"Gördüklerinin, görmen gerekenlerin önüne geçmesine izin verme." - Matthew S. Jr
***
Londra, 2012"İnsanlar neden fantastik sahnelere ilgi duyar, J?"
Görüşme isteğimi defalarca reddetmesine rağmen peşinden ayrılmamış, onu sürekli olarak kahvesini aldığı bir kafeye kadar takip etmiştim. Beni gördüğünde bıkkınca oflayıp masaların birine oturarak başıyla kendisine katılmamı işaret etmişti. Şimdi de ilk birkaç sayfasına göz gezdirdiği yeni roman taslağımı eleştiriyordu... Kendi yöntemleriyle...
"Bir cevabının olmaması beni şaşırtmadı. İnsanlar fantastik kitaplarda kanlar içinde bir kafa kesme sahnesi okumaktansa büyülü sözcüklerin havada uçuştuğu parlak sahneleri tercih eder. Ayrıca madem tarihi bir kurgu, neden kral ya da prens türünden soylular koymadın kitaba? Bu aralar bunlar moda."
"Bir kafa kesme sahnesini kan olmadan nasıl yazabilirim ki?"
Kahvesini kafasına dikip taslağı da masanın üzerine fırlattı.
"Sorun bu değil J, böyle bir sahnenin tümden olmaması gerekiyor, kanlı ya da kansız."
Matt beni masada bırakıp gittikten sonra taslağa kararlı bir şekilde bakarak söz verdim:
"Bir gün hayalimdeki fantastik kitabı yazacağım ve karakter, büyülü sözcüklerle değil, elleriyle öldürecek düşmanını."
Kafenin camından görebildiğim siluetine öfkeyle bakıp devam ettim:
"Ve kesinlikle kitabımın içinde bir prens olmayacak."
Tsangdera Karargahı, Eylül 24, 1068
"Kalkın," emriyle dizlerinin üzerindeki askerler toparlanıp ayağa kalkarken ben hâlâ ağzım açık, asilerin lideri olarak tanıdığım Tsangdera'nın prensine bakıyordum. Diğer Petrz'lerin ise bana baktığını fark ettiğimde biraz geç de olsa onların selamlamasını taklit ederek diz çöktüm. Başımı eğip beklerken elimdeki yayı sıkı sıkı tutuyordum. Neden kimse bana her şeyi en baştan anlatmıyordu? Yüzümün herhangi bir yerinde şaşırt beni mi yazıyordu yoksa? O kadar öfke doluydum ki...
Prense ya da her ne saçmalıksa ona.
Visck'e.
Adauto başta olmak üzere buradaki tüm Pertz'lere.
En çok da kendime.
Tek yapmam gereken o lanet günde yağmurda ıslanmayı göze almaktı. Dişlerimin arasından bir küfür de nikotin bağımlılığıma savurdum.
"Vgasr entg mold, Pertz?"
Görüş açıma çizmelerinin girmesinden önce sesini duymuştum ama ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Pertz kelimesi dışında.
"Kendisi Britanya'dan geldi, efendim. Tsang dilinden anlamıyor."
Konuşan Domitus'tu. Başımı kaldırmadan öylece durmaya devam ettim. Ağzımı açtığımda çıkacak şeyden emin değildim çünkü. Başımın üzerinde elinin baskısını hissedince bakışlarımı çizmelerinden yüzüne çevirdim.
"Adın nedir, Pertz?"
"Jean... Efendim."
Gözlerindeki pırıltı onları oymak istememe engel olamadı. Her ne kadar sözlü iletişim kurmakta sorun yaşasam da düşündüklerimi yüzüme yansıtmakta oldukça başarılıydım. Sahip olduğuma övünmem mi hayıflanmam mı gerektiğine asla karar veremediğim bir özelliğimdi bu. Ama o, yüzümdeki seni öldüreceğim pislik, ifadesini görmezden gelip gereksiz sorularına devam etti:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYTH
FantasyGelecekten geçmişe, edebiyattan savaşa, nikotin arzusundan kan arzusuna uzanan bir yolculuk. Ve aşk... Onun yolculuğu ise hiçlikten sadakate doğru.