Not: Resimdeki temsili Riley.
Elime tutuşturulan bir iki sayfadan oluşan broşüre gayri ihtiyari bir şekilde göz atmaya başlamıştım, bu arada Wiliam çoktan bizi bırakıp kapıya doğru yönelmişti. Birkaç saniye oyalandığımı görünce:
"Geç kaldığınızı söylediğimi hatırlıyorum. İsterseniz şansınızı bu kadar zorlamayın." dedi William, yine o kibre boyanmış ölümcül bakışlarını üzerimize yollamıştı. Hemen araladığım broşürü yuvarlayıp avuçlarımın arasına aldım. Riley sırıtıyordu. William'ı görünce ayrıldığı koluma tekrar girdi ve kapıya doğru yürüdük. Kapı zili William tarafından bir kez çalındı ve birkaç saniye sonrasında bir mekanizma aracılığıyla kendi kendine aralandı. Önümüze çıkan koridorda on metre kadar yürüdükten sonra bir kapı daha çıkmıştı karşımıza. Kapının yan tarafında kırmızı lazer ışığının yansımasını gördüğüm bir bölme vardır. William ve Riley ceplerinden çıkardıkları kimlik benzeri kartları oraya okuttular. Riley:
"Senin için de bir tane olacaktı." diyerek elini
çantasının içine daldırıp kurcalamaya başladı. Doğrusu o çantanın içinde yok yoktu. Makyaj malzemeleri, takılar, yiyecek içecek bir şeyler, cüzdan vesaire derken ortalık haliyle karışmıştı. Bu karışıklığı ayıklamak adına Riley çantasından çıkarttığı bazı şeyleri benim elime tutuştururken ekibin huzursuzu William ise duvara yaslanmış öflemek pöflemek ile meşguldü. Riley son bir gayret elini bir daha çantasına daldırdı ve oradan bir kart çıkartıp elime tutuşturdu."Buldum işte buradaymış."
"Biraz zor oldu sanki." dedim ve gülümsedim. O da haklısın der gibi yavaşça başını yere eğerek gülümsememe karşılık verdi. Garip bir elektriklenme vardı aramızda sanki onu yeni tanımıyor gibiydim. Yanında gittikçe rahatlıyor ve neredeyse kendim oluyordum.
Elimdeki kartı onların yaptığı gibi okuttum. Kapıdan birimiz geçtiğinde sinyal sesi geliyordu. İçeri girdikten sonra kapı kapandı. Birkaç metre daha yürüyünce koridor kalabalıklaşmaya başlamıştı. Labirent misali bir yerdi burası, sık sık odalar vardı. Hızlı hızlı insanları yararcasına ilerliyorduk. Beni her gören şöyle bir süzüyordu, çift olarak gezenler ise beni gördükten hemen sonra fısıldaşmaya başlıyorlardı.
Orada gördüğümüz çoğu kişi gençti. Belki birkaç tane orta yaşlı sayılabilecek insan gördüm o kadar. Hızlıca geçtiğimiz için odalara yeterince göz atma fırsatı bulamıyordum. Zaten bir çoğunun kapısı o girişte karşılaştığımız kartlı sistemle açılıyordu. William, ona buna bakışlarıyla selam vererek ilerlerken Riley ise bir çoğuna gülümsemekle yetiniyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra sonunda Scarlett ve Arthur'u görebilmiştim. O kadar yabancı yüzden sonra bu ikisini görmek her nedense içimi ferahlatmıştı. Onlar duvarın dibine iliştirilmiş bir hayli konforlu görünen koltuklarda oturuyorlardı. Arthur'un bakışları ve ritmik bir şekilde oynattığı bacağı gergin olduğunun göstergesi gibiydi. Scarlett ise sabırsız ve huzursuz bir bekleme anı yaşıyordu hiç şüphesiz. Kollarını göğsünün üzerinde birbirine bağlamış keskin bakışlarla etrafı inceliyordu. Onunla gözlerimiz denk geldiğinde dirseğiyle Arthur'u sarstı ve bizleri işaret etti. Arthur'un yüzüne bizi görür görmez bir rahatlama oturmuştu. Biz ona doğru adımlarken o da bize doğru adımlamaya başlamıştı. Aramızdaki mesafeyi bitirdiğinde konuşmaya başladı:
"İyisin değil mi? Bir şeyin yok ya?"
"İyiyim iyiyim anlık bir mide hareketlenmesi diyelim. Şu an bir sıkıntı yok." dedim Arthur'a söylediklerimde samimi olduğumu anlasın diye de yavaşça omzuna dokunuyordum. Bunları duyunca rahatlamıştı.
"Geç kaldınız. Ben, ne bileyim fenalaştın sandım doğrusu." dedi yavaşça yanağını kaşırken. Bir şeyler diyecektim ki Riley söze girdi.
"Ah Arthur hepsi benim hatam biraz yolları karıştırdık. Hem birazda..." Dedi Riley ve eliyle Arthur'un ona doğru yaklaşıp kulak kabartmasını istedi.
"Tanışıp, dertleştik. Anlarsın ya."
Arthur hınzır hınzır gülümsemeye ve ikimizi süzmeye başlamıştı. O an hala Riley'in benim kolumda olduğunu fark etmiştim. Bu beni biraz utandırmıştı. Ne de olsa karşı cinsle bu kadar yakın temasa alışkın biri değildim.
Yanına vardığımızda huysuz Scarlett sonunda kollarını birbirinden ayırmıştı. Tepesinde birkaç saniye tek kelime etmeden bekleyince yerinden doğrularak ayağa kalktı.
"Hala ölmemişsin." Dedi bana gözlerinden bin bir ima akıyordu. Sonra ekledi.
"Hoş bu kadar sürede hem ölünür hem doğulur."
"Anladık geç kaldık. Her birinizden teker teker azar yediğimize göre tekrar olaya dönebilir miyiz?" Dedim tüm ciddiyetimi takınarak. Arkadan sessizce bizi izleyen William lafa girdi.
"Biraz ileride bir toplantı salonu var. Sizi tabelalar yönlendirecek. Oraya geçin bende bir görevli bulup yanınıza geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasyDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...