fifteen

44 7 2
                                    

Aklımda o kadar fazla şey var ki, ne düşünsem bilemiyorum. Teyzem o adamla nasıl nişanlanabildi? Troye, Deborah hakkında yalan mı söyledi? Beni gerçekten sevmiyor mu? Orlando doğru mu söylüyordu? Troye'un annesi hakkındaki gerçeği polise söylemeli miyim? Ya da Troye'a anlatmalı mıyım?

Teyzem, yıllarca bana hep unutmamı ve bunun için her şeyi yapabileceğini söyledi. Ama şuan, hatırlamamı en çok sağlayan kişi oldu. Ona inanamıyorum. Biraz bile olsa ona karşı sempati besliyordum, beni hayal kırıklığına uğrattı.

Troye'u kısa süredir tanıyorum ama onun yalan söylediğini hiç görmedim. Mezarlıkta söyledikleri, hepsi gerçekti. Babası hakkında anlattıkları gerçekti. Bana söylediği her şey gerçekti. Deborah hakkında yalan söylüyor mu, söylemiyor mu emin değilim. Emin olamıyorum. Ama ben, Troye'a güveniyorum.

Orlando, "Bu iş daha bitmedi" demişti. Yani, beni kötü hissettirmek için her türlü oyunu yapar ama bugün söyledikleri çok ciddiydi. Aslında haklıydı da. Ben çirkindim. Troye, babası ona kötü davrandığı için hıncını çıkaracak birini de arıyor olabilir.

Olayın üstünden iki gün geçti ve ben o günden beri hiç dışarı çıkmadım. Troye, evime geldi ama kapıyı açmadım. Bir kere mutfak camına not yapıştırdı ama cevaplamadım.

Yatıyorum. Düşünmemeye çalışıyorum ama olmuyor. Teyzem arıyor, açmıyorum. Tekrar arıyor yine açmıyorum.

Mesaj atıyor. "Kapının önündeyim. Bugün Doktor Roger ile randevun var."

"Gelmiyorum" yazıyorum. Ama sonra vazgeçiyorum. Çünkü içimi dökecek birine ihtiyacım var. Hemen hazırlanıyorum ve evden çıkıyorum.

Teyzemin yüzüne bile bakmadan arka koltuğa oturuyorum. Kliniğe varana kadar ağzımı bıçak açmıyor.

"Merhaba, Blaire nasılsın?"

"Çok kötüyüm Bay Roger. Aslında evden bile çıkmayacaktım ama içimdekileri püskürtecek birine ihtiyacım var."

"Anlat bakalım"

"Öncelikle anlatacaklarımı teyzem bilmesin istiyorum." diyorum. Kafasını olumlu anlamda sallıyor. Konuşmaya başlıyorum. "Size bahsetmiştim. Troye, ben ondan hoşlanıyorum.

Babasını iş yerine kadar takip ettim, hatta odasına kadar. Babasının patronu ile konuşmalarına kulak misafiri oldum ve duymamam gerek bir şeyi duydum. Ne olduğunu söyleyemem. Söyleyememek içimi yiyor ama söyleyemem.

Bunu Troye'dan gizliyorum. Bu beni parçalıyor. En az bunun kadar parçalayan bir şey daha var. Ortaokul yıllarımda takıntılı olduğum çocuk Orlando. Onunla yeniden karşılaştık ve bu beni hiç mutlu etmiyor.

Troye'un bana yalan söylediğini iddia ediyor. Onun beni sevmediğini, çirkin olduğumu söylüyor. Aslında Troye'a güveniyorum ama kararsızım. En kötüsü de teyzemin Orlando'nun babası ile nişanlı olması.

Her şeyi unutmam için beni zorlayan ve beni buraya getiren o. Her şeyi zorlaştıran da o. Ondan nefret ediyorum"

Arada notlar alıyor ve onaylayan sesler çıkarıyor. Konuşmamı bitirdiğimde bana sorular soruyor ve çıkabileceğimi söylüyor. Teyzemi beklemeden bir taksi ile eve dönüyorum.

Taksiden indiğimde Troye'u görüyorum. Yanıma geliyor. Gözleri kızarmış ve üzgün gözüküyor. "Sen ağladın mı Troye?" diye soruyorum. Gözlerini kapatıp kafasını hayır anlamında sallıyor. "İyi" deyip kapının önüne gidiyorum. Kapıyı açarken tekrar yanıma geliyor.

"Blaire" diye fısıldayıp sımsıkı sarılıyor. Ben de ona sarılıyorum. Geri çekildiğinde "Blaire, seni sevdiğimi unutma. Sen benim için değerlisin. Çok iyi bir arkadaşsın. Lütfen bana güven. Sana hiç yalan söylemedim. Sadece güven"

"Umarım yapabilirim" deyip içeri geçiyorum.

Söyledikleri bir nebze de olsa içimi rahatlatıyor. Durduk yere bunları söylemesi, Orlando ile konuştuklarımızı öğrenmesi anlamına geliyor. Bunu nereden öğrendiğini merak etsem de, bu çok açık gibi geliyor. Bunu kimden öğrenmiş olabilir? Orlando'dan veya Deborah'dan.

Orlando'nun söylediği her şeyin yalan olduğunu düşünüyorum. Yine de, bunları aklımda bulunduracağım.

Hava kararınca kapım çalıyor. Troye olduğunu düşünüyorum ve kapıyı açıyorum. Karşımda Orlando'yu görünce şaşırıyorum.

"Düşündün mü?"

"Neyi?"

"Troye'un seni sevmediğini. Seni sevmiyor, hepsi birer oyun. Sadece ilgilenecek birini arıyor, kullanacak. Sana yalan söylüyor" Onu ittirip kapıyı kapatmaya çalışıyorum ama ayağını koyarak kapatmamı engelliyor.

"Sana inanmıyorum. Sen iyi bir insan bile değilsin, yalan söylemediğini nerden bileyim?"

İç geçirip arka cebinden telefonunu çıkarıyor. Şifresini giriyor ve bir fotoğraf açıyor. Fotoğrafta Troye, Deborah'ı yanağından öpüyor. Mutlu gözüküyorlar.

"Onların bir ara sevgili olduklarını biliyorum ama her şey oyundu. Arkadaşları yüzünden yaptı"

"Deborah ile ilişkilerinin oyun olabileceğine inanıp, seninle ilişkinin oyun olabileceğine inanmıyorsun. Sana acıyorum. Sana değer vermeyen birine takıntılısın. Senin bu hayatta kimsen yok. Annen yok, baban yok, arkadaşların yok, sevdiğin biri yok, bir hayvanın bile yok. Teyzen var ama onun da kiminle evleneceğini biliyorsun. Benim üvey an-"

"KAPA ÇENENİ! Senin bu saçmalıklarını daha fazla duymak istemiyorum!" diye bağırıp ona tokat atmak için elimi kaldırdığımda kolumdan tutuyor.

"Saçmalık, öyle mi? Peki buna ne diyeceksin?" deyip beni kolumdan çekiştiriyor. Peşinden sürüklüyor beni.

Troye'un evinin önünde duruyoruz. Pencereyi işaret ediyor. "Buna ne diyeceksin?"



Suburbia → Troye SivanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin