Saat gece üç. En ufak bir ses bile duyulmuyor. Konuşma sesi, rüzgar sesi, kuş sesi, köpek ya da kedi sesi. Hiçbir şey duyulmuyor.
Yataktan kalkıp oturur pozisyona geçiyorum. Daha sonra sırt çantama kendime birkaç beden bol olan tişörtü tıkıştırıp evden çıkıyorum.
Arabama biniyorum ve Troye'un evinin önünde kornaya basıyorum. Bir hareketlilik olmayınca tekrar basıyorum. Yine bir hareketlilik olmuyor ve ben bu sefer zile basıyorum. "Troye!" diye bağırıyorum.
Troye camdan bana bakıyor. Sokak lambasının aydınlattığı suratına baktığımde gözlerinin alev püskürttüğünü görüyorum. "Sen deli misin kızım? Bu saatte insanı neden uykusundan uyandırıyorsun?"
"Uyuyamadım"
"Bu beni uyandırmanı mı gerektiriyor?"
"Hayır. Buraya gel. Yanına yedek kıyafet alsan iyi olur. Seni bir yere götüreceğim"
"Sen kafayı mı yedin? Bu saatte normal insanlar uyur."
"Benim normal olmadığımı hâlâ öğrenemedin mi? Hadi, bekliyorum" diyorum ve arabaya biniyorum. Birkaç dakika sonra Troye geliyor.
"Baş belasısın." diyor ve esniyor. Onu duymazdan gelip gaza basıyorum ve kumsala doğru sürüyorum.
Kumsala gelince hiçbir şey söylemeden arabadan iniyorum. Troye da beklemeden iniyor. "Ne yani, yüzecek miyiz? Sen gerçekten kafayı yemişsin!"
Onu duymazdan gelerek tişörtümü çıkarıyorum. Troye'un gözleri büyüyor ve ağzı açılıyor. Ardından hemen arkasını dönüyor. Kahkaha atıyorum ve pantolonumu çıkarıyorum. "Önünü dön"
"Hayır" diyor. "Sen soyunuyorsun!"
"Yüzeceğim çünkü. Hadi sen de soyun, yüzelim"
"Saçmalıyorsun. Dönmüyorum önümü. Giyin"
"Hayır" diyorum ve kendimi suya atıyorum. Çıkan su sesiyle bana bakıyor. Şaşkın bir şekilde yaklaşıyor.
"Sadece tişörtümü çıkarırım" diyor. Omuz silkiyorum. Tişörtünü çıkarıyor ve dizlerine kadar suya giriyor."Off, bebek misin sen?" diyorum ve onu kolundan tutarak suya atmaya çalışıyorum. Çığlıklar atıyor ama durmuyorum. En sonunda benden kurtuluyor ama kendini suya atıyor.
"Şimdi yandın." diyor ve yüzerek beni kovalamaya başlıyor. Olabildiğince hızlı bir şekilde yüzmeye başlıyorum. "Gel buraya!"
"Rüyanda görürsün!" diyorum ve suya dalıyorum. Bir süre yüzeye çıkmıyorum. Troye'un seslendiğini duyabiliyorum.
Daha sonra gözlerim kapalı bir şekilde yüzeye çıkıyorum. Yüzeye çıkmamla bana doğru yüzüyor. Sonra beni kucağına alıp yüzümdeki saçları çekiyor. "İyi misin, Blaire" diyor.
Öksürerek gözlerimi açıyorum. "İyiyim. Sadece, çok fazla su yuttum sanırım."
"Senin için çok endişlendim." diyor. Ay ışığının aydınlattığı yüzüne bakıyorum. "Gözlerini kapat ve içinden 15'e kadar say."
Gözlerimi kapatıyorum ve saymaya başlıyorum. 5'e gelmişken beni suya attı ve "İyi oyundu!" diye bağırıyor.
Hızla sudan çıkıyorum ve Troye'un sırtına tırmanıyorum. "İyi oyuncusun Troye" diye bağırıyorum ama sonra ikimiz birden suya düşüyoruz.
Sudan çıkıp ikimiz de kahkaha atıyoruz ve ben kolumu Troye'un omzuna doluyorum. Sonra da ona sarılıyorum. O da bana sarılıyor. Uzun bir süre öyle kalıyoruz. "Bu gece çok güzeldi"
"Kesinlikle öyleydi" diyor. Ondan ayrılıp gözlerinin içine bakıyorum. Sonra onu yanağından öpüyorum.
Bir süre daha yüzdükten sonra kıyıya oturuyorum. "Çok yoruldum"
"Ben de öyle. Hadi giyin de eve gidelim" diyor ve yanıma oturuyor. Bir taş alıp fırlatıyor.
"Hemen eve gitmeyelim. Arabada oturalım, biraz konuşur öyle gideriz." diyorum. Bir şey demiyor. Biraz ona sokuluyorum ve kafamı omzuna yaslıyorum. Koluyla beni sarıyor.
"Manzara, çok güzel"
"Evet öyle. Ama bu, daha da güzel" deyip ellerimi Troye'un göğsüne koyuyorum.
Onu göremesem de bana baktığını anlayabiliyorum. Sonra çenesini kafama koyuyor.
"Umarım bu an hiç bitmez" diye fısıldıyorum.
"Hasta olacaksın. Giyin de arabaya gidelim." diyor. Sonra kolunu çekiyor. Ayağa kalkıyorum ve çantamdan getirdiğim kıyafeti üstüme geçiriyorum.
"Hazırım" diyorum. Ayağa kalkıyor ve o da giyiniyor. Sonra arabanın arka koltuğuna biniyoruz.
Ona yaslanıyorum. "Orlando hakkında pek bir şey bilmiyorum. Anlatmak ister misin?"
İç geçirip anlatmaya başlıyorum. "Altıncı sınıftaydım. Orlando, tüm okulun gözdesiydi. Aptal olsa da çok yakışıklıydı. Ona neden takıntılı olduğumu bilmiyorum. Gerçi, ben takıntılı olduğum herkese neden takıntılı olduğunu bilmiyorum.
Her neyse. Orlando, o zaman da böyleydi. Durmadan iğneleyici konuşurdu, gıcıktı. Onu bazen sıkıştırırdım. Bundan hiçbir zaman rahatsız olmadı. Hatta beni öpmeye çalışıyordu ama ben izin vermiyordum.
Sonra, taşındı işte. Deborah ile de orda tanışmış olmalılar. O kadar uyumlular ki, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş diyebilirim." diyorum ve esniyorum. Gözlerimin kapanmaya başladığını hissediyorum.
"Geçmişe dönüp onu hiç tanımamayı dilerdim." diyorum ve "Sen?" diye soruyorum.
"Şuan, geçmişe dönüp annemle daha fazla vakit geçirmek isterdim. Ve, onun kucağında olmak" diyor Troye durgun bir şekilde. "Sen nerede olmak isterdin?"
"Biliyor musun, ben tam olmak istediğim yerdeyim." diyorum ve Troye'a daha çok sokuluyorum. Gözlerimi kapatıyorum. "İyi geceler Troye"
"Sabah olmak üzere ve sen iyi geceler mi diyorsun? Her neyse, iyi uykular" diyor ve kafasını kafama yaslıyor.
Bir süre sonra nefes alışverişleri düzene giriyor. Uyuduğunu anlıyorum. Elini tutuyorum ve kendimi uyumaya zorluyorum. Kokusunu içime çekerek uyuyakalıyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/78150475-288-k938074.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suburbia → Troye Sivan
Fanfiction"Onu kendimden çok severken hayal kırıklığına uğratacak olan da bendim" 17.09.2016