Scarlett "Haydi gidelim!" dediğinde yaklaşık bir buçuk aydır aynen sürdüğü gibi yine ve yeniden gideceğim yeri bilmiyordum.
Hayatım zaten ben doğmadan belki milyonlarca yıl öncesinden kurgulanmıştı. Ben sadece tüm insanlar gibi bana verilen seçenekleri değerlendirmeye ve varsa o seçeneklerin bir çıkar yol olanı, onu bulmaya çalışıyordum. Sözde benim yolculuğumun buralara varmasının sebebi sendin, küçük resimden bakınca tabi. Büyük resme bakınca belki sen değildin, belki bendim, belki Oğuz'du, belki Mert'ti hatta belki annemdi. Ve belki yine ben değildim, belki de bu kişilerin ve olayların hiçbiri değildi. Belki buraya bir şekilde gelmeliydim ya da belki gelmemeliydim. Belki kuru kuru kendi kafesimde Mavikoy' da yaşamalı ve ölmeli ve yine bir belki tam o gün, o saat ve o dakika da Preston Lancashire'da o sahile oturmalı ve Scarlett'e denk gelmeliydim. Belki bu kadar çok belkim olmamalıydı. Sorgulamaktan çok yaşamayı tercih etmeliydim. Belki de yine bir belki ve yine belki demeliyim. Belki de bütün belkileri burada bıramalıyım.Scarlett'in komutuyla ahşap sandalyeden doğrulabilmiştim. Yere bıraktığım koyu yeşil, sık fermuarlı çantamı sırtıma attığımda yol almaya hazırdım. Scarlett'in yönlendirmesiyle giriş yaptığımız kapının aksi yönde bir koridorda yürüyorduk. İlk adımlarımızı attığımızda tenha ve sessiz olan koridorda az biraz yol kat ettiğimizde çıplak duvarlara çarpan konuşma sesleri artıyordu. Fakat artan sesler halen kelimeleri ayırt edebileceğim düzeyde değildi. Ard arda içlerinin boş olduğunu gördüğüm, sınıfa benzer, kapısı ardına kadar açık birkaç odanın önünden geçtik. Sonrasında ise kapısında dikdörtgen bir bölme olan odaya geçerken aceleyle bir göz atma cesaretinde bulunmuştum. Burası diğerlerine nazaran daha resmi bir odaydı. İçeride kocaman dikdörtgen ceviz ağacından yapıldığını tahmin ettiğim bir masa ve onun ardında da ona yakışır bir büyüklükte siyah deriden bir koltuk vardı. Scarlett oraya gözlerimin takıldığını fark etmişti.
"Orası Başkan Clara Owen'ın odası pek çok kullanıldığı söylenilemez."
"Nasıl yani?"
"Clara Owen topluluğun bu semtteki temsilcisi. Bilirsin bu tarz insanlar biraz yoğun olur. Bu yüzden pek gelip gitmez."
"Anladım." dedim ve yürümeye devam ettik ama hiçbir şey anlamamıştım. Anlat demeye mecalim de yoktu doğrusu yorgun düşmüştüm. Yavaş yavaş bu yeri kavramayı, yaşadıklarımı tek bir lokma halinde boğazımı yırtarcasına mideme indirmek değil de en ufak parçalarına ayırarak, mümkünse moleküllerine falan, öyle yutmak istiyordum.
Koridordan sağa doğru döndüğümüzde on, on beş adım ilerimizde dört beş kişi ayakta bir şeyler konuşuyorlardı. Yakınlaştıkça kelimeleri çözebilir hale gelmiştim. Aynı kişiler Scarlett'i görünce başlarını onu selamlarcasına yavaşça öne eğdiler ve bir ikisi de ona önlerinden geçerken ellerini uzattılar. Scarlett onların ellerine yavaşça vururken hiç duraksamamış, diğerlerine de selamlarını aldığını belirten anlamlı bir gülücük atarak koridorda ilerlemeye devam etmişti. İnsan öbeği artık tam arkamızdaydı. Birbirlerine beni daha önce görüp görmediklerini soruyorlardı. Cevaplarını onlardan duyamasam da biliyordum.
Yaklaşık on metre sonra ise nihayet çıkış kapısına gelebilmiştik. Scarlett hızını kesmeden kapıyı iterek dışarı çıktı. Koridor boyunca etrafa alelade bir manayla bakan ela gözlerini şimdi üzerime dikmişti. Sağ elini yanağına doğru götürüp bir şey düşünüyormuş gibi kaşıdı sonra yere düşen bakışlarını kaldırıp konuşmaya başladı.
"Telefonun falan var mı?"
"Evet var ama Türkiye'yi aramak biraz sıkıntı oluyor."
"Anlaşıldı. Birkaç yere daha uğramamız gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasíaDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...