Desise içinde gömülmemiş ruhlu mücrim, aradığı Hiraeth'e "Beni göm," diye fısıldıyordu. Zaman akıp giderken o, özleminden kahrolduğunun sahipsiz mezarını arıyordu. Arıyordum. Başımı mezarlığın çıkışına çevirip ileri bakmayı deniyordum ama tek görebildiğim çıkıştaki büyük demir kapının ardında beni bekleyen geçmişti. Benden mümkün olmayanı isteyen geçmişin isteği üzerine abimi yokluğunda bulmayı deniyor, onun giderken ardında bıraktığı puslu izlere takılıp düşüyordum. Dengemi kaybedeceğimi bile bile bir yabancının kimliğimi beni terk edenlere karşı savunması için ayakta durmaya çalışıyordum.
Üzüntü gazabının kurbanı oluyordum.
Yaşlanan gözlerimi beni başından beri izleyen yıldızlara çeviriyor, bana devam etmemi söyledikleri herhangi bir işaret bekliyordum. Gelmiyordu, içim kalbime dolan kanla saniye saniye soğuyup boğuluyordu. Nereye gidersem gideyim, ne kadar kaçarsam kaçayım hiç sönmeyecek bir ateşte yanıyordum. Uğruna savaştıklarımı arasam da gözlerimi açtığımda aslında ruhlarının orada olmadıklarını görüyordum.
Beni sarıp sarmalayan dört duvar içinde tek ben olmasam bile her seferinde nasıl da yalnız hissetiriyordu beni kalabalıklara inat eder gibi.
Temiz aynadan düşündüklerinin ve hissettiklerinin yoğunluğundan dolayı utanıp gözlerime bakmaya çekinen o kızın her kusurunu edepsizce inceledim. Üstü başı bambaşka bir mücadelede mahvolmuş olsa da kendisine sadece istediklerini alabilmek için odaklanmış bir adamla aynı yolda yürümekten çekinmemişti ancak bir gece yarısı kabusuna çaresizce yenilmişti. Yenilgiyi kaldıramadığından gözlerinin morarmak üzere olan, elmacık kemiklerine doğru çökmüş koyu halkalarında uykusuz kalarak kendini asmıştı. Kollarına keskin kalemlerle birkaç ağaç çizmiş, utancından o güçsüz dallarında ölmeyi ummuştu. Aldığı darbeleri üzerinde eğrelti duran kıyafetlerin koyu, bol yüzeyinin altına gizlemişti bir faydası varmış gibi. Sanki kazara kolu sıyrılsa ya da kıyafetlerini çıkarsa yaraları da izleriyle hiçliğe gömülecekti. Fakat bazı yaralar çok iyi gizlense de görünürde bıraktığı enkaz yaradan daha derin olurdu.
Ben o enkazdım. O çıkmaz sokak, en derin kuyunun yosun tutmuş taşıydım.
Koyu kahverengi saçlarım, kendini kurtaramadığından onu asmak isteyen hayalleri gibi yağlı urgan misali beline uzanarak belli ediyordu bunu. Karşımdaki bu kadın, Tanrı'nın yanına gitmek istiyordu ve ona bakan hiç kimse bunu görmüyordu.
İntihar mı daha büyük bir günahtı yoksa günden güne bileklerinde gizlediğin ruhuna zulüm ederek seni görmeyenlerin içinde yaşamaya çalışmak mı? İbadetimi bekleyen Tanrı hangisini ruhuma yasak kılmıştı? Bana kelimeler vermiş, onları dilime dikmişti ama kulakları insanlara yerleştirse de onlara dinlemeyi öğretmemişti. Oysa birçok ruh, duyulmadığından ölmez miydi?
Ben, konuşmak istediklerimle dolu bir havuzda kulakları bana sağır insanlar tarafından öldürülmüştüm. Berhe içinde sürüne sürüne büyümüştüm.
Yüzümün solgun, donuk rengine baktım. Neyin ne olduğunu algılayıp olan biteni gerçeğin çirkin yüzüne yerleştirmeden önce aklımın benim için yarattığı bambaşka bir maskede annemin masasına tırmanıp yüzüme onun boyalarından, elime aldığım şeylerin ne olduğunu bilmeden onu taklit ederek sürdüğüm zamanlar olurdu. O eski makyaj masasının dengesiz sandalyesine tıpkı ben onu kapının köşesinden gizli gizli izlerken onun yaptığı gibi dikkatle oturur, yokluğundan faydalanıp aynanın karşısında yüzümü uzun uzun boyardım. Suratıma garip şekiller çizer, annemin güzel yüz hatlarını ortaya çıkaran o çeşitli renklerin benim çocuksu hatlarımda da aynı numarayı yapmasını umardım. Nitekim orada ne kadar vakit geçirirsem geçireyim sonuç benim yüzümde hep komik ya da tuhaf olurdu. Onu güzelleştiren şeyin makyaj olmadığını anlamam kısa sürmüştü ama o odaya girip annemi taklit etmekten uzunca bir süre vazgeçememiştim. O aynaya bakarken en az onun kadar güzel hissetmek istemiştim. Asla yakalayamayacağım bir hissin peşinden koşarken abim beni annemin odasında makyaja daldırılmış yüzümle yakalar, ben istemesem bile annem fark etmeden yüzümdeki boyaları adeta yüzümü çitileyerek çıkarmaya çalışırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET| ÇÖKÜŞ
JugendliteraturGeçmişin aralı kapıları ardında yaşayan Merza, bir gece körpe geleceğini değiştirmek adına evinden dışarı adım atmaya karar verir. Atılan bir adım her şeyi ne kadar değiştirebilir? Abisinin sır dolu suçları, geleceğin anahtarı ve ona malvarlığını v...