Ryan'ı bu halde görmeyi hiç beklemiyordum. Yenilmesini, üzülmesini, yere çökmesini... Bir yanımla onun adına üzülürken diğer yanımla ise kendimi teselli ediyordum. Onun tavşan olduğuna inanıyordum. Dahası iliklerime kadar da hissediyordum. Çoğu his beni yanlış yerlere sürüklese de bunun onlardan biri olmadığından emin gibiydim. Ama bir sözcüğün sonuna gelen "gibiler" nasıl o konudaki savlarımızı yumuşatıyorsa, benim emin olmamın sonuna gelen bu "gibi" de aklımı kurcalıyordu ve Ryan'ın yenilgi sonrasındaki hareketleri...
Üzgündü, neredeyse ağlayacak kadar dolu gibiydi gözleri. Kendine olan sinirinden yumruklarını sıkıyordu. Aralıklarla sırtındaki duvarı tüm gücüyle olmasa da yumrukluyordu. Duygularını ya da bu yenilgi sonrası olması gereken duyguları öyle gerçekçi yansıtıyordu ki ona inanmamak elde değildi. Ryan bu kadar mükemmel bir oyuncu olabilir miydi? Neden olmasın. Benden ne eksiği var, diyerek tavşan olduğu konusundaki düşüncelerimi yine kendime tescil ettiriyordum. Onun bu gibi hareketlerle dikkatimi dağıtmasına izin vermemeliydim. Erika'ya çevirdim yüzümü o da benim gibi Ryan'ı inceliyordu. Fakat onun adına üzüldüğünü söylemem. Ama kendi adına oluşan tedirginliği keşfettiğimi söyleyebilirim. Karar verme konusunda oldukça cesaretsiz olan Erika için bu yenilgi alternatif yollar aramaya ve bulamadıkça daha da fazla gerilime sebep olacaktı. Bir önce ki bölümdeki gibi Ryan'ın peşinden gidemeyecek oluşu onu yeni düşüncelere itmişti. Ne yapacağız der gibi yüzüme bakıp göz kırptı. Omuzlarımı silkerek ona yanıt verdim. O zamana kadar ki tavırları ikimiz arasında bir iş birliği kurulmasını hakketmiyordu. Ve beklemeye başladık.
Geriye sadece elli yedi dakika otuz iki saniyem kalmıştı ve masanın altına yapıştırılmış bir banknot. Acele etmenin gereği olmadığını akıl hocam ve Ryan vasıtasıyla öğrenmiştim. Bir süre öyle sırtımı duvara dayayıp dikildim. Masanın üzerindeki objelere diktim bakışlarımı. Oranın karmaşıklığı canımı sıkmaya başladı. Kahve fincanları, su ve su bardakları, şeker çöpleri, tatlı tabak çatalları, peçetelik, telefonlar ve bir adet anahtarlık. Baktıkça bakıyordum ve her şey gözümde büyüdükçe büyüyordu. Yaptığım gözlemin bana bir faydası olacağından emin değildim ama kendime çıkar yol bulmak zorunda olduğum için ısrarcıydım. Görevli olduğum masadaki kısa koyu saçlı elli yaşlarındaki kadın beklemekten sıkılmış gibi üfleyip püflüyordu. Kendi kendine sıkıntısını giderememiş olacak ki garsonu seri bir el hareketiyle yanına çağırdı. Genç kız hızlı hızlı yürüyüp masaya geldiğinde yavaşladı.
"Buyurun efendim?"
"Hamburger istemiştim beş dakika oldu hala gelmedi. Biraz daha hızlı olamaz mısınız?
"Benim elimden gelen bir şey yok yok efendim. Yiyeceklerin hazırlanma süresi sabit ve bu süreler menülerde yazılı."
"Böyle bir şey gördüğümü sanmıyorum. Alt tarafı bir hamburger bir an önce yapın da yiyelim."
Garson masadaki aç müşterinin gazabına uğradıktan sonra yüzünü ekşiterek aldığı siparişi beklemek üzere tekrar yerine yöneldi. Onun söylediklerini zihnimde tekrar ediyordum. Her siparişin belirli bir hazırlanma süresi var ve bu menülerde belirtilmişti. Yani hepsi için belli bir periot vardı. Menülerden birini ele geçirip diğer yiyecek içecek her ne varsa hazırlanma sürelerini bir an önce öğrenmeliydim. Böylelikle masada garsonla karşılaşma ihtimalimi en aza indirgeyebilirdim. Diğer masalara göz attım. Üç kişinin oturduğu iki nolu masaya doğru adımlarımı atarken Erika hayretle ne yaptığımı izliyordu. Garsonların her biri siparişini beklemek üzere yerlerine çekildiği anda hareket etmiştim. Masanın sol köşesinde bir sayfa halinde duran sert kartondan yapılmış menülerden üç tane vardı. Hepsi de peçetelikle süs bitkisinin arasına bırakılmıştı. Masada üç yaşları birbirine yakın kadın hararetli bir şeyler konuşuluyordu sesler yükseldiği ve bakışlar en sağdakine döndüğü an, bana göre büyük ama girilmesi gereken o riske girip menüyü avuçlarımın arasına aldım. Daha sonra da göğsümün üzerine bastırdım. İster istemez diğer kartonlar yerinden oynamıştı. Kadınlar birbirlerine baktılar. Sonra da etrafa.
"Masayı sen mi salladın?"
"Bilmiyorum ayağım çarpmış olabilir."
İki üç saniye kadar etrafa bakındıktan sonra hararetli konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler. Ben de usul adımlarla başladığım noktaya döndüm. Erika dik dik suratıma bakıyordu. Menüyü incelemeye başlamıştım. Soğuk meşrubatlar için süre üç dakikaydı. Sıcaklar için dört dakika ve yiyecekler için ise yedi buçuk dakika ayrılmıştı hazırlanma süresi. Görevli olduğum masaya yönlendirdiğimde bakışlarımı Erika elimdeki menüyü çekti aldı.
" Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Hiç... Bakıyordum sadece." Onun yanıma tüyo almak için geldiğini sanarak bilgilerimi kendime saklamayı umuyordum.
"Benim masama gittin."
"Öyle mi bilmiyordum."
"Onları rahatsız ettin artık daha dikkatli olacaklar."
Erika'nın aksi davranışlarına rağmen onun adına üzülmüştüm. Dediği gibi bir kere dikkatlerini çekmiştim pek umursamasalar da. Onun işini zorlaştırdığım için kendimi suçlu hissediyordum.
"Özür dilerim senin masan olduğunu bilmiyordum. Ama bunu yapmak zorundaydım."
Yüzünü huzursuzca buruşturdu. Aramızdaki rekabete ancak bir heyecan bulaşmıştı.
" Aynı masaya mı görevlendirildik yani?"
"Hayır benim ki üç numaralı masa." Erika benim masama doğru çevirdi bakışlarını. Orada oturan beş kişiyi görünce gözleri parıldadı. Muhtemelen o dakikalarda benim görevimi başarıyla tamamlayamadığımı düşünüp gözlerinde henüz gerçekleşmeyen zaferini ilan ediyordu. Sonra aramızdaki rekabetin bitmediğini kavramış olacak ki eski umursamaz egoist tavrını bürünerek:
"Neyse..." dedi ve yerine dönüp duvara yaslandı. Kendime bir avantaj sağladığımı düşünüyordum fakat kendime sağladığım avantaj ona eksi olarak geri dönecekti. Bunu içime sindiremeyip kendime göre önemli olan o bilgileri paylaşmak üzere yanına gittim. Hatamı telafi etmek istiyordum. Menüyü ona uzatıp bakmasını istedim.
"Ne o sipariş mi vereceksin? Karnın mı acıktı?" Dedi ve alayla gülümsedi. Tabi tüm bu konuşmalar ikimizin duyabileceği bir tonda sürdürülüyordu.
O an kartonu Erika'nın kafasında paralamayı düşünmedim değil. Yardım etme niyetimi Erika'nın bir densiz lafına daha denk gelip bozmamak için bildiklerimi ona anlatmaya başladım.
