"...hū ðā æþelingas ellen fremedon."
" We have heard of princes' heroic campaigns." -Beowulf *
***
Tsangdera Karargahı, 1068Gece tüm sessizliğiyle sürerken ben dişlerimi sıkmış, ağaca sapladığım hançeri çıkarmaya çalışıyordum. Kaslarımı mesanemin kontrol ettiği bir anın gücüyle nasıl saplamışsam bana üç kere yardım etmeyi öneren bir asinin karşısında, ayağımla ağaçtan destek alarak hançeri çıkarmaya çalışıyordum. Fazla alaycı bir üslubu vardı, aksi halde yardımını kabul edebilirdim.
"Hah, tamam."
Sonunda yaşlı ağacın kabuklarının etrafa saçılmasına neden olarak zaferle hançeri çıkardığımda, beni alaycı bir tavırla alkışlıyormuş gibi yapan adama doğrulttum.
"Kullanmaktan çekinmem, kendi hançerin bile olsa."
Tehdidime bir iç çekişle karşılık verdiğinde, bileğimi sırtıma doğru bükerek beni ikinci kez ağaca yapıştıracağını tabi ki kestirememiştim. Beni sabit tutarken geri aldığı hançerini görüş açıma soktu, giderek solan ay ışığı altında parlayan yazıyı nasıl telaffuz edeceğimi bilmediğimin farkındaymış gibi hafif bir sesle okudu:
"Itrs."
Ağaca yapışık ağzımın elverdiği ölçüde konuşmaya çalıştım.
"Ne hoş... Ne anlama geliyor? Nankör mü?"
"Adalet."
Sert bir sesle yanılgımı düzelttikten sonra bileğimi serbest bıraktı. Elini metale gömülü harflerin üzerinde gezdirirken neden burada olduğunu, daha doğrusu nerede olduğunu unutmuş görünüyordu. Aslında birkaç adım ötemizdeki ordunun yanında, yaşlarına rağmen rüzgâra çılgın bir tempoyla eşlik eden ağaçların arasında, gece boyunca üzerinde topladığı ay ışığını yansıtmak ister gibi parlayan uzun -açık renkteki?- saçlarıyla tamamen gerçek dışı görünüyordu. Meydandaki siyah saç da neyin nesiydi peki? Zırhının başlığı altında yahut boyalarla gizlenmemişti bu kez yüzü. Ona dokunmak için istem dışı uzanan elime bakışlarını çevirip gülümsedikten sonra hançeri avcuma bıraktı. Tıpkı o meydanda benim yaptığım gibi.
"Temsil ettiği kavram kadar önem taşır bende. Onu sana neden verdiğimi merak ediyor musun?"
Sadece sana dokunmak istedim, hançerine değil. Benzerlerinden yeterince görüyorum burada.
Pantolonumun ipine sıkıştırırken omzumu silktim.
"İstediğin kadar kelime oyunu yapabilirsin, ama burada yakalanırsak -haberin olsun diye söylüyorum- eğitimli bir orduya ve keskin kılıçlarına karşılık, bir çaylak ve bir hançer var elinde."
"Küstahsın."
Beni, fena halde Visck'i andıran bakışlarla süzüyordu. Gözlerimi kıstım.
"Seni bir kez kurtardım ama o zaman ölüydün, şimdi yakalanırsak..."
Yaslandığı ağaçtan doğrulup iyice yaklaştı, kaşlarını neden çattığını bilmiyordum ama gözlerinde bu denli öfkeye neden olan her ne söylediysem bir an özür dilemek istedim. O ise yüzündeki ifadeye rağmen ses tonunu koruyarak fısıldadı.
"Beni kurtarmak olarak tanımladığın şeyi ikinci kez yapacaksın ki ben seni kurtarmak zorunda kalmayayım."
Söylediklerinden bir şey anlamadığımı belli eden bakışlarla meydan okurken ben de fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYTH
FantasiaGelecekten geçmişe, edebiyattan savaşa, nikotin arzusundan kan arzusuna uzanan bir yolculuk. Ve aşk... Onun yolculuğu ise hiçlikten sadakate doğru.