredeyse her yerini görebilmek harika.

"Çok güzel" diyorum. Sonra kafamı Troye'a çeviriyorum. Bana bakıyor.

"Evet öyle" diyor. Birkaç tur daha attıktan sonra iniyoruz.

"Harikaydı!" diyorum. Lisa ile beraber çığlıklar atıyoruz ve sonra kahkaha atıyorum.

"Çocukla çocuk oluyorsun" diyor Troye gülerek. Daha sonra karşıdaki oyunları gösteriyor "Şurada iki tane kocaman peluş ayılar var. İkisini de kazanabilirim" diyor.

"Ee, ne bekliyoruz o zaman?" diyorum ve Lisa'yla el ele tutuşarak oraya koşuyoruz. Troye ise yürüyerek arkamızdan geliyor.

"Bir top alabilir miyim?" diyor. İlk topla bardağı vuruyor ve peluş ayılardan birini kazanıyor. Bunu Lisa'ya veriyorum.

"Bir top daha alabilir miyim?" diyor fakat bu sefer vuramıyor. Bir top daha alıyor ve ikinci de vuruyor. Diğer ayıyı da alıyor ve bana uzatıyor.

"Biraz tecrübeliyim. Aslında, birazdan da fazla" diyor. Sanki 3. Dünya Savaşı'nı kazanmış gibi gülümsüyor.

"Ukala şey" diyorum. Lisa birkaç oyuncağa daha bindikten sonra eve dönüyoruz.

"İkinize de teşekkür ederim. Çok güzel bir gündü" diyor peluş ayıcığını kucaklarken.

Troye, Lisa'nın yanağından bir makas alıyor. "Teşekkürler Troye. Bizimle geldiğin için. Gerçekten çok güzel bir gündü" diyorum.

Renk cümbüşü yaratan gökyüzüne bakıyor. "Önemli değil. Benim için de güzeldi, gerçekten."

"Ayıcıklar için de teşekkür ederim. Sanırım adını Troye koyacağım." diyorum ve Troye yüzünü buruşturup bana bakıyor. "Şaka yapıyorum. Onun adı Leo" diyorum ve kucağımdaki büyük ayıya sımsıkı sarılıyorum.

"Sonra görüşürüz" diyorum ve arkamı dönüyorum. Tam eve girmeden tekrar ona bakıyorum. Gülümsüyor. Benim gibi.

Suburbia → Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin