Salondaki bozulmaya yüz tutmuş saatin sesini, odamın kapısı kapalı olduğu halde oturduğum yataktan rahatlıkla duyabiliyordum, aslında bu ses duyabildiğim tek şeydi. Bedenimi ele geçiren kırık kukla, kızgın güneş altında eriyip biten sahibine dönüşerek düzene kafa tutuyordu. Ay'ı arıyor, gecede izini kaybediyordu.
Tik tak, tik tak.
Akrep yelkovanı durduracak, zaman ölümü tadacak.
Kıyamet başladığında kanlı lanetler masum çocukların kulağına dolacak.
Gözlerim yatağımın yüzeyini kaplayan onlarca sayfada dolanırken beyaza işlenmiş siyah mürekkep dudak uçuklatacak bir hızla zihnime doldu. Geçmişin kanıyla kazınmış kelimeler, kafamın içinde siyahın iskeleti oldu.
Tik tak, tik tak.
Tanrının faniye fısıldadığı dualar şeytanların lanetine karışacak.
Kızgın kadehler cehennemin bekçileri için insan kanıyla taşacak.
Sadece saatin sesi ve benim için tutturduğu bu dolgun ritim vardı, diğer her şey öfkeli aklımın hayallerinin gerçekliğe korkunç birer yansımasıydı. Öyle de olmalıydı. Özenle bir araya gelmiş bu çirkin sahne, benim için Tanrı tarafından tasarlanmış olamazdı. Çünkü Tanrı tüm görkeminin içine beni bulandığım günahlarla almazdı.
Tik tak, tik tak.
Şeytanlar, insanın postu olacak.
İnsanoğlu yalanı görmezden geldikçe boyunlarına sokulan şeytan, onlara günahı unutturacak.
Bir sürü insan tanımıştım derisi günahtan örülmüş, bir sürü beden öldürmüşlerdi ruhları ölümsüz.
Tik tak, arkanı dön ve aynaya bak.
Geçmiş yaşlarımın yatağımın köşesinde dikilen silüetlerini gördüm, istedikleri intikamı bana fısıldadılar ancak sözleri zaman aşımına uğradı. Gücüm, istediklerini yapamayacak kadar azdı. Ruhum, onların yarası yüzünden yanıktı.
Tik tak, şeytanın da zamanın dolacak.
Kaçınılan ölüm elbet aranılan olacak.
Saatin tutturduğu ritim, zihnimin en derinlerinden geliyormuş gibi canım yandı; acı, aldığım nefeslerden usul usul ciğerlerime aktı.
Tik tak, zamanla yansıman düşmanını bulacak.
Arkanı dön, kör aynaya bak.
Hissediyor musun, şeytan seninle.
Şeytan teninde.
Aklımın kurban gittiği kargaşaya, bana ulaşamayan fısıltılara rağmen yatağımı çevreleyen kalabalığa baktım, dövülmekten kabuklaşan derisini seçti gözlerim ve donakaldım.
Cayır cayır yandığı için kalbim, topraktan özümü ateşle bir sandım.
"Tik tak," diye fısıldadı saatin içimde atan ritmini durdurup. Tüylerim diken diken oldu. Beni yeniden nasıl bulmuştu? Yatağın üzerine ateş kırmızısı gözlerinden akan açlıkla tırmandı. "Görünmez yaralar," derken yatağın yüzeyi ağırlığıyla dalgalanıyordu. Kendi ritmini şimdi o yazıyordu. "Kalbine kazınırlar." Bana doğru emekledi, geriye gitmeye niyetlendim fakat bedenimi hissedemedim. "Şeytanlar, güce şaşırırlar." Yatağı buladığı kanın beni felç ettiğini fark ettim, yaydığı çirkin gerçeklikten kaçıp gidemedim. Çünkü kan benimdi; ölüm doğduğumdan beri bedenimdeydi. "Kendinin farkına varmazsan," Aralık ağzından yarık dudaklarını, oradan da yatağın üzerine bir pıhtı olarak akan kanı gördüm, yüzüne bakmaya çalıştım fakat bulamadım. Aradığım yüzün bir ayna olduğunu anlayamadım. Saçlarım, kulağımın ardından gelen bir elle geri çekildi. Ardından bedenim ürperirken arkamdan başka bir ses, ninniyi benim için söyledi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET| ÇÖKÜŞ
Ficțiune adolescențiGeçmişin aralı kapıları ardında yaşayan Merza, bir gece körpe geleceğini değiştirmek adına evinden dışarı adım atmaya karar verir. Atılan bir adım her şeyi ne kadar değiştirebilir? Abisinin sır dolu suçları, geleceğin anahtarı ve ona malvarlığını v...