Buğlem sanki o anlara geri dönmüştü. Sanki Yusuf karşısındaydı. Elini uzatsa elini tutabilecek gibiydi. Ama hayal bittiğinde Yusuf'ta gitmişti. Şimdi yanında dğeildi, yine bırakıp gitmişti sevdiği. Gözünden bir damla yaş düştü.
Emine yenge Buğlem'in ağladığını görünce sıkıca sarıldı ona. İşte olmaması gereken olmuştu. Ağlatmıştı kızı. Ve vicdan azabı çekiyordu. Buğlem hiç ağlamasın hep gülsün istiyordu ama kendisi ağlatmıştı.
Odanın kapısının açılma sesini duyunca Buğlem Emine yengeden ayrılıp elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Gelen Fatma anneydi. Fatma anne karşısında ağlayan gelinini görünce kaşlarını çattı.
'neden ağlıyorsun Buğlem'
Buğlem cevap verecekken boğazından kaçan bir hıçkırık buna engel oldu. Emine yenge de farkedince araya girmek istedi.
'Yusuf hakkında konuşuyordukta Buğlem ona üzüldü.'
Fatma anne oğlunun adını duyunca gözleri doldu. Gece gündüz içini yakan ateş bir kez daha düşmüştü yüreğine. Bİr kez daha acıtmıştı kalbini. Geliniyle bu konuda son kez konuşmak istiyordu. Onu toparlamak istiyordu ama kendisi nasıl toparlanacaktı işte onu bilmiyordu. Gelininin yanına geçip oturdu.
'Bak kızım. Biliyorum Yusuf'u çok seviyordun, hala da seviyorsun. Yusuf'ta seni çok seviyordu. Bunu hepimiz biliyorduk. Ama kabullenmen gereken bir şey var. Artık Yusuf yok. Oğlum artık bu dünyada yok. Ve sen Berat'la evlisin. Sen bu aşiretin gelinağasısın. Güçlü olmalısın.'
Buğlem sadece kafasını sallamakla yetindi. Başka söyleyecek bir şey bulamıyordu. Enerjisi çekilmişti sanki.
Fatma anne gelinine sarıldı. Imkansızı istediğinin o da farkındaydı. Gelininin sevdasının ne kadar büyük olduğunu oda biliyordu ama elden ne gelirdi. En iyisi konuyu değiştirmekti. Zaten Buğleme bazı sorumluluklar vermenin zamanı gelmişti. Gelinini kollarından ayırdı.
'Bak şimdi Buğlem. Biliyorsun sen artık bu evin gelinisin. O yüzden bazı görevlerimi sana devretmek istiyorum. Biliyorsun evimizde zaten bir kaç tane çalışan var. Senden istediğim onlara yardım etmen. Yardım derken çamaşır bulaşık gibi değil. Sadece sofraların düzeniyle ilgileneceksin, evin temizliğini kontrol edeceksin.'
'Tamam Fatma anne'
'Ve Fatma anne demek yok sadece anne diyeceksin'
Konuşmaları bittiğinde hepsi birden kahvaltı sofrasına oturdular. Yemeğe başladıkları anda kimseden çıt çıkmıyordu. Bu evin geleneklerinden biriydi. Sofrada kimse konuşmazdı.
Yemekten sonra herkes kendi yerine geçip oturdu. Fatma anne hala sabah Buğlemin gözyaşlarının etkisindeydi. Aslında şimdi yapmak istediği bir şey vardı ama öncesinde bu konuyu oğluyla konuşması gerekiyordu. Sessizce oturduğu yerden kalkıp odadan çıktı. Önce erkeklerin oturma odasına baktı. Oğlunu göremeyince çalışma odasına doğru ilerledi. Kapıyı çaldıktan sonra içeriye girdi.
Berat ağa kapının açılma sesiyle irkildi. Kahve için çok erkendi ve gelenin kim olduğunu merak etmişti. Kafasını kaldırıp annesini görünce ayağa kalktı. Annesi odada ki kanepeye geçip oturdu ve oğlunu da yanına çağırdı.
'Berat ben diyorum ki biz bugün abinin mezarına gidelim'
Berat ağa annesinin sözlerinden sonra gitmemek için bir mazeret uydurması gerektiğini düşündü. Zİra kendisi her gün o mezarlığa gidiyordu ama kapısından girdikten sonra bir adım bile atamıyordu. Artık cesareti kalmamıştı. Gİtmek istemiyordu.
'Benim bugün yapmam gereken çok işim var anne siz gidin'
Fatma anne başka bir şey söylemedi. İstediği zaten izin almak ve gelinini mezarlığa götürmekti. Direkt Buğlem için izin istememiş olsada çoğul ek kullanarak herkesi kast etmişti ve giderlerse oğlunun bir şey demeyeceğini düşünüyordu. Oturduğu kanepeden kalktı. Odadan çıkacağı sırada duyduğu ses ile geri döndü.
