Normal bir zamanda Robert'in tebriğinin benim üzerimdeki baskıyı alıp götürmesi, içmesi, sömürmesi beklenirdi. Yani en azından ben kendimden bunu beklerdim. Fakat çoğu zaman, çoğu yerde, çoğu kişide ve çoğu ile nitelendirilebilecek olan her şeyde olduğu gibi bunda da yanılmıştım. Üzerimdeki stres, baskı adına her ne dersen de gram azalmamıştı. Gümüş renkli kapı kulbunu hemen aşağı doğru asıldım fakat kapı aralanmamıştı. Üst üste birkaç defa daha aynı şeyi, şiddetini arttırarak yinelediğimde Robet konuşmaya başladı.
"Henüz değil Özgür. Beklememiz gerek."
"Yine neyi bekliyoruz. Hani bu bir yarıştı. Ben hiçbir yarışmada yarışmacıların bir şeyleri beklediğini görmedim."
İster istemez huysuzlanmıştım. Etapların her birinin sandığımdan daha zorlayıcı olması olması bunda etkiliydi. Artık bir an önce ne olacaksa olsun istiyordum. Robert'ta aklımı okumuşcasına dediklerime cevap verdi.
"Biliyorum senin için uzun bir gündü. Ama inan bana tüm bunlara değecek sonuçları elde edeceksin. Sadece biraz daha sabretmelisin. Bu sandığın yarışlardan değil. Her şey en şeffaf bir biçimde değerlendiriliyor. Bundan emin olabilirsin."
Her şeyin onun dediği gibi olumlu ya da olumsuz sonuçla bir kaç saat sonra bitebilme ihtimali beni az da olsa yumuşatmıştı. Beklemem gerekiyorsa bekleyecektim. Ki ben beklemem gerekmeyen zamanlarda, beklemem gerekmeyen insanları beklemiş biriyim. Hem de yorulmadan. Hem de usanmadan. Hem de gelmeyeceğini adım gibi bile bile. Görüldüğü gibi birçok boş şeyi en iyi ben bilirim. Tabi ki beklemeyi de.
Kapı kulbundan huzursuzlukla ellerimi ayırıp etrafa bakındım. Ryan'la yine göz göze gelmiştik. O sırtını duvara dayamış, kollarını da göğsünün üzerine bağlamıştı. Bakışlarıyla bana Erika'yı gösterdi. Erika hala bıraktığım yerdeydi. Karar vermek onun için yine bir önceki etaptaki gibi zor olacağa benziyordu. Ryan'nın aldığı pozsiyona geçerek sırtımı duvara dayayıp rahatsız edici gözlerle Erika'ya döndüm yüzümü. Hangimizin yaptığını tekrarlayacaktı ya da yeni bir yöntem mi arıyordu kendine merak ediyordum. Gözlerin üzerinde olduğunu fark edince Erika daha da gerilmişti. Fakat hala yerinden kımıldamıyordu. En sonunda Ryan dayanamayıp ona doğru bağırmaya başladı.
"Hadi ama tüm gün burada seni bekleyecek halimiz yok." Genç kız sinirlenmişti. Başını iki yana seri hamlelerle savurarak koşmaya başladı. Işıkların hizasına geldiğinde uzun bir sıçrayış yaparak karşıya geçti. Bunu yapmakla gerçek rakibini seçmiş gibiydi ve o muhteşem seçim Ryan'dan yanaydı.Erika da başarıyla bu bölümü bitirmişti. Yani kızartılmadan bitirebilmek başarı sayıldıysa. Ortalıkta diskalifiye benzeri bir şey görünmüyordu. Genç kızın birkaç dakika önceki tedirgin halinden artık eser yoktu. Kendinle gurur duyuyordu. Erika kapı kulbunu gayet sakin bir şekilde aşağı indirdi.
"Artık sen de kapını açabilirsin." Robert'ın uyarısıyla orada neden beklediğimi hatırlayarak kapıyı aralamıştım.
Çok kalabalık bir ortamla baş başaydım. Kapı açılır açılmaz bakışlar bana dönmüştü. Yani en azından ben öyle düşünüyordum. Burasının tam olarak nasıl bir yer olduğunu anlayabilmek için etrafıma bakındığımda Ryan ve Erika'nın da o odanın içinde olduğunu fark etmiştim. Böyle bir yerle karşılaşmayı kuşkusuz hiç birimiz beklemiyorduk. Ters köşe olmuştuk ve onlarca göz bir anlığına bize dönmüştü. Sıradan karşılaşmalardan birini yaparmış gibi gülümsemeye çalışıyordum. Erika her zaman ki gibi somurtuyor, Ryan da tepkisizce orada dikiliyordu. Anlık yüzümüze dönen gözlerden birkaç saniye sonrasında her şey rutinine dönmüştü. İnsanların bazıları yemeklerini yemeye, kimisi ise çayını kahvesini yudumlayarak sohbetine kaldığı yerden devam ediyordu. Masalara oturan, kalkan insanlar, garsonlar ortalıkta tamamıyla bir karmaşa hakimdi.
"Buraya nasıl geldik?"
"Gerçekten sorman gereken soru bu mu?"
"Sana da bir şey beğendiremiyoruz."
Robert yumuşak bir gülüşle bana karşılık verdi. Daha sonra lafa girdi.
"Gördüğün bu yerdeki insanların hepsi topluluk üyelerimizin yakınları. Bugün buraya toplanmalarına bilgi işlem timi yönetim kurulu karar verdi. Neden toplandıkları hakkında herhangi bir bilgileri yok."
"Evet, neden buradalar kısmına bir an önce geçelim de. Televizyondaki yarışma sunucularından bir farkın kalmadı gözümde."
"Sizin için buradalar tabi ki. Her birinize farklı masalarda gerçekleştirilecek görevler verildi. Birazdan görevlerinizi kurayla belirleyeceksiniz."
"Hadi o zaman neyi bekliyoruz?" Dememle Erika hareket etmeye başladı. Sol köşeye doğru ağır adımlarla yürüyordu. Orada kocaman topraktan bir çömlek vardı. Elini oraya daldırıp bordo kadife kumaştan bir torba çıkarıp karnına doğru götürdü. Üzerime doğru yürüyordu yine aynı ağır, dingin adımları kullanarak. O gelmeden saniyeler evvel Robert bilgilendirmesini sürdürdü.
"Şimdi o torbadan çekeceğin görev senin gerçekleştireceğin görev olacak. Etapta süre sınırlama bir saat. Bir saat sonunda görevini kusursuzca sonlandırdığında yazılı sıradan bir teste tutulacaksın. Neyse şuan bunlar konumuz değil önce görevini seç, ben de ona göre anlatmaya devam edeyim." Erika anca tam karşıma gelebilmişti. Bir an önce kuramı çekmem için başını torbaya doğru hızlıca eğdi. Onun emriyle hareket ederek içinde kağıtlar dolu olan torbaya daldırdım. Kağıdı alır almaz Erika, Ryan'a doğru yöneltti bakışlarını. Şimdi de ağır ağır ona doğru gidiyordu.
"Kağıdını araladığın an süren başlayacak o yüzden kağıdı açmadan önce söyleyeceklerimi dikkatle dinlemelisin." yavaşça başımı ileri geri salladım ve Robert devam etti.
"Öncelikle bu odanın tamamındaki insanlar topluluk üyelerinin senin benim gibi olmayan yakınları. Seni göremezler bu konu da rahat ol. Ama hissedebilirler. Onlarda uzun zaman Toprak Adamlar'la yaşadılar hatta bir çoğu hala yaşıyorlar. Görevi gerçekleştirirken yapacağın en ufak bir yanlış fark edilmeni sağlayacaktır bu yüzden çok ama çok dikkatli olmalısın. Nefesine ve adımlarına önem göstermelisin. Kalabalığın avantajları ve dezavantajları mevcut. Adımlarının sesini, nefesinin sıcaklığımı bir başkasınınkine rahatlıkla katabilirsin. Ya da katamaz ve çabucak yakalanırsın. Burada jüri onlar. Fakat jüri olduklarından haberdar değiller."
"Anlıyorum." Dedim fısıltıyla. O da devam etti.
"Masalar numaralandırılmış durumda. Ve görevin bu masalarla ilgili bir şey olacak. Masa numaraları peçeteliklerde yazılı. Dikkatli bakarsan onları görebilirsin. Yalnız şunu da belirtmeliyim en ufak bir hata bu timden senin gidiş biletini keser. Senden ricam süreni iyi kullanman, acele edilecek bir şey yok. Ve gözlemle her şeyi."
"Denerim." Artık bu etap hakkında bilmem gerekenleri biliyordum. Dörde katlamış kura kağıdını araladım."
"Süren başladı Özgür."
Görevde şunlar yazıyordu. 'Üç numaralı masanın altındaki banklotu al ve yerine dön.'
Üç numaralı masaya çoktan doğrultmuştum bakışlarımı. Tam beş kişi o masada oturuyordu. Güzel talihim yine bana en kalabalık masayı seçtirmeyi başarmış diye düşünerek diğer masaların etrafında kaçar kişi olduğunu saymaya başladım. Yedi masa içerisinde beş kişi oturulan tek masa benimdi. Diğerlerinde oturanlar ikili, üçlü, dörtlü olarak konumlanmışlardı. Olduğum yerde eğilerek masanın altında göz gezdirdim. Fakat masanın koyu renkli olmasının etkisiyle hiçbir şey fark edilemiyordu. Onlara yaklaşmam gerekecekti fakat doğru zamanı kollamalıydım. Erika ve Ryan'ın görevlerini anlamak için etrafıma bakındım. Erika yine huzursuz görünüyordu. Ryan ise çoktan beş numaralı masaya doğru yürümeye başlamıştı. Adımlarını gürültüye sığınarak hızlı ve dikkatsizce atıyordu. Fark edilmesi an meselesiydi. Görevli garsonla duvarın dibinde bir kere göğüs göğüse geldiler. Ryan nefesini tutup tüm bedenini duvara yapıştırdı. Zor da olsa garsonu atlatmayı başarmıştı. Bu olaydan sonra seri adımlarına son verdi. Artık daha yumuşak ve ciddi hamleler yapmaya karar vermişti belli ki. Görevli olduğu masa da üç kişi oturuyordu. Ryan her birinin suratlarını dikkatlice inceledi. Yaşlı, top sakallı, kilolu sayılabilecek altmış yaşlarındaki adamın sağ tarafında bir kahve fincanı duruyordu. Yanında bir de metal kaşık. Adam bakışlarını ters yöne doğrulttuğunda, Ryan o metal kaşığa doğru elini uzatmıştı. Adam birden başını çevirip fincanının avuçlarının arasına aldı. Ryan ani bir refleksle son anda geri çekilmişti. Stresi olası bir yakalanmanın teğet geçmesiyle ancak normal sayılabilecek bir seviyeye yükselmişti. Huzursuzca alnını kaşıdı. Cesaretini topladığında fincan altlığında duran kaşığı tek hamlede avuçlarının arasına aldı. Görevinin tamamlandığını düşünerek onun adına seviniyordum. Yaşlı adam minik minik yudumladığı fincanı masaya tekrar bırakır bırakmaz Ryan elindeki çay kaşığını fincanın tepesinden içine girecek şekilde bırakmaya çalışırken yaşlı adam onu bileğinden yakaladı. Ona bakıyordu. Fısıldayarak:
"Evlat etrafımda dolanarak ne yapmaya çalışıyorsun?"
Ryan şaşırmıştı. Adamın onu gördüğünü düşünerek kafasının iki yana salladı. Fakat adam sandığımın aksine onu görmüyordu.
"Evet evlat cevap bekliyorum."
"Hiç efendim. Sadece bir antremandı." Adam yavaşça Ryan'ın bileğini bıraktı. Masadakiler hariç hiç kimse aralarında geçen konuşmaları fark etmemişti.
"Sanırım senin için iyi bir antreman olmadı. İstersen şimdi kaybol da ben de kahvemi içmeye devam edeyim.
Ryan'ın omuzları yenilginin ağırlığına dayanamayarak aşağı düşmüştü. Umutsuzca hareket ettiği yere gelip sırtını duvara yaslayarak oturdu. Hışımla kulaklığını çıkardı ve başını önüne eğdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK ADAMLAR
FantasiDikkat! Toprak Adam kitabını okumadan bu kitaba başlamanız tavsiye edilmez. Zira bazı olaylar, kişiler, durumlar serinin ilk kitabıyla bağlantılıdır. Toprak Adamlar, Adolf Hitler Almanya'sı zamanında üstün insan deneylerinin bir üst düzeye aktarı...