" Burada her siparişin hazırlanma süresi yazıyor. Ve süreler söylenildiğine göre sapmıyor. Sürelere dikkat edersen garsonla uğraşmak zorunda kalmazsın."
Erika dikkatlice menüyü inceledi ve sonra tekrar bana verdi. Onda söylediklerinden sonra biraz mahçupluk aradım ama yoktu. Sadece bir "Sağ ol." çıktı dudaklarının arasından. Bir şey demeden tekrar görevli olduğum masanın tam karşısına geçtim. Kadının hamburgeri yeni gelmişti. O ilk ısırığı alırken diğerlerinin neler içtiğine bakıyordum. Masada farklı renklerde dört tane kupa vardı. Sıcak içeceklerin hazırlanma süresi dört dakikaydı. Bir an önce onları bitirip yenilerini söylemelerini bekliyordum. Böylece aradaki sözde boşluktan faydalanabilecektim. Acele etmemeliydim. Robert'tan aldığım en önemli bilgi buydu. Ben de bunu kullanmaya çalışıyordum. Henüz on dakika geçmişti. Her biri birbirine yakın zamanlarda kupalarını kaldırıp indirip yudumluyorlardı. Artık onların yudum alma sürelerini dahi saymaya başlamıştım. Yaklaşık yirmi saniye de bir yudum alıyorlardı. Biraz daha masaya yaklaşıp içeceklerinin ne alemde olduğuna baktım. Neredeyse kupalarının dipleri görünüyordu. İçlerinden biri son yudumunu alıp garsonu çağırdı.
"Filtre kahve alabilir miyim lütfen!" Kendi siparişini verdikten sonra diğerlerine döndü yüzünü.
"Eee siz ne alırsınız?" İçlerinden biri daha fazla bir şey içmek istemediğini söyledi. Diğerleri ise çay istediler. Garson oradan ayrıldığında banknotu almak için tam dört dakikam olacaktı. O siparişi iletmek üzere oradan ayrılır ayrılmaz masaya doğru adımlamaya ve içimden iki yüz kırka kadar saymaya başladım. Yanlarına vardığımda bir dakika dolmak üzereydi. Yanı başında durduklarımın dünyadan haberi yoktu. Kimsenin kıpırdamamasını ve şansımın bu sefer yanı başımda oturmasını dileyerek masanın boş olan yerinden elimi altına daldırdım. Yüzeyine dokunarak banknotu bulmaya çalışıyordum fakat elime hiçbir şey ilişmemişti. Yuvarlak masanın etrafında usul adımlarla dolaşırken yüz otuz saniye geride kalmıştı. İki kol boşluğu bulduğum bir yerden elimi daldırıp masayı yokladım. İşte bu sefer olmuştu. Banknotu nazikçe çektim elime geldi. Doğrulup incelemeye başladım belki başka bir mesaj yazılı olabilir diyerek. Ters yüzünü çevirdiğimde yazıyı gördüm.
"Tebrikler fakat daha bitmedi. Banknotu aldıktan sonra duvara yaslan ve Erikayı bekle." İki yüzüncü saniyeye sayarak gelmiştim. Hamburger yiyen kadın kirli ellerini önümde duran peçeteyle silmek istediğinde az kalsın yakalanıyordum. Refleksle geri çekildim ve onun işini bitirmesini bekledim. Kadın ağzını ve ellerini silip kullandığı peçeteyi tabağının içine attı. Sonra garsona el salladı.
"Bunları toplar mısınız lütfen." Garson başıyla onu duyduğunu belirtti.
"Geliyorum efendim." İki yüz otuzuncu saniyedeydik. Yuvarlak tepsi dolduğunda garson bizim masaya doğru yöneldi. O yaklaştıkça ben ufak ufak kaçmak için yollar arıyordum. Masanın bir yanında ben, bir yanında garson duruyordu. Öne doğru eğilerek tepsisini masaya koyup çayları dağıtmaya başladı. Dikkatler ona döndüğünde ben çoktan oradan ayrılmış ve sırtımı duvara yaslamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasiDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...