"Bir zamanlar dost olan iki düşman karşı karşıya geldiğinde yaşanmışlıklar, kılıçlardan daha çok can yakar." - Tsangdera Komutanı Adauto
***
Vfly Ormanı, Ekim 19/Gece- 20/Sabah, 1068Gecenin örtüsüne bürünmüş bir ormanda gölgeleri olduğundan daha heybetli kılan ay ışığı, zihniyle oyun oynayarak huzursuz ederdi insanı. Vfly için de durum değişmiyordu, Schlia'nın belli belirsiz işittiğim sesine ekimin uğuldayan rüzgârı da eklenince tüm duyularımın ihanetine uğramıştım. Ama ilk defa başka bir şey, ormanı alt edecek kadar korku salıyordu zihnime.
Bulunduğumuz açık alan, ay ışığının altında ağaçlardan daha korkutucu gölgelere sahip olan bizi ağırlıyordu. Görenlerde kılıç algısı uyandırabilecek ağaç dallarına karşılık saldırıya hazır haldeki yaklaşık iki düzine askerin gerçek kılıçları toprağın üzerine kara yansımalarını düşürmüştü.
"Giustino'nun casus s*rtüğü, otuz adamımı size yem etmiş olabilir ama bilmediği şey onların Tsangdera'ya soktuğum ilk birlik olmadığıydı."
Hâlâ Callustus'un beni çektiği kör noktada iki grubun birbirine meydan okuyan liderlerini izliyordum. Sergius'un ağzından çıkanlar -bana da sözünü ettiği- plânını uzun süredir hazırladığı itirafının kanıtı olarak ormanda yankılanırken elinde benim kılıcım olduğu halde, arkasında hazır bekleyen yandaşlarını işaret ederek devam etti.
"Ben eğittim, hepsini teker teker."
Alkış bekliyordu belki ama Adauto buz gibi bir sesle karşılık verdikten sonra kılıcını çekti.
"Eğittiklerinin hepsini öldüreceğim, eğittiklerimle... Teker teker."
Kalbim ağzımda atarken -korkuyla değil de heyecanla- bakışlarım Adauto'nun yanındaki, yola birlikte çıktığımız Pertz'lerde gezindi. Valor'un eksikliğini fark ettiğimde Callustus düşüncelerimi okumuş gibi kulağıma eğilip fısıldadı.
"On bire karşı on iki. Adauto okçuyu karargaha gönderdi haberci olarak."
Birbirine çarpan ilk kılıçların şakırtısında Callustus'un söylediklerini idrak edebildim.
"Ne demek bu? Onlardan bir kişi fazla olan biziz."
Sanki gruplarının liderlerinin bu hamlesini bekliyormuş gibi karşılıklı olarak saldıran askerlerin naraları, ormanının büründüğü örtüyü kesen çelik sesleriyle birbirine karıştı. Callustus ise beni Adauto ve yanındakilerin geldiği yöne doğru çekiştirirken direndiğim için homurdanmakla meşguldü.
"Sarışın deve söz verdim tatlım, bu yüzden ikimizi dahil etme o sayıya."
Sessizce hareket edebilmek için geride bıraktıkları atların yanına kadar neredeyse sürükleyerek beni götürürken ayaklarımı yere sabitleme çalışıyordum ama fazla güçlüydü.
Sonunda durabilmem, zaten atların yanına geldiğimiz için onun da durmasıyla mümkün oldu ancak. Yol boyunca azalması gereken sesler giderek artarken öfkeyle bağırdım:
"Onları bırakmayacağım, kısa süre öncesine kadar aynı karargahta kalan Pertz'lerdik."
"Debelenmeyi bırak artık Agnus'un kızı. -Beni Matty'e doğru çekiştirirken karşı koymayı bıraktım kısa bir süre- Fark ettin mi kızı dedim, oğlu demedim."
Elimi ondan kurtarıp ata yüklenmiş haldeki yayımla Gladius'umu görmenin sevinciyle sırıtmışken cinsiyetime yaptığı göndermeyle tekrar sinirlendim.
"Bir buçuk ay, erkek gibi eğitimden geçtim ben aralarında. Şimdi karşıma gerçek düşmanlar çıkmışken kaçacağımı sanıyorsan kılıcımı üzerinde deneyeceğim ilk kişi sen olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYTH
FantasyGelecekten geçmişe, edebiyattan savaşa, nikotin arzusundan kan arzusuna uzanan bir yolculuk. Ve aşk... Onun yolculuğu ise hiçlikten sadakate doğru.