Buğlem cevap vermeden odadan çıktı. Ne olursa olsun o mezarlığa gidecekti. Gidecekti ve Yusuf'un dan özür dileyecekti.
Elinde ki tepsiyi mutfağa bıraktıktan sonra kadınların odasına girdi. Çalışanlar akşam yemeği için sofrayı kuruyorlardı. Yemekler yenilip çaylar içildikten sonra herkes odasına çekildi. Buğlem bir başına kalmıştı bu odada. Buğlem odasına gitek istemiyordu. Keşke hiç gitmeseydi o odaya. Ama gitmek zorundaydı.
Odanın kapısının önüne geldi. Kapının kulpunu tuttu. Ayakları geri geri gidiyordu. Keşke şimdi bir olay olsaydı ve ben bu odaya girmeseydim diye düşünürken duyduğu sesle bir anda irkildi.
'Odaya girmek istemiyorsun sanırım. İki saattir kulpu tuttuğuna göre. Ama girseydin. Ben odada değildim.'
Aslında bir yandan doğruydu. Kocasını görmemek için girmiyordu odaya. Ama bunu ona söylemek istemedi.
'Yok seninle ilgili dğeildi. Benim uykum yok oturmak istiyordum ama herkes yatmaya gidince oturmadım.'
'Madem oturmak istiyorsun gel oturalım'
Berat ağa karısının elinden tutup çekti. Mutfağın önüne geldiklerinde durdu. Buğlem bulundukları yere baktığında hayal kırıklığına uğradı. Mutfakta oturmak en son isteyeceği şeydi.
'Bize limonata doldursana içelim'
Kocasının ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordu. Önce oturalım demişti. Şİmdi mutfağa getirmiş limonata istiyordu. Mutfak dolabını açıp içinden iki tane bardak çıkardı. Buzdolabından limonatayıda çıkardıktan sonra dolduracağı sırada kocası durdurdu.
'O bardaklar küçük. Daha büyük bardak çıkar.'
Kocasının sözünü dinleyip dolaptan iki tane büyük bardak çıkarıp limonataları doldurdu. Limonataları eline aldı. Berat ağa mutfaktan çıkarken oda peşinden talip etti. İki eli de dolu olduğu için kocası elini tutamıyordu ve bu Buğlemi mutlu etmeye yetmişti.
Beraber konağın avlusuna çıktılar. Berat ağa konağın arka tarafına ilerleyince Buğlem artık merak ediyordu. Nereye gidiyorlardı. Kaç gündür bu konaktaydı ama bir kez bile arka tarafa bakmamıştı. Sonunda oturacakları yere geldiklerinde Buğlem'in şaşkınlıktan dili tutulmak üzereydi. Sıra sıra özenle dizilmiş rengarenk bir gül bahçesi vardı. Kocası yanından ayrılıp ileride duran düğmeyi açınca bahçenin ışıkları açıldı. Artık daha net seçebiliyordu. Burayı daha önceden fark etmiş olsaydı kesinlikle sürekli bu bahçede otururdu.
Güllerin tam ortasında özenle dizilmiş minderler vardı. Minderlerin ortasında ise çok küçük bir masa vardı. Berat ağa minderlerin birine oturduğunda Buğlem'de elinde ki limonataları masaya koyup kocasının yanına oturdu. Hala ağzı açık bir şekilde bahçeye bakıyordu. Burayı yaptırmak için birini tuttuklarını düşünüyordu. Zİra herkesin harcı değildi.
'Emine yengem yaptı burayı'
'Ben daha önce bir tane bahçesine gitmiştim yengenin. Oralarda çok güzeldi ama burası mükemmel'
'Bahçelerine çok özen gösterir yengem. Ama tabi burada yaşadığı için buraya daha çok özen gösteriyor. Ve buranın onda ki anısı farklı.'
'Gerçekten mi. Çok merak ettim anlatsana'
'Aslında öyle anlatılacak bir şey değil. Amcamla birbirlerini ilk burada görmüşler. Tabi o zamanlar burası bahçe değil. Toprakmış. Bİr kaç tane ağaç varmış. Annem ilk evlendiğinde ailesi yemeğe gelmiş bu konağa. Tabi annem yeni gelin. Heveslenmiş. Kız kardeşini konağı gezdirmeye çıkarmış. Bu bahçeye geldiklerinde içerden anneme seslenmişler annemde kardeşini burada bırakıp konaın içine koşmuş. Tabi o sırada amcam gelince birbirlerini görmüşler.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miras Kavlettiler (DÜZENLENİYOR...)
General FictionDüğün günü sevdiği adamın ölmesi üzerine kayınbiraderiyle evlendirilimişti Buğlem. Hayatının bittiğini düşünüyordu. Artık yarını yoktu onun, geleceği yoktu. Sadece dünler vardı onun için ve daha önceleri. Kalbinde ise sadece sevdiği adam olacaktı...