Gece Troye'u düşünmekten uyuyamıyorum. Babası ona çok fazla kızdı mı, ya da dövdü mü hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey, hepsinin benim yüzümden olması.
Hava almak için dışarı çıktığımda telefonuma bir mesaj geliyor. "Bilinmeyen numara : Hemen buraya gelmen lazım, adres atıyorum"
Bir mesaj daha geliyor. Bu mesaj da ise adres yazıyor. Merakıma yenik düşüp üstüme bir şeyler geçiriyorum ve daha çabuk gidebilmek için arabamı alıyorum. Adrese gitmem 10 dakika sürüyor.
Burası bir saha. Eski bir basketbol sahası. Kentin pek yoğun olmadığı bir yerde. Sahanın içinde Orlando, yanağı kızarmış olan Troye, Deborah ve Penelope denen o kızı görüyorum. Koşarak sahanın içine giriyorum.
Troye bana dönüyor. "Blaire, senin burada ne işin var?" cevap vermek için ağzımı açmışken devam ediyor "onun bu işe karışmayacağını söylemiştin!" diye bağırıyor.
"Senin nasıl dayak yiyeceğini görmesini istedim." diyor ve alkışlamaya başlıyor. "Tebrikler. Birbirinize olan güveninizi kanıtladınız." kahkaha atıyor.
"Hastalıklı sevgilin sana gerçekten güveniyormuş Troye" deyince Troye hareketleniyor ama Orlando onu durduruyor. "Blaire, Troye'u gerçekten sevdiğine inanamıyorum. O adi pisliğin teki. Senin de Blaire'ı nasıl sevdiğine inanamıyorum. O gerçekten çok çirkin, yüzüne bile bakılamayacak bir surata sahip"
"Orlando kapa çeneni. Öncelikle Blaire, hastalıklı değil-"
"Oh, evet. Psikoloğa ben gidiyorum değil mi?" diye atlıyor Deborah.
"Kapa çeneni Deborah. Blaire hastalıklı değil. Çirkin de değil. Blaire, gerçekten çok güzel bir kız. Ona nasıl çirkin dediğine inanamıyorum" diyor ve Orlando'ya bir yumruk atıyor. Orlando ilk defa karşılık veriyor. O da Troye'a bir yumruk atıyor.
Troye tükürüyor ve Orlando'yu ittiriyor. Daha sonra onun üstüne oturup çenesine doğru yumruk atmaya başlıyor.
Bu sefer Orlando onu üstünden atıp, Troye'un üstüne oturuyor. Elmacık kemiğine doğru bir yumruk atmasıyla gözüm doluyor. Troye onu ittirmek için kendini zorluyor ama başaramıyor.
Troye, yerden aldığı bir taşla Orlando'nun eline vuruyor ve Orlando anında geri çekiliyor. Troye onu ittirip yere düşmesini sağlıyor ve ona üst üste yumruk atıyor. Daha sonra karnına tekme atıyor.
Orlando yerde kıvranmaya başlıyor. Troye ağzını koluna siliyor. Daha sonra Orlando'nun ayağa kalktığını görüyor. Orlando bir anda Troye'u kendine çevirip yumruk atıyor.
Bağırıyorum. "YETER! YETER! YETER!" Hıçkırarak Troye'un yanına koşuyorum. Ona sımsıkı sarılıyorum. Yüzüne düşen saçlarını suratından çekiyorum. Zorla "İ-yi mi-sin?" diye soruyorum hıçkırıklarım arasında. İyiyim anlamında kafasını sallıyor.
İkimiz de yere oturuyoruz. Kanayan yerlerinin çevresini yumuşakça okşuyorum. Daha sonra hışımla ayağa kalkıp kanayan dudadığını tutan Orlando'ya doğru ilerliyorum.
"Senin benimle ne zorun var ha? Hayatımdan çekip gitmişken niye geri döndün? SENİ İSTEMİYORUM. SENDEN NEFRET E-Dİ-YO-RUM! KİMSE İLE ARAMA GİRME. NE TEYZEM İLE, NE TROYE İLE. DEBORAH'I DA AL VE HAYATIMDAN SİKTİR OLUP GİT." diye bağırıyorum. Derin bir nefes alıyorum. "Çirkin olduğumu söylüyorsun, Deborah ile sevgili olduğunu söylüyorsun, hastalıklı olduğunu söylüyorsun. O zaman benimle neden bu kadar ilgileniyorsun? Psikolojik desteğe ihtiyacı olan asıl sensin!" diye kükrüyorum.
Arkamı dönüyorum ve olayları izleyen Deborah'ın yanına ilerliyorum. Tam köklerinden saçını tutuyorum ve aşağı doğru çekiyorum. "Sen de hangi deliğe gireceksen gir ama artık Troye'un peşini bırak. Olan olmuş, anlamıyor musun? Güzel kızsın kendini bu işlerle harcama" diyorum. Gözlerinin dolmuş olduğunu ve acıyla kıvrandığını görünce dudaklarım yukarı kıvrılıyor.
Onu saçından tutarak yere fırlatıyorum ve Troye'un yanına gidiyorum. Bir kolunun altına giriyorum ve arabaya doğru ilerliyoruz. Onu arka koltuğa oturtuyorum ve sürücü koltuğuna geçiyorum.
Eve geldiğimizde onu koltuğa oturtup hemen ilk yardım çantasını alıyorum.
Pamuğa biraz batikon damlatıp önce elmacık kemiğine dokunduruyorum. İnliyor. "Şey, özür dilerim""Sorun değil Blaire." bir süre konuşmuyoruz. "Çok güzel konuştun. Gerçekten, bir daha bizimle uğraşabileceklerini sanmıyorum." Tekrar sessizlik oluyor.
Başka bir pamuk alıyorum ve tekrar batikon damlatıyorum. "Bu arada teyzem ile arama girme derken neyi kastediyordun?"
"Uzun hikaye"
"Anlatmayacak mısın yani?" diyor ve tekrar inliyor. Tekrar özür diliyorum.
"Özet geçeyim. Teyzem kendinden yaşlarca küçük olan Orlando'nun babasıyla nişanlanmış. Orlando'nun başıma dolanmasının sebebi bu olmalı" diyorum.
Elimi yanağından indiriyor. Yüz ifadesi ciddileşiyor. "Nasıl böyle bir şey yapabilir, sana destek olması gerekirken?"
"Değil mi? Ben de aynısını söyledim. Orlando ile buraya gelmemin sebebi de buydu. Lanet olsun ki yolu bilmiyordum ve taksiye binecek kadar param da yoktu" diyorum sessizce.
"İkimiz de aynıyız. İkimizin de ailesinden sadece bir kişi kalmış ama o da bize ihanet ediyor. Biz sadece bir kişiye gerçekten sahibiz. Birbirimize" diyor. Onaylıyorum.
Uzun bir süre sarılıyoruz. En sonunda gülümseyerek bana bakıyor ve şunu söylüyor : "Bir maddeden oluşan ömeden önce yapacaklarım listem tamamlandı. Seni, Deborah'ı saçlarından tutarak yere yapıştırdığını gördüm. Tek kelime ile mükemmeldi"
Mutant Orlando peşimi bırak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suburbia → Troye Sivan
Fanfiction"Onu kendimden çok severken hayal kırıklığına uğratacak olan da bendim" 17.09.2016