Bazı şeyleri değiştirebilmek için geçmişe gitmeye gerek kalmamalı. Bazı şeylerin telafisi mümkün olmalı. Hatta her şeyin telafisi mümkün olmalı. Bir şekilde değiştirebilmeliyiz her şeyi. Çünkü bazen sadece, bazı şeyler bu şekilde hayatımızda yer alabilir. Mesela adını bilmediğimiz, sesini duymadığımız biri seneler boyu bir şeyi çok istemiş, bunun üzerine bütün yaşamını harcamış ve sonunda aslında o kafasında büyüttüğü şeyi o kadar da çok istemediğini keşfetmiş olabilir. Silip atabilmeli ona harcadığı tüm vakti. Yeniden başlamalı, bambaşka bir şeye yeniden tutunmalı, her seferinde daha bir hırsla devam etmeli gerçekten kendini mutlu hissedene dek bir daha ve bir daha. Bu yüzden insanların sonsuz ömürleri olmalı bana kalırsa. Tekrar tekrar başlama kuvvetini buradan almalıyız, affetmenin rahatlığını da. Çünkü bir diğer sefere affetmeyebiliriz. Benim bahsettiğim şey geriye dönüp yaşamak istemediklerimizi değiştirmek ya da kırmızı teli kesmişken mavi teli kesmek değil. Bahsettiğim, mavi telleri de kesecek zamanımızın olması. Yeniden başlamaya korkmamak gibi bir şey. Hoş, geriye dönelim sana yukarıdan torpil var deseler reddetmeyeceğim muhakkak. Ama şu bütün hataları yapabildiğim ve yeniden başlama kuvvetini bulabildiğim bir versiyondan teklif gelirse kesinlikle onu tercih ederdim.
Mesela önümüzde bir milyon yıl olsa birazını benimle geçirmek isterdin. Seni mutlu hissettirmesem de tekrardan deneyebilirdik o zaman. Söylediğim kötü sözler için pişman olduğumu söylesem biraz başının etini yesem baştan başlayabilirdik. Korkmazdın o zaman affetmekten çünkü en fazla bir milyon eksi bilmem kaç yıldan, bilmem kaç yıl kalırdı.
Affetmek veya yeniden başlamak bence bu yüzden zor. Zaman kısıtlı, risk büyük. Ve insan mutlu geçirmek istiyor bu kısıtlı zamanı. 70-80 sene nerede, bir milyon yıl nerede. Böyle olunca insan ne affedecek cesareti bulabiliyor kendinde ne de yeniden başlama kuvvetini. Riske edeceğin şeyler benden kıymetli, hatta belki senden bile kıymetli kim bilir! Bu yüzden beni affedeceğini hiç düşünmedim. Bir milyon yılın olsa düşünürdüm ama yalan yok ve yine bir milyon yılım olsa hepsini seninle geçirmek isterdim. Fakat bunların hepsi safsata, nacizane mini mini hayaller. Gerçeklere gelirsek o günlerde birini sevmeye çalışıyordum. Malum ortalama 70-80 senem vardı ve bu seneleri beni sevemeyecek biri için üzülerek geçirmek anlamsız olurdu.
Yıllarca bana öğretilen şeylerden biri gösterilen bir çabanın eninde sonunda hükümsüz kalmayacağı idi. O, yüzümü öyle şefkatle sevmişti ki yeterince çabaladığımda onu da en az seni sevdiğim kadar sevebileceğime inanıyordum. Hatta ve hatta daha fazlası bile olabilirdi. Netice de ilk kez birisi bana bir şeyler hissediyordu. Kötü denilebilecek hiçbir huyu da yoktu üstelik. İyi de anlaşıyorduk, aynı şeylere gülebiliyorduk, beraber geçirdiğimiz her vakitte birbirimizden hoşnuttuk, hissedebiliyordum. Neredeyse mükemmel bir çift olabilirdik. Ama işte neredeyse...
Onda eksik bir şeyler arıyordum uyumak için kanepeye uzandığımda. Bulduğum söylenemezdi belki bulsam ona aşık olmak için kendimi bu kadar zorlamazdım. O günlerde henüz onda aşkı bulamasam da bir çok şeyi bulmuştum. Şimdilik o kadarı da yeterdi, hatta artardı bile.
İlerleyen günlerde hemen hemen her şey rayına oturmuştu. Gündüzleri Arthur ile bilgi işlem merkezindeki eğitimlerimize devam ediyorduk. Elbette alanlarımız ve aldığımız eğitimler farklıydı. Günden güne kendimi daha çok oraya ait hissetmeye başlamıştım. Ama henüz verilecek görevlere hazır olmadığımız söyleniyordu. Erika'nın yetkililere yaranma çabasını izlemek epey keyifliydi. Ben sallam süllem ortalıkta gezinirken, o aldığımız her eğitimden sonra eğitmenin başına çöküyordu. Kimi eğitmen onun bu hırsını taktir edip çabasına ortak olurken kimileri de onu başından savmak için kaba davranmayı tercih ediyordu. Hatta bazen ona kaba davranılmasına üzülüyordum ancak bu üzüntü pek kısa sürüyor, o bir şekilde kendine duyulan bu üzüntüyü kızgınlığa çevirebiliyordu. Hızlı hızlı kapı çarpmaları, pek başarılı sayılamayacağım bazı eğitimlerdeki alaycı gülümsemesi vesaire beni kendinden uzaklaştırmayı başarıyordu. Aslında uzaklaştırmaya çalışması doğru bir tespit olamaz. Çünkü herhangi bir anda aramızdaki mesafenin azaldığını hissetmedim. Nasıl olur da iki kişi her gün aynı alanı paylaşır ve diyalog kuramaz diye düşünüyorsan bu kez haklı değilsin. Konu Erika ise onunla bir şey konuşulmaz. Bu yüzden eğitim kısmı benim için sıkıcıydı. Aynı zamanda pek de girişken biri olmamam yüzünden. Akşamları Riley, Scarlett ve Arthur ile geçiyordum. Hipnoz seansı sonrasındaki ilk günlerde Scarlett bana oldukça tepkiliydi. Yaptığım en iyi esprilere burun kıvırıyor, boşluğumu yakaladığı her anda ise laf sokmaya çalışıyordu. Her gün beraberce şehrin farklı bir yerine gidiyorduk. Bazen bizim için ayrılan misafirhane de çoğunlukla ise Riley de kalıyorduk.
O günden sonra senden hiç laf açılmamıştı. Oğuz'u da senden bahsetmemesi gerektiği konusunda uyarmıştım. Uyarı konusunda oldukça hassastı seni sorduğum zamanlarda dahi lafı bir şekilde bambaşka yerlere çekip sorularımı yanıtsız bırakmayı başarabiliyordu.
Sana gelirsek, sanıyorum ki ya da sanıyordum ki o günlerde beni pek umursamıyordun. Ben kendimi senden çektikçe sende adımlarını hızlıca geriye aldın. Önceleri her gün saatler süren mesajlaşmaların arası gittikçe azalmıştı. Yani mantık çerçevesiyle bakarsak her şey yolundaydı.
Eğitimlerin teorik kısmını bitirmiştik. Artık sözde işi pratiğe dökme zamanı gelmişti. İlk saha görevimiz gecenin bir yarısıydı. Göreve çıkmadan önce ikimize de üzerimize yapışan kalın yüzeyli bir tulum verilmişti. Tulum öyle dardı ki kendimi çıplak kalmış gibi hissediyordum. Son zamanlardaki çalışmalarla biraz kaslansam da bu kıyafet cılız vücudumu ön plana çıkarmayı başarıyordu. Erika beni öyle görünce alay eder gibi gülümsedi.
Tulumu giydiğimde hafifliği dikkatimi çekmişti. Neredeyse üstümde hiçbir şey yokmuş gibi hissediyordum. Rengi lacivert ve siyah arasında gidip geliyordu sanki. O kadar hafif bir kıyafetti ki varlığına kendimi ikna etmek için bir elimle koluma dokundum ve hemen geri çektim. Korkmuştum sanki ikinci bir derim vardı ve ona dokunuyordum. Bu inceliğiyle alakalı bir durum değildi. Kumaşın dokusu öyle farklı ve ılıktı ki insan derisine dokunmuş hissi veriyordu. Göreve çıkmadan önce yapılan açıklamalardan biri de bu kıyafetle ilgiliydi. Üzerimizdeki tulumun dar olması etrafta dolaşırken kıyafetlerimizin normal insanlara değmemesini sağlamak içindi. İnsan cildini andıran bu kumaş ise onlara kalabalık içinde istemeden dokunmak zorunda kaldığımızda kıyafet ya da bir cisim değilde normal bir insan hissi vermek için.
O gün kıyafetleri de dağıttıktan sonra bir adres verdiler ve oraya gece saat ikide yalnız gitmem gerektiğini söylediler, Erika'ya da aynısını. Gece buluşma vakti geldiğinde yeni kıyafetimi üzerime geçirip verilen adrese doğru yola çıktım. Göreve çağırmışlardı adresi de belirtmişlerdi ama ne yapmam gerektiğini söylememişlerdi. Öylece bir bilinmez geceye doğru yürüyordum. Sokaklar sessizdi, gece serinliğini dibine kadar hissettiren rüzgar ara sıra saçlarımı da dağıtıyordu. İki sokak ötede sarhoş olduğu kıpkırmızı burnundan belli olan bir yeni yetme ağaç dibine kusmaya çalışıyordu. Belirtilen yer gündüzleri oldukça kalabalık olan bir caddeydi. Ancak o saatte tek tük geçen arabalar ve birbirine tutunarak evlerine gitmeye çalışan sarhoşlardan başka kimse yoktu. Bu durum rahat rahat hareket etmeme imkan sağlıyordu. Saat tam ikiye geldiğinde Erika da görev alanına gelmişti.
"Eee ne işimiz var burada?" diye sordu yaklaşık on dakikalık susma yeminini bozarak. Bilmiyordum sadece bekleyerek bu geceyi sona erdireceksem buna razıydım. Yaklaşık yarım saat kadar ayakta dikildikten sonra kaldırımın dibine çökmeye karar verdim. Hiçbir şey olmuyordu ve bu ne tip bir görevse sadece ikimiz oradaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasyDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...