'Anne Buğlem'i götürme'
İşte duymak istemediği cümle oğlunun ağzından dökülmüştü. Nedenini soramadı. Sonuçta oğlunun izni olmadan götüremezdi Buğlemi. Odadan çıkıp gitti.
Berat ağa neden bir anda böyle bir şey söylediğini bilmiyordu. Ama sadece karısının oraya gitmesini istemiyordu. Kıskanıyor muydu abisinden. Bunu düşündü. Ama fazla düşünmesine gerek kalmadan cevabını verdi. Kesinlikle kıskanmıyordu karısını. Ama yinede gitmesini istemiyordu. Berat ağa bir kere bile girip konuşamamışken abisiyle şimdi karısının girip konuşmasını istemiyordu. Buğlemin de kendisi gibi o mezarlığa giremeyp konuşmamasını istiyordu. Belki bencillik ediyordu ama kendisine suç ortağı arıyordu bu konuda. Haksız olduğunun da farkındaydı. Ortada suçlanacak biri varsa o kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu. Çünkü karısı hiç bir zaman abisine ihanet etmek istememişti.
Saat öğleyi geçmişti. Buğlem artık can sıkıntısından patlamak üzereydi. Bu evde bir tane kendi yaşına uygun, sohbet edip dertlerini anlatabileceği kimse yoktu. Zaman geçirecek bir meşgalesi bile yoktu. Başında ki yazmanın ucunda ki oyalarla oynamaya başladı. Zaten bu zamana kadar yaptığı en büyük hobi yazma kenarı işlemekti. Ve burada kenarı işlenecek bir yazması yoktu. Keşke bir kaç tane getirseydim diye geçirdi içinden. Yada en kısa zamanda çıkıp bir kaç tane almalıydı.
Fatma anne ve Emine yenge hazırlanmış bir şekilde odaya girince Buğlem meraklı gözlerle onlara baktı. Dışarıya çıkacaklar belliydi.
'Biz çarşıya gidiyoruz bir şey istiyor musun'
Aslında Fatma annesinden yazma isteyebilirdi. Ama nasıl isteyeceğini bilmiyordu.
'Yok. Teşekkür ederim'
Başka bir şey diyemedi. Utanmıştı. En iyisi daha sona kendisi çıkıp alırdı yada evde ki çalışanlardan isterdi. Şimdi evde kimse kalmamıştı. Fatma anne evdeyken en azından onları dinliyordu ve zaman birazda olsa geçiyordu. Şimdi hiç geçmeyecekti. Mutfağa girip yemek yapmayı düşündü ama öğle yemeğini yeni yemişlerdi. Saat daha çok erkendi.
Sıkılarak geçirdiği iki saatin ardından odanın kapısının açılmasıyla kayınvalidesinin geldiğini düşündü ve oturuşunu düzeltti. Gelene baktığında kocasını görmesiyle hayal kırıklığına uğradı.
'Gelin ağam evde yalnız mı kalmış'
'Evet evde yalnız kaldım.'
'Kendine bir uğraş bulmalısın. Yoksa sabahtan akşama kadar evde canın sıkılır.'
'Benim yapabileceğim bir şey yokki. Yani öyle pek fazla hobim yoktur. Tek yapabildiğim şey iğne oyası ona da yazmam yok'
'Ben çarşıya götürürdüm seni ama bugün annemgil çıktıkları için senin evde kalman gerekiyor. Ama istersen hafta içi dışarı çıkarırım seni.'
Buğlem kafasını tamam anlamında salladı. Şu iki saatinde çok sıkılmıştı ve başı ağrıyordu. Kocasını odada yalnız bırakıp mutfağa girdi. Çalışanların birinden bir ağrı kesici alıp içti. Tekrar odaya girdiğinde kocasını bıraktığı yerde gördü. Aslında söylemek istediği bir şey vardı ama nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
'Ben kaç gündür sana bir şey söylemek istiyorum ama bir türü söyleyemiyorum.'
'Söyle çekinmene gerek yok. Yapabilceğim bir şeyse yaparım. Emret gelinağam'
'Beni Yusuf'un mezarına götürsene...'
�BÖLÜM SONU�
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miras Kavlettiler (DÜZENLENİYOR...)
Narrativa generaleDüğün günü sevdiği adamın ölmesi üzerine kayınbiraderiyle evlendirilimişti Buğlem. Hayatının bittiğini düşünüyordu. Artık yarını yoktu onun, geleceği yoktu. Sadece dünler vardı onun için ve daha önceleri. Kalbinde ise sadece sevdiği adam olacaktı...