six

97 12 0
                                    

~ "Kanser olmasının nedeninin o adam olduğunu yazmış, diğer mektubunda." diyor ağlamaklı bir sesle Bay Shaun.~

Beni bir sokağa sürüklüyor. Şimdiki evine pek uzak sayılmaz. Ama yakın da değil.

"Bu sokaklarda çok fazla anım var." diyor. "Erkekler arabalarını tamir ederdi. Onları izlerdim" küçük bir kahkaha atıyor. Parmağıyla bir evi gösterip devam ediyor. "Bu evde, annem öldü. 7 yıl önce

Kafamda o kadar fazla şey var ki. Ayrıldıklarım ve yanımda tutabildiklerim. İnanır mısın, yanımda tutabildiğim kimse yok. Hep kaybediyorum. Kaybetmeye o kadar alıştım ki, kazandığımı anlayana kadar kaybediyorum.

Annem gençken babamla birbirlerin ne kadar aşık olduklarını anlatırdı. Aşık olmak güzeldir, aşk gençken. Yani, ben buna inanırdım. Bu inancım ne kadar doğru bilmiyorum ama annemin ölümünden sonra babam bir canavara dönüştü.

Söylediğim ilk kelime. Baba. Bisiklet sürmeyi babam bana öğretti. Bisikleti tutardı ve bırakırdı. Onun tuttuğunu düşünüp rahatça sürerdim. Ama tutmadığını fark edince düşerdim." ağlamaya başlıyor. Bunu fark edince ona sarılıyorum.

"Kolay mı sevdiğin insanı kaybetmek? Aşık olduğun insanı kaybetmek? Onun gülüşünü bir daha göremeyeceğini bilmek, onun kokusunu bir daha koklayamayacağını bilmek çok acıtır." diyorum ve Troye'un kokusunu içime çekiyorum.

"Eminim ki, baban iyi biriydi. Gerçekten iyi biriydi. Annenin ölümü onu etkiledi."

Geri çekiliyor ve yüzüme bakıyor. "Öyleydi" diyor. "Geri dönelim. Güneş batmak üzere"

"Tamam" diye mırıldanıyorum. Yürümeye başlıyoruz. Yolda bankların birine oturuyor. Yanına oturuyorum. Güneşe bakıyor. Başımı omzuna koyuyorum.

"Gün batımını izlemeyeli, çok oldu"

"Öyle. Ben bu aptal mahalleye taşındığımdan beri hiç izleyemedim. Evler, kapatıyor."

"Eskiden annemle izlerdik" diyor ve başımı kaldırıyorum.

"Hiç ölmesinin daha iyi olduğunu düşündün mü? İyileşseydi bile rahat yaşayamazdı. Ölüp acıdan kurtulmalı daha iyi değil mi? Yani, bazen öyle düşünüyorum. Ölüp acıyı hissetmemek, yaşayıp acıyı hissetmekten daha iyidir belki de" diyorum.

"Belki de"

Kahvaltı etmek için mutfağa gidiyorum. Mutfağın camından dışarıya bakarken kafamı sol tarafa çeviriyorum. Troye'un babasını görüyorum. Kendime engel olamayıp dışarı çıkıyorum.

Bunu yürüyüşlerim yerine koyabilirim. Sadece biraz daha yanlış bir yürüyüş, diyorum kendi kendime. Takım elbiseli adam elinde çantasıyla hızlı adımlarla ilerliyor. O kadar hızlı ilerliyor ki koşuyor bile denebilir.

Her saniye saatini kontrol ediyor. Arada bir gözlüğünü ya da kravatını düzeltiyor. Bazen de boğazını temizliyor. Onu yaklaşık 15 metre uzaktan takip etsem de yaptığı her şeyi görüyorum.

Hızlı hızlı yürürken hafif kilolu bir çocuğa çarpıyor. Çocuk yere düşüyor. Düşmesiyle elindeki şekeri de düşüyor. Üzülüyor. Troye'un babası ise çocuğa kötü bir bakış atarak devam ediyor.

Koşarak çocuğun yanına gidiyorum. "Adın ne bakalım küçük?"

"Annem yabancılarla konuşma diyor"

Bakışlarımı yumuşatıyorum. "Sana çarpan ve şekerini düşürmeni sağlayan adamı tanıyorum. O, kafayı yemiş! Sana düşürdüğün şekerden bir tane daha alalım mı?"

Heyecanla kafasını aşağı yukarı sallıyor. Yaklaşık 1 metre ötede duran standa yaklaşıp bir tane daha şeker alıyorum. Sonra koşarak Troye'un babasını bulmaya çalışıyorum.

Arabalara kırmızı ışık yanmasıyla yaya geçidine dökülen insan gölünün arasından zor da olsa Troye'un babasını görebiliyorum. Onu takip etmeye devam ediyorum.

Büyük bir binaya giriyor. Onu takip etmeye devam ediyorum. Asansöre biniyor. Belli etmeden binmemin bir yolu olmadığı için uzaktan kaçıncı kata bastığına bakıyorum ve merdivenlerden çıkmaya başlıyorum. İkinci kata geldiğimde oradaki asansöre biniyorum ve onun çıktığı kata basıyorum.

Ondan sonra iniyorum. Hangi odaya girdiğini görmemedim ama soyadından hangi odada olduğunu anlıyorum. Bulunduğu koridor bomboş. Odadan içeri girecekken ayak sesleri duyuluyor ve hemen bir köşeye saklanıyorum.

Ayak sesleri bir kapının kapanmasıyla kesilince Troye'un babasının bulunduğu odanın kapısının arkasına saklanıyorum. Konuşma seslerini duyabiliyorum. "Shaun." diye sesleniyor Troye'un babasına. Kısa süre sessizlik oluyor.

"Shaun, sana diyorum!" diyor yine aynı ses.

"Şey, efendim patron?" diye yanıtlıyor başka bir ses.

"Niye dalgınsın Shaun? Seni üzen bir şey mi var?" diyor diğer ses. Deri koltuk sesi geliyor. Ardından kağıt sesleri ve hızla çarpan bir çekmece sesi geliyor. "O kağıtlarda ne vardı?"

"Hiçbir şey." diyor Bay Shaun kekeleyerek. Daha sonra ayak sesleri geliyor. "Lütfen patron. O kağıtlar benim için özel."

Çekmece sesi geliyor ve ardından kağıt sesi. "Bu kağıtlar mıydı? Güzel. Okuyalım bakalım." diyor patron ve tekrar deri koltuk sesi geliyor.  "Sevgili Shaun,
Bugün tekrar geldi. O adam, tekrar geldi. Beni her zaman olduğu gibi tehdit ediyor. Bağıramıyorum çünkü Troye uyumuş oluyor. Beni sıkıştırıyor, ona zarar verecek olursam beni seninle tehdit ediyor. Daha önce ondan kaçtığım için Troye uyurken ona silahını doğrulttuğunu hatırlıyorum. Yalvardım, ayaklarına kapandım. Troye'a zarar vermedi ama bana verdi. Artık dayanamıyorum. Daha ne kadar devam edecek bilmiyorum. Seni ve oğlumuzu seviyorum."

"Kanser olmasının nedeninin o adam olduğunu yazmış, diğer mektubunda." diyor ağlamaklı bir sesle Bay Shaun.

"Anladım." diyor patron ve tekrar ayak sesleri geliyor. Ayak sesleri yaklaştığında tekrar kçşeye saklanıyorum. Önce kapının açılış, daha sonra kapanış sesleri geliyor.  "Aptal Shaun. Hâlâ o adamın ben olduğumu anlayamamış." diyor ve merdivenlere ilerliyor.

Şok oluyorum. Bir adam nasıl böyle bir vicdansızlık, acımasızlık yapabilir? Hemen arkasından koşuyorum ve alt katta önüne çıkıyorum.

"Sen ne kadar pislik ve iğrenç bir adamsın! O kadına nasıl bunları yapabildin? Sen o kadının ölümüne sebep oldun. Bir çocuğun annesiz, bir adamın sevgisiz kalmasını sağladın. Senin hapislerde çürümen gerek. Seni önce polise şikayet edip sonra Bay Shaun'a söyleyeceğim." diye bağırıyorum. Kahkaha atıyor. "Bu, komik mi?"

"Kim olduğunu bilmiyorum ama; cesur kız, bunu yapamazsın. Yaparsan Shaun'un da o aptal oğlunun da ölümünü görürsün. İkisini de gözlerinin önünde öldürürüm."

"Tehdit ettiğimi polise söyleyemeyeceğimi mi sanıyorsun?" diyorum ve hemen boğazıma yapışıyor. Boğazımdan tutarak beni havaya kaldırıyor.

"Neler yapacağımı tahmin bile edemezsin."

Suburbia → Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin