fourteen

40 10 1
                                    

Sabah kapı çalıyor. Oflaya puflaya yataktan kalkıyorum. Aynada biraz kendime çeki düzen verdikten sonra kapıyı açıyorum.

"Blaire, nasılsın?" deyip sarılıyor teyzem. Şaşırıyorum. Onu yıllar sonra ilk defa bu evde görüyorum.

"Burada ne arıyorsun?" diyorum.

"Kaba olma Blaire. Ben her zaman senin iyiliğini düşünüyorum. Seninle bir yerlere gidelim. Hadi hazırlan" diyor ve içeri geçiyor.

"İstemiyorum. Planlarım var."

"Blaire, planların mı var? Bu yalana inanacağımı mı sandın? Arkadaşın yok senin. Ruh gibisin. Kimseyle konuşmuyorsun. Bu yüzden geldim. Seni biriyle tanıştırmak istiyorum"

"İstemiyorum dedim. Nereyi anlamadın? Olumsuzluğu mu? Ayrıca benim bir arkadaşım var tamam mı? Bana değer veren ve benimle takılan bir arkadaş"

"Kaba olma Blaire. İtiraz istemiyorum. Beni hep kırıyor ve üzüyorsun. Ben sana hiçbir kötülük yapmadım ama gel gör ki sen beni hep tersliyorsun. Lütfen, bir kere beni kırma" deyince üzülüyorum. Ama bu duyguyu hemen kafamdan atıyorum. Şikayetlenerek odama çıkıyorum ve giyiniyorum.

Beni görünce "Harika" diyor ve ellerini çırpıyor. Dışarı çıktığımızda Troye'u görüyorum. Çöp poşetini bırakıyor. Gülümsüyor.

"Hadi oyalanma" diyor teyzem. Son kez Troye'a bakıyorum. Olayları çözmeye çalışıyor.

Ön koltuğa oturup kemerimi takıyorum. Teyzem de oturuyor ve arabayı çalıştırıyor.

"Anlaşmazlık yüzünden uzun süre önce eşimden boşandığımı biliyorsun. Birisi ile nişanlandım." diyor ve yüzüğünü gösteriyor. "Onunla tanışmanı istiyorum"

"Evlilik yaşını artık geçtin." diyorum ama cevap vermiyor. Gideceğimiz yere varana kadar konuşmuyoruz.

"İşte geldik. Lütfen orada kibar ol" diyerek beni uyarıyor.

"Nerede nasıl davranmam gerektiğini biliyorum. Bebek değilim" diyorum. Arabadan inerken bebek gibi davranmam hakkında mırıldanıyor.

Apartman bana çok tanıdık geliyor. Sanki, daha önce bu eve gelmişim gibi. Çantasından bir anahtar çıkarıyor ve içeri giriyoruz.

Asansörde konuşuyorum. "Anahtarını da mı verdi?" diyorum ama cevap vermiyor. Asansörden inince soldaki kapıya ilerliyor ve kapıyı çalıyor. "Anahtarın varsa niye kapıyı çalıyorsun?"

"Bu kabalık olur"

Kapı açılıyor. Teyzemden 5 yaş küçük bir adam açıyor kapıyı. Ben, bu adamı tanıyor olabilir miyim? O kadar tanıdık geliyor ki.

"Oh tatlım hoşgeldin" diyor ve sulu bir şekilde teyzemi yanağından öpüyor. Sonra bana geliyor. "Sen de hoşgeldin güzellik" diyor ve beni de öpmek için eğiliyor. Geri çekiliyorum. "İçeri geçelim" diyor.

İçeri geçiyoruz. Uzun bir koridordan sonra büyük bir odaya giriyoruz. Önce teyzem oturuyor ve sonra da ben oturuyorum.

"Blaire, bu Tom." diyor teyzem. Tom... Bu isim o kadar tanıdık ki.

"Ben geldim" diye bağırıyor bir ses uzatarak. Sesin geldiğini yöne kafamı çevirince kapıya yaslanmış olan Orlando'yu görüyorum. "Aa, Blaire!"

"Orlando benim oğlum" diyor Tom. Sinirle ayağa kalkıyorum.

"Ne?!"

"Blaire, dinle-"

"Neyini dinlememi bekliyorsun? Bana unutmam gerektiğini söyleyen, psikoloğa gitmemi söyleyen sensin ama beni tamamen delirtecek olan da sensin. Bilerek mi getirdin beni buraya? Orlando'nun babası ile nasıl nişanlanırsın sen! O adam hem senden küçük. Seninle niye nişanlansın ki? Aklım almıyor."

"Blaire, terbiyeni takın. Ben Tom'u seviyorum. Tom da beni seviyor." diyor.

"Bırak, sus!" diye bağırıyorum ve odadan çıkmak için kapıya gidiyorum. Orlando önümden çekilmiyor.

"Nereye Blaire? Troye'cuğuna mı?" diyor gülerek.

"Çekil önümden!" deyip onu ittiriyorum. "Ve onun adını o pis ağzına alma!"

Gözümden akan bir damla yaşı siliyorum ve kapıya ilerliyorum. Orlando beni takip ediyor. Kapıyı açıp hızlıca ayakkabılarımı ayağıma geçiriyorum ve kapıyı sertçe ittiriyorum. Orlando kapıyı tutuyor ve peşimden gelmeye devam ediyor.

Asansörü beklemeyip merdivenlerden iniyorum. Dışarı çıktığımda derin bir nefes alıp arkamı dönüyorum. "Beni takip etme Orlando. Senden nefret ediyorum. Sinirimi senden çıkarırsam üzülmem."

"Tamam, seni burada bırakırım. Ama nereye gideceksin? Yolu biliyor musun? Buradan senin o kenar mahallene gitmek için kilometrelerce yol gitmek gerekiyor"

"Ah! Siktir." diye bağırıyorum.

"Sokak ortasında küfredilmez Blaire." diyor. "Ah tamam, bana öyle bakma. Arabama atla, seni bırakayım"

"İstemiyorum, sinirlerimi bozmak için her şeyi yaparsın" diyorum göz yaşlarımı silerken.

"Sen bilirsin" diyor ve kapıya doğru yaklaşıyor. Onu omzundan tutarak durduruyorum.

"Pes ediyorum. Beni ilk ve son defa evime götür." diyorum. Zaferle gülümsüyor ve arabasının kilidini açıyor. Daha sonra benim kapımı açıyor.

Bir süre konuşmuyoruz ama sonra ağzını açıyor. "Deborah çok güzel bir kız değil mi? Sen ise, biliyorsun. Sen çirkinsin"

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Biz Deborah ile gerçekten sevgili değiliz. Bunu kabul ediyorum. Sen de şunu kabul et: Deborah gibi güzel, seksi ve alımlı bir kız varken Troye senin gibi çelimsizle ne yapsın?"

"Orlando, bazı insanlar sadece dış görünüşe bakmıyorlar. Kapa çeneni"

"Deborah ile Troye hâlâ konuşuyorlar. Onlar uzun bir süredir sevgililer" diyor ciddi bir şekilde.

"Hayır değiller Orlando. Troye onunla sadece bir iddia için çıktı. Sonra da ayrıldı. Yok öyle bir şey!" diye bağırıyorum.

"Yalan söylemiyorum. Troye sana nasıl anlattı bilmiyorum ama onlar Deborah ile tam olarak 3 yıl sevgililermiş."

"ORLANDO KAPA ÇENENİ! Sadece yalan söylüyorsun. Ben Troye'a güveniyorum tamam mı?"

"Öyle diyorsan... Her neyse, bak geldik" diyor. Hiçbir şey demeden arabadan iniyorum. Sonra Orlando da iniyor.

"Oh, selam Troye" diyor Orlando el sallayarak.

"Troye?"

"Blaire? Senin onunla ne işin var?" diyor Troye şaşırmış şekilde. 

Orlando'ya dönüyorum. "Git burdan!" diye bağırıyorum. Orlando ellerini pes anlamında kaldırıyor ve arabasına biniyor.

Hızla eve doğru ilerliyorum ve kapıyı açarken Troye yanıma geliyor. "Blaire, iyi misin? Neler oldu?" diye soruyor.

"Yalnız kalmak istiyorum" diye geçiştirip eve giriyorum.

Suburbia → Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin