İşte böyle iyileşmiyor. O da haklı nasıl hemen iyileşsin ki kıçı kırık grip bile en az bir hafta sürmeden gidemiyor. İlaç al ya da alma pek fark etmiyor. Hoş bende grip bile bir ay sürer. Kış ayları geldiğinde hiç sektirmez senede bir kere uğramadan gidemez. Önce hafiften bir burunlarımı doldurur, öyle ki peçetesiz on adım yürütmez. Bir gün sonra ise hapşırığı başlar. Benim hapşırıklarım sevmelerim kadar abartılı düşün. Yıldızları saydırır bana bu grip. Bu yıldızları da ben hep çizgi filmlerde olan abartılı efektlerden biri olarak düşünürdüm çocukluğumda. Aklımın erdiği zamanlardaki ilk hapşırığımda fark ettim ki hiç de abartılı bir efektten ibaret değilmiş o yıldızlar. Belki sadece bir yuvarlak oluşturup halaya kalkmadıklarını söyleyebilirim başımda o kadar.
Neyse sonra, ki bu sonra yaklaşık dört günden ibaret. Kuru bir öksürük gelir boğazıma yerleşir. Hafif ateşte ondan eksik kalmaz tabi gözleri yakar ve sürekli uykuluymuş hissi verir. Sonra o ateş gider kuru öksürük kalır boğazda. İşte o üç hafta kadar sürer. Tam geçiyor işte geçti dersin ertesi gün ummadığın bir anda yeniden başlar. Antibiyotikler, vitaminler, nane limonlar, ballı zencefiller, sıcak çorbalar, amuda kalkmalar, mum duruşu yapmalar fayda etmez. O öksürük üç hafta kalır orada. Yoksa sen o kuru öksürük müsün?
Ben seni anca gribe benzettim bak. Ya da o kuru öksürüğe. Ölümcül hastalıklardan biri değil en azından şükret. Ya da ben edeyim ondan. Kaç üç hafta bekledik ama geçmedi bizim grip. Seni diğer hastalıklardan birine benzetip klişe biri olmaktan çekiniyorum şu an. Vakti zamanında orjinal olarak adlandırılan biri için hiç hoş değil klişe lafıyla anılmak da ondan. Ama itiraf etmeliyim ki benim de katıldığım klişeler var maalesef. Katılmadıklarım da.
Mesela halk arasında aşk nedir diye yüz kişiye sorsan doksanı şu tanımı yapar: Aşk hastalık gibi bir şey. İşte buna katılmıyorum sevgili halkım. Oradaki "gibi" size, bize, sana, bana fazla. Atın gitsin şu "gibi" leri. Aşkınızı ve genelde kötü sonla biten aşkınızı, yaşadığınız kişiye yine de her koşulda ayıp olmasın diye düşünüp "gibi" diye tasvir ettiğinizde hepimiz biliyoruz kibarlık ettiğinizi. Deyin artık, çok uzatmayın şu üç harflik şeyin tanıtımını: Hastalıktır deyin geçsin. O sonundaki "tır" ı da mutlaka ekleyin ama bu hastalığı tanıdığınızı sizi de vurup geçtiğini söylemekten çekinmeyin. Ukalalık da edin hiç çekinmeden. O, karşınızdaki yüzde onluk kesime. O kesimde bütün işi hormonlara bağlayanlar olur hiç şüphesiz. Feromon, oksitosin, dopamin, endorfin ve daha sonu "n" ile biten hangi zıkkım hormon varsa alayını söyleyeceklerdir onlar. İçlerinden birisi illa çıkar ukala ukala izlediği o Hollywood filmindeki repliği yapıştırırsa suratınıza:
Kevin: Peki ya aşk?
John: Çok abartılıyor. Biyokimyasal açıdan, çok miktarda çikolata yemekten farksız.Ona tüm bilgiçliğinizi taslayarak "Sen ne anlarsın ki?" diyebilirsiniz. Ya da çikolatadan, çikolataya fark var da olur. Ben test ettim çünkü o işler çikolatayla olmuyor. Siz demezseniz yüzde doksanlık klişelerle dolu olan canım kesim, ben derim hepinizin yerine. Ama siz deyin be ne olur siz deyin! Hatta çıksın altmışlarının sonlarında tombiş, uzun mantolu, yöresel diye kafasından eşarbını eksik etmeyen bir teyze, alsın şu hormonlardan bahseden aykırı, dik başlı delikanlıyı. Henüz on sekiz yaşındayken yaşadığı ilk aşkını anlatsın bağıra çağıra. Başka biriyle evlendiğini de. O evlendiğinden üç çocuk yaptığından, onlardan da on tane torunu olduğundan, sabah akşam çikolata yediğinden bahsetsin biraz. Sürmelik çikolatanın dibini tatlı kaşığıyla sıyırdığından bahsetsin ve sonunda hiç aşk tadı alamadığından. Sonra o başından eksik etmediği eşarbını çıkarıp savursun o delikanlıya. "Bu saçlar bile beyazladı oğlum."desin "Ama o aklımdan çıkmadı." Abartsın biraz adı abartmaksa. Dolasın eşarbı delikanlının boğazına sıksın nefesini bir güzel. Çırpınsın delikanlı, ayaklarını yerlere rap rap vura vura hem de. "Ölüyorum." desin "Ölüyorum." o bir santim buhu bile oluşturamayacak kadar nefesiyle. İşte tam o anda milli teyzemiz çeksin eşarbını delikanlının boğazından. Delikanlı hayıflansın: "Ne yapıyorsun teyze. Ölüyordum." desin. Teyzem de geçsin karşısına: "Sen ölüyordun oğlum. Ben öldüm. Ruhum öldü. Her gün biraz daha, bir gün daha ölüyorum." desin. Çekinmesin söylesin bunu, arkasında ben varım. Yüzde doksan var. Biz varız be Teyze konuş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasyDